KUR’AN’DAN BAŞKA ÇARE ARAMAK MI?! (II)

Ne mümkün? Yoksa küfrün dehlizlerinde kaybolup gideriz... Sohbet serimize geçmeden önce; bugünün anlam ve önemine değinmek istiyorum... İki önemli hadisenin vuku bulduğu bir gün bugün!

Şöyle ki... Bir tarafta asrın felaketi olarak dillendirilen, Kahramanmaraş depreminin sene-i devriyesi! 55 bine yakın insanımız hayatını kaybetti… Binlerce de yaralımız oldu… Deprem 11 İlimizi vurduysa da 81 il ve 85 milyon insanımız yasta!

***

Bugün duygu seli içerisinde, hüznü, gözyaşını, acıyı, kaybettiklerimizin bıraktığı anıları hatırlayacağız... Ve tabi ki, yaşananlardan da maddi ve manevi yönden ders çıkarma adına bir kez daha, sorgulama yapacağız... Yapmamız da gerekir...

***

Diğer tarafta ise Miraç Kandili... İslam ümmeti için, anlam ve önemi anlatılamaz, paha biçilemez bir değeri ifade ediyor... O değer ki Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in Allah’ın daveti üzerine Mescid-i Haram’dan, Mescidi-i Aksa’ya…

***

...Ve oradan da semaya, yüce alemlere ve ilahi huzura yükseldiği gece! Miraç Kandili’ni bu akşam idrak edeceğiz… Bilindiği gibi, Miraç gecesinde beş vakit namaz farz kılındı, Allah'a şirk koşmayanların bağışlanacağı müjdesi verildi ve "Amenerrasulü" diye başlayan Bakara Suresi'nin son iki ayeti vahyolundu.

***

Aynı zamanda Allah, Hazreti Muhammed'e İsra Suresi'nde de yer alan insanın yaşama hakkını, şeref ve haysiyetini korumayı, toplumun huzur ve güvenini sağlamayı amaçlayan ahlak ve fazilet düsturlarını da bu gece iletti… Yeryüzünü nurlandıran, ışıklandıran, aydınlatan bir gecedir; Miraç Kandili...

***

Sevgili okurlar…

Öncelikle, asrın felaketinde hayatını kaybedenlere bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum... Ailelerine, sevenlerine ve Türkiye’mize de başsağlığı diliyorum... Miraç Kandiliniz de mübarek olsun... Bu gecenin feyzi ve duasıyla, ülkemiz ve milletimiz bir daha böylesine acılar yaşamasın nidalarıyla, ellerimizi semaya açalım, ibadetimizi yapalım ve de tefekkür edelim...

***

Sohbetimize dönersek, sevgili okurlar… Dün de ifade ettim, ömrüm el verdiği sürece de ifade etmeye devam edeceğim… İman etmiş olan herkes şunu iyi bilmeli ve de idrak etmelidir... Yüce kitab-ı mübin olan Kur’an-ı Kerim’den başka çare aramak bilinsin ki beyhudedir, gaflet ve dalaletin çukurunu kazımaktır…

***

İnsanlık, teknolojiyle elbette ki maddi olarak bir yerlere gidebilir… Zenginleşebilir, kazanımlar elde edebilir... Hatta Ay’a, uzaya gidebilir… Ama beşeriyet için somut bir veri elde edemiyorsa, o boşunadır... Ay’a gidildi, uzaya ekip gitti... Buluşlar açısından ne getirildi? Maden mi, su mu, ot mu, orman mı, dağlık mı, taşlık mı, cinsi nedir? Var mı elle tutulur maddi ve manevi bir netice! Yok… “E ben gittim Ay’a...”  Denir ya gittin de ne yaptın, onu söyle?

***

İlim ile bilim, bir bütünlük içerir… Biri diğerisiz, diğeri onsuz olamaz… İlla ki, ilim şarttır... Kur’an-ı Kerim’de yar alan Rahman suresin 33. Ayeti bunu bize bildiriyor ve kesinlikle de hüküm veriyor… Cenab-ı Allah diyor ki; sen gitmek istiyorsan ilimle gideceksin, ilim olmazsa yapamazsın. O ilim de bize göre yalnızca teknoloji ilmi değildir. İlahi ve Kur’an ilimleriyle teknoloji ilimleri birbiriyle imtizaç sağlayarak, somuta erebilir…

***

Hiç kuşkusuz ki uzay, yerle gök arasındaki boşluktan ibarettir... Bu boşluğa baktığında havada görünen yıldızlardan öylesi var ki; 1 milyon 200 bin kat küre-i arzımızdan daha büyüktür. Onlara kimse gitmiş mi? Gitmemiş. Gittiyse ne var ne yok? Sadece seyahat.  Ortada ne bir gaye ne de bir hedef var. “Gidiyoruz” diyorlar. Ama netice yok. Sadece laf propagandası ve reklam yapılıyor.

***

Gitmek bilimsel bir çaba ise bundan bir sonuç çıkarmak gerekiyor. Bilimsel değilse, laf-ı güzaftan ibaretse her şey lafta kalıyorsa, bize göre beyhude bir çabadır... Neticesizdir… Netice itibariyle dediğimiz şu; ne yapılıyorsa bilimsel yapılsın ve ilme dayalı sonuçlar elde edilsin.

***

Biz bunu böyle telakki ediyoruz ve netice de bizim dediğimiz gibi çıkıyor. Yıllardan beri Ay’a gidiliyor, denilip duruluyor… Demezler mi; yahu bu gidiş bir türlü bitmedi, sonuçta ne var sen onu söyle! Ne yazık giden de, gelen de aynı şeyi söylüyor… Gittik ve geldik…

En derin saygı ve sevgilerimle.