MİLLETİN BEKLENTİLERİ!? (VI)

Evet, sevgili okurlar!

MİLLETİN BEKLENTİLERİ” başlıklı yazı serimiz bugün de devam ediyor.

Zira başlık çok dikkat çekicidir ve saygıdeğer okurlarımız tarafından da benimsenmiş olduğu için bugün de aynı başlık altında, sohbetimizi derinleştiriyoruz…

Evet, milletin beklentileri her şeyden evvel sosyal bir barış, siyasal bir dürüstlük ve sağlıklı bir istikametin sağlanır olunmasıdır?

Bu olduğu zaman topluma uğur gelir, huzur gelir, bereket gelir ve barış gelir.. İlim, irfan, terbiye gelir…

Toplum siyasi ve sosyal pusulasını şaşırmaz sıhhatli olur!.

***

Lakin her şeyden evvel tüm bunlar Kur’an’a bağlıdır.

Kur’an’ın bize öğrettiği sosyal bir yaşam dengesidir..

Allah’a bağlılıktır..

Siyasi ve sosyal bir nizamnamedir…

Toplumun varlığı, hele hele inanan bir toplumun varlığı, barışa bağlıdır.

Barışın varlığı da Kur’an terbiyesine bağlıdır.

Kur’an terbiyesi ise toplumun ecdadının yaşadığı medeniyettir, yaşam ahlakıdır…

Bundan ayrılmaz, bunsuz da olamaz.

***

Eğer ki, siyaset dinden uzak ise, beşeriyetin hükümleriyle, Laisizm’e veyahut Kemalizm anlayışına bağlı bir siyaset, söz konusu ise..Vücut bulduğu ve yönetimi elinde tuttuğu topluma huzur, güven, istikrar ve istikbal sağlamaz, mutluluk dediğiniz “insani, vicdani ve rahmani” duyguyu ikmal etmez..

Zaten dün olduğu gibi bundan sonra da sadra şifa vermez!…

Zira dayanak noktası, sadece maddedir ve güce, kuvvete dayalı batıl siyasetin hegemonyasıdır… Onun temel ilkesi, zayıf, güçsüz, imkânsız insanları ezmektir.

***

İşte bu girdaptan kurtulmanın ana teması, toplumun yekvücut olmasıdır.. Eğer olursa, genel sosyal bir barışa yelken açabilir.. Ki bu barış ve açacağı yelken de, aba ecdadımızın kültürüne, medeniyetine, ilim ve irfanına yöneliktir.. Onu hedeflemeli, örf, adetlerine bağlı kalmalıdır..

***

“Haya” denilen kavramın temelinde Allah korkusu başta gelir.. Ailenin şeref ve haysiyetinin zedelenmemesi ve ağır başlı bir hayatla kendini biçimlendirme şeklidir.

Yoksa kadın büsbütün hadsiz ve hudutsuz bir hürriyete sahip değildir? Zira İslam’ın çizmiş olduğu kırmızı çizgiden kadın hiçbir zaman çıkamaz. Çıktığı zaman o hürriyet ve özgürlük değil, vahşettir, vurdumduymazlıktır, asaletsizliktir.

***

Kadının bugünkü hali, toplumu temel değerler noktasında zedelemektedir.? Çünkü haya denilen o muhteşem kavram, kayboluyor.. Ki haya denilen kültür ortadan kalktığı zaman kadın gençliğin şehvani arzularını tahrik eder.. Toplum, kargaşayla karşı karşıya kalır.. Namus, edep, terbiye, ahlak, örf, adet, gelenek ve görenekler tamamen ortadan kalkmış olur…

***

Ki medeniyetimiz,  kadının en üstün bir seviyede yürümesi, hayasına bağlıdır diyor. Haya ile utangaçlık, ecdadın, ailenin örf, âdetlerinden çıkmama demektir, bir yaşam biçimidir.. Eğer günümüzde kadın bunları taşıyamıyorsa, o kadın haddini aşmış demektir.  Fitne unsuru haline gelmiş demektir.  Toplumun içinde zararlı bir unsur olarak görünmektedir.

***

Onun için kadınlar, özellikle İslam dininin terbiyesine bağlı kadınlar, aileler, yekvücut olarak el ele verip, Osmanlının, Selçuklunun, yani ecdadın simgesini taşıması lazım… Yüce kitabımız Kur’an’ın terbiyesiyle terbiyelenmek lazım, o kültürle kalkıp oturmak lazım. 

***

Kadın böyle yapmazsa, bunlardan uzak durursa, gövdesini, vücudunu açık seçik yabancı insanlara karşı gösterme haline meyil ederse, kadını maazallah ahlaksızlık çukuruna iter, toplumda zararlı bir varlık olur.  Gençleri baştan çıkarır, adeta bir fitne unsuru durumuna girer.

***

Nitekim, Peygamber Efendimiz (S.A.V), ahirzaman kadınının yaşam tarzından istiaze etmiştir, Allah’a sığınmıştır.

Demiştir ki;

“Ya Rabbi! Ahir zamandaki İslam’a inanmayan kadının fitnesinden sana sığınırım.”

Böylesine uyarılarda da bulunmuştur.

Bu itibarla diyoruz ki;

İslam ülkesi olan Türkiye’miz, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da hala da Osmanlının, Selçuklunun terbiyesiyle yaşayan ailelerin kendini zar zor muhafaza edebiliyor olmasını da görüyoruz, öğreniyoruz ve biliyoruz.

***

Dindir, imandır, inançtır, terbiyedir, talimdir, örf, âdettir vs. tüm bunların hepsi Selçuklu ve Osmanlıdan kalan birer beka unsurlarıdır.  Toplumun ömrünü uzatan birer vesiledir, birer toplumsal temel taştırlar. Toplumsal bir terbiyenin yaşayabilinmesi için, Kur’an’a bağlı olmalıyız…

***

Kur’an bizim ilahi kudretimizin temel kanunudur, değişmez âdetullahtır.  Bunu değiştirmek isteyen bir toplumun geleceği, meçhuldur.. Toplumu yanlış yollara yönlendiren bir sistem, eğer ki kadının haya ve utanma değerini kadına unutturuluyorsa, o rejim, o sistem ne olursa olsun, o milletin malı değildir. Dışarıdan ithal edilmiş demektir.. Ki bu da “Dost görünen düşman” yönetimlerin kirli eserleri olabilir.

***

Yoksa toplumun temel direği, ana unsuru, kadının varlığıdır, hayasıdır, terbiyesidir ve ecdat kültürüdür.  O toplumdan kaldırılıp yok edildiği zaman, haince toplumu yok etme gizli planlarından ibarettir.

En derin saygı ve sevgilerimle.