YANARIM BU ÜLKENİN HAL-İ PÜR MELALİNE!?

Sevgili okurlar.

“ARTIK BU SAHTECİLİĞE, TAHRİFATÇILIĞA, KAVRAM ALDATMACALIĞINA YETER!?” başlığı altında kapsayıcı bir seri yazıyla, sizlerle hasbıhal ettik..

Dört günde çok şeyleri kaleme aldık...

Tarihi, günümüzü, yarınlarımıza dair beklentilerimizi,  ders-i ibret noktasında bazı hadiseleri de ilgili ve yetkililere atfen, “arif olan anlar” kabilinden, fikri beyanda bulunduk...

Bugün sohbetimizin başlığını değiştiriyoruz..

Diyoruz ki;

“YANARIM BU ÜLKENİN HAL-İ PÜR MELALİNE..”

Ne yazık ki, ülkenin mevcut gidişatını gösteren tablo, hiç de sağlıklı ve iç açıcı değil..

Bilakis, yürek sızlatıcı...

***

Şu bir gerçektir ki..

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tüm nizamnameleriyle demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan temel hak ve özgürlüğüne, özellikle düşünce ve anlatım özgürlüğüne çok geniş çapta imkân tanımıştır...

Anayasal bir haktır..

Özellikle de “basına” tanımış olduğu “fikir, düşünce ifade etme özgürlüğü”, tartışılmazdır...

Yasal bir hak olarak tanımıştır ve bir imkândır..

Pek tabi ki gerçekleri tarafsız, objektif, doğru bir şekilde kamuoyuyla paylaşma imkânına dairdir; bu özgürlük!

Ama bu demek değil ki bu anlatım özgürlüğünü, şımarıklığa dökerek, edepsizce Cumhurbaşkanına laf atmak, hakaret yağdırmak değildir.

İşte dilbazlığıyla ekranlarda kendini kamuoyuna gösterme riyakârlığıyla yola çıkan Sedef Kabaş…

Hele hele Sezen Aksu’nun da beşeriyetin atasına ve annesine “cahil” diyebilecek kadar şımarıklık, terbiyesizlik, hudfroşluk gibi hallerde bulunması.

Gerçekten tüm bunlar çok düşündürücüdür.

Bir önceki yazımızda da ifade etmeye çalışmıştık.

Ve demiştik ki;

AK Parti halkın oyunu alabilme maharetiyle, iktidara geldiğinde milli iradeyi her şeye karşı hükümran kılacağını vaat etmişti...

Artık yamuk ve çarpık kirli inançsızlık sesleri bu memleketten sildirip atacağına söz vermişti...

Ülke ekonomisindeki sıkıntılardan tutun da toplumsal çürümüşlüğe kadar tamamıyla son vermek üzere bu milletin bin senelik, tarihine, kültürüne, dinine, imanına, inancına sahip çıkmak üzere, huzurunuzdayız demişti...

 “Oylarınızı verin, biz iktidara geldiğimizde yepyeni bir Türkiye anlayışıyla milli iradenin tecellisini bu memlekete getireceğiz ve bu milletin bin yıllık inancına, tarihine, kültürüne sahip çıkacağız” taahhüdünde bulunmuşlardı..

Ama bugün; öyle değil!...

***

Tabi Ak Parti bir çok engellerle, müdahalelerle, kumpaslarla yüz yüze gelmedi değil?..

Özellikle, Taksim Gezi Parkı olayları...

17-25 Aralık operasyonu..

MİT operasyonu..

15 Temmuz darbe girişimi..

Görünürde ana akım FETÖ denilen yapı görünse de, “üst akıl” tamamen, “sol fikriyatın” şımarık kozmik odasıdır...

***

Allah’a şükürler olsun ki bu millet yine aynı imanla, aynı şerefle, aynı gayretle, milli iradesine sahip çıkmıştır..

Tüm tuzakları bertaraf etmiştir..

Cumhurbaşkanına ve hükümete sahip çıkmıştır...

O şımarık çatlak sesleri, Kurtuluş savaşında Yunan askerlerini denize döktüğü gibi, bu millet onları da yerle-yeksan etti.

Ve sivil yönetime sahip çıktı..

***

Ne yazık ki bu evrelerin tamamen atlatılmasına rağmen son yıllarda yani son dört-beş yıldan beridir AK Parti, üstlendiği misyon ve yüklendiği davada dizginleri gevşettiği görülüyor...İbre inişte..

Ki bu halde vahim bir şekilde kaygılar oluştururken, der demez insanları da derin düşüncelerin tünellerine sokuyor..

Ne oluyoruz diye?!

Dizginlerin gevşemesiyle birlikte edepsiz solun, ilhadın, inkârın, İslam ve iman düşmanlarının çatlak sesleri gür çıkmaya başladı..

Her gün biraz daha sesler yükseliyor..

Yazılı ve görsel medya, özellikle sosyal medya bu yapıların “cirit attığı” alana döndü...

Hadsizlik, edepsizlik, ahlaksızlık diz boyu..

Cumhurbaşkanına küfür edip, hakaretler savuranlar mı dersiniz, Hz. Adem (A.S)’e dil uzatıp, cehaletle taltif edecek kadar şuursuzlananların varlık göstermesi mi dersiniz!...

Akya ziyan olan da bu “kirli fikriyatlarına” demokrasi libası, fikir özgürlüğü, basın hürriyeti gibi kavramları, kalkan yapıyorlar..

Her ne kadar o Sedef Kabaş’a gereken ders verilmiş ve tutuklanmışsa da bize göre yetersizdir.

Onun konuştuğu o ekran da, onu destekleyen misyonlar da başta CHP’nin kirli anlayışlarına kadar meşru zeminde, tarihin çöplüğüne mahkûm edilmelidirler…

Yetti arttık..

İslam mührü vurulmuş topraklarda, İslam düşmanlığı yapılıyor..

Sinsi bir tuzak ve tezgah planlanıyor..

Özellikle seçim sath-ı mailinde durup dururken Hz. Adem (A.S)’e, annemiz Hz. Havva’ya cahil diyebilecek kadar şımarık cehalet çukurlarında yürüyenler, boşuna salya akıtmıyorlar...

Ki giderek benzer çirkin ruhlu yüzler çoğalmaya başladı..

Cumhurbaşkanının zat-ı devletlerine karşı yapılan edepsizce hakaretlere, rezilce, fecaat ve felaket bir şekilde siyaset ortaya koyan zihniyetin, “kanun teklifi” vererek, hakaretleri mubah görme gayretinde bulunması...

İşte buna da “demokrasi” deniliyorsa vay bu milletin hal-i pür melaline.

Korkunç ve ürkütücü bir tehlike söz konusu!

Hem de kırmızı alarmlar veriliyor.

Biz hala da bunu idrak edemiyoruz.

Vesayetçilerin, 28 Şubatçıların, sahte Atatürkçülerin, istismarcı Kemalist anlayışa sahip devşirmelerin bu memlekette daha ne zamana kadar cirit atabileceklerini, söz sahibi olabileceklerin bilemiyoruz.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın şahsiyet-i maneviyesi adına bu millet bunları kabullenemiyor, kabullenmemektedir.

Ama Cumhurbaşkanımızın zat-ı devletlerine kamu vicdanı adına diyoruz ki;

Bu tür kirli, vesayetçi, sekülarist, Kemalist zihniyetlere, sahteciliğe artık imkân verilmesin.

Bunlara “demokrasi” denilmesin.

Hakaretler, hele hele bir Peygambere edilen hakaretlerin, bir Cumhurbaşkanına edilen hakaretlerin kabulü mümkün değildir!…

Avrupa’daki haçolar bile bunu yapmaz.

Ama ne var ki Türkiye’de yapılmakta olan durum ve gösterilen göstergeler inanın ki böyle düşünenler, Müslüman Türk kanını taşıyan insanlar olamazlar.

Olsa olsa hepsi değişik mezhep, unvan, ırk veya kirli jakoben, faşizan devşirmelerden türeyenlerdir?

Memleketin, milletin nabzını yokluyorlar.

Memleket bunlara karşı sessiz kalır mı kalmaz mı diye nabız yokluyorlar gibi geliyor bize.

Bakınız, sevgili dostlar.

Bunları burada kaleme alırken, tekrar AK Partiden, özellikle Cumhurbaşkanımız zat-ı devletlerinden kamu vicdanı adına istirhamlarımız şudur.

Coğrafyamızda, özellikle Diyarbakır’ımızda iktidar parti adına yapılan siyaset, gerçekten büyük bir boşluğu içermektedir...

Balon misali..

İl teşkilatı ve ilçe teşkilatlarının önemli bölümleri, sadece rant ve kişisel geleceğin teminine yönelik faaliyet içerisinde bulunuyorlar..

Eski HDP’lileri, eski PKK yandaşlarını, eski KCK mensuplarını getirip adeta siyasetin 7 suyuyla yıkıyorlar ve partinin saflarına oturtarak, makam ve mevki ile yetkiyle donatıyorlar..

Ve ne yazık ki olan halka oluyor.

AK Parti bu memlekete, bu coğrafyaya, böylesine bürokratlar ve böylesine siyasiler göndermemelidir. 

Hele hele HDP’nin belediye başkanlarının yerlerine gelen bazı kayyımların skandalları özellikle Büyükşehir Belediyesinde olup biten skandalları ayyuka çıkmıştır.

Her gün müdürlerin kavgaları, kaş, burun, göz dağıtmaları, yakınlarını işe alma, yerli bürokratlar yerine dışarıdan bürokratlar ithal edilmesi, iktidar partinin aleyhinedir ve dostane yapılan bir şey değildir.

Dedik ya;

Yıllardan beri KCK’da yer alan ve hatta KCK’dan yargılanmış olan insanların adeta 7 suyla yıkanmış ve ne yazık ki partinin kilit noktalarına getirilmiş olmaları, akla ziyan bir durumdur...

Bizim burada temennimiz ve istirhamımız şudur.

Cumhurbaşkanımız misyonunu yanlış insanlara bırakmasın.

Cumhurbaşkanı adına yanlış konuşanlar artık konuşmasın.

Halk bu hususta oldukça tedirgindir ve dikkatli şekilde olayların üzerine gidiyor.

Yukarıda bahse konu olan şımarık, ihanetçi Sedef Kabaş ile Sezen Aksu’nun rezaletleri karşısında biz de diyoruz ki;

İnsanların inanç değerleri, kültürel aidiyet bağları çok büyük darbe almıştır, almaktadır..

Özellikle sol, laik ve Kemalist bir anlayışın baskısı altında çok büyük yara aldı memleket ve almaya da devam ediyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.