“KOALİSYON GELECEK, KAOS OLACAK?”…

Bir saniye, başlığa bakarak hemen celallenmeyin!.. Bu da nerden çıktı diye de tavır koymayın?.. Bunu ben iddia etmiyorum, kendim de, durduk yere uydurmuyorum.. Bunu açık ve net bir şekilde beyan eden, “Parlamenter Sisteme Dönüşü” savunan, Altılı Masadaki Meral Akşener bacının ağzından dökülenlere söylüyor.. Bilmem önceki akşam kendilerini izlediniz mi?.. Canlı yayında konuktu.. Orada, Koalisyonlu dönemlerde “Kabine paylaşımının, hangi kriterlere göre” belirlenerek, paylaşıldığından, söz ediyordu!…

***

Doğrusu kendilerini izlerken, ağzından dökülen sözcükler ve icra ettiği tablo, formül karşısında “şaşkınlık geçirmedim” değil.. Hatta bir ara kendi kendime “Akşener saf mı değiştirdi, yine mi masadan kalktı, denildiği gibi son bir manevrayla Cumhur ittifakına dahil mi oldu” deyip durdum.. Hatta, ajanslara bi bakayım, “ne olur ne olmaz” diye.. Ankara’da “siyasi bir deprem, kaset mevzusu mu çıktı” Akşener bacı Altılı masanın ayağına “böylesi şekilde kurşun nasıl da seri şekilde sıkıyor” dedim…

***

Neyse, zihinleri alabora eden, 90’ların üçlü-dörtlü partilerden oluşan koalisyonlu dönemlerdeki “bakanlıkların paylaşımına” ilişkin formülü, Akşener şöyle beyan etti.. Tabi kendisine özgü tavır ve mimiklerle,“durun size koalisyonda işler nasıl yürüyor, kabine nasıl belirleniyor anlatayım” diyen Meral Bacının anlatımı aynen şöyle..

 

***

“CHP ile oturacağız.. Yedi tane olmazsa olmaz bakanlık vardır..  Dışişleri Bakanlığı’nın karşılığı Milli Savunma.. İçişleri Bakanlığı’nın karşılığı Adalet Bakanlığı… Maliye Bakanlığı’nın karşılığı Hazine Bakanlığı.. Milli Eğitim Bakanlığı da önemlidir. Tabii Sağlık Bakanlığı da önemlidir.”

***

Meral Bacı’nın bu anlatımıyla, “al gülüm, ver gülüm..” İçişleri Bakanlığı sana, Adalet Bakanlığı bana.. Dışişleri Bakanlığı bana, Milli Savunma Bakanlığı sana.. Ya da, Hazine Bakanlığı sana, Maliye Bakanlığı bana.. Kabine belirlemedeki formül böyle olacak.. Akşener bunun izahını “3’lü koalisyonda bulunduğunu” hatırlatarak, detaylandırıyor…

***

“Bütün bunlar aldığınız oyla ilgili sayısı hesaplanır. 6 siyasi partiye başlangıçta dendi ki, biz genel başkanlar Cumhurbaşkanı yardımcısı oluyoruz. Her partiye 1 bakanlık olabilir dendi. Logosu ile giren iki siyasi partinin sayısına göre. CHP ile İYİ Parti'nin milletvekili sayısına göre görev dağılımı yapılır. CHP diğer partilerden de bakanlık önerebilir, bizi ilgilendirmez.”

 ***

Vay da vay Meral bacım.. Ballandıra, ballandıra, keyifle, doyumsuz bir zevkle aktardığın “kabine formülünü” dinleyenler saç baş yolmuştur.. Özellikle, millet ittifakında olanlar…Sizin icra ettiğiniz tablo, 90’ları bilen, gören, yaşayan, şahit olan “otellerin lobilerindeki bakanlık pazarlıklarını” yazan biri olarak, nostalji yaşattınız…Vaziyet karşısında, irkilmemek elde mi şimdi?..

***

Şunu da ifade edeyim ki, Cumhur İttifakında olanlar sizi dinlerken ağzınızdan dökülen “satır araları felaket ve kaos” dolu cümleler karşısında, inanılmaz bir haz ve keyif almışlardır.. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her mitingde ekrana getirdiği, Kılıçdaroğlu, Demirtaş ve diğer siyasilerin “itiraf niteliğindeki” beyanlarına artık, sizin “kabine formülünü de” ekleyecektir, sanırım..

***

Çünkü, 90’ların “bakanlık pazarlığını” hiç kimse, sizin gibi sade ve anlaşılır şekilde anlatamazdı.. Hele ki, seçime bir kaç gün kalmışken, masada yer alan Deva, Gelecek ve Saadet Partisine onların muhatabı CHP’dir denilmesi, işin bir başka fecaat hali…“Koalisyon gelecek, kaos olacak” ifadesinin boşuna söylenmiş bir söz olmadığı, sanırım anlaşılmış oldu…Yoksa..

***

KİM KİMİ DESTEKLİYOR?..

Kandil'in de, HDP’nin de Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklediğini tüm alem biliyor.. Ki, gün geçmiyor ki, Kandil’den “destek mesajları, açıklamaları, röportajları” basına düşmesin.. Ki, HDP’nin de içerisinde bulunduğu Yeşil Sol Parti akımı da, onun kurmayları, sözcüleri de aynı minvalde; “Kılıçdaroğlu’nu destekliyoruz, beyanında” bulunuyor..

***

Uzun bir süredir, Kemal Beye bu desteklerden dolayı, yöneltilen oklar var.. Önceki gün ilk kez bu oklara dair, konuştu.. Dediği şu… "Kandil'den Millet İttifakı'nı desteklemeye yönelik bir açıklama kimin işine yarar? Bizi mi destekliyorlar, onları mı destekliyorlar? Akıl var, mantık var. Terör örgütü kalkıp da ben seni destekliyorum diyorsa aslında bu karşı tarafı destekliyorum demektir…”

***

Denir ya, gel de bu yanıta iki kelam söyleme!.. Yani şimdi “Kandil bu beyanlarıyla, AK Partiyi mi destekliyor? Hitap ettiği kesime, gidin oyunuzu AK Partiye mi verin diyor?”.. Yok daha neler.. İyi de, HDP ve bünyesinde bulunduğu çatı parti Yeşil Sol Parti.. Ötesi, Selahattin Demirtaş’ın beyanları.. Hepsi yekün şekilde, “oylarımız Kılıçdaroğlu’na” diyorlar.. Atılan sloganları belli “Seni başkan yapacağız..” Erdoğan için de, “seni oradan indireceğiz..”

***

Hal böyle iken nasıl oluyor da “size destek yok..” Eğer ki, samimi ise, eğer ki Kandil’in, eğer ki HDP’nin “oylarına ihtiyacım yok deyip, desteklerini istemiyorsanız” demeniz gereken tek cümle şudur.. “Bir tek oyunuzu istemiyorum.?”.. Peki der mi?.. Onu da siz okurlar, değerlendirin?…

***

“SİYASETİ GERİLİME BOĞMAK.?”

Türkiye’nin siyasi tarihine baktığımızda, seçim süreçlerini “gerilim atmosferine sokanlar” hep kaybeden olmuştur.. Ve, “şiddet odaklı” olayları da,“olabilirlik olarak görüp, “işin doğasında var” diyerek, masum göstermeye çalışanlar da; “sandıkta sille yiyen olmuştur…”

***

77’li yılları hatırlayan bilir.. Ecevit ile Demirel arasındaki suikast olabilir, polemiğinin “iktidarı nasıl, devirdiğini, o dönemde baraj altı olan partinin de yüzde 42 ile iktidara” geldiği!.. Özetle, CHP’nin, İmamoğlu ekseninde “gerginlik” yaratıcı stratejisi, ayağa kurşun” olacak…

***

Ne diyor Cumhurbaşkanı Erdoğan!.. Ki, her miting meydanında haykırıyor.. “Siyasi rekabet husumete dönüşmesin.. İki aydır siyaset sahnesinde yaşanan rezillikler sizi üzüyor. Gün soğukkanlı olma, sabırla, basiretle hareket etme günüdür. Siyasi ikballeri uğruna sizi galeyana getirmeye çalışanlara fırsat vermeyin. 14 Mayıs'ta sandık önünüze geldiğinde tepkinizi orada gösterin"

Ama gel gör ki, rakipleri inanılmaz bir gerilimin ateşini körüklüyorlar ki, “ağızlarından çıkan her sözcük, Erdoğan düşmanlığı” üzerine, kurgulu… 72 saat kaldı.. Seçim mitinglerinde liderlerin, her kim eline mikrofon alıyorsa, tansiyonu düşüren, barışçıl, güven, huzur, istikrar temin eden bir dil kullanması gerekiyor.. Ve en küçük bir şiddet içeren olay, en yüksek derecede “kınanmalı, tepki koyulmalıdır.?”

***

 

Bir kere daha demokrasi sandığı son sözünü söylecek.. Demokrasi sandığına ipotek koyabileceklerini düşünenler yine yanılacak. Her türlü kötü niyet ve provokasyon yine sandıkta cevabını alacak.   Hasılı kelam!..  Kazasız, belasız bir seçim olması temennisiyle; milli iradenin bireyleri olarak bizlerin de, dolduruşlara, provokasyonlara gelmememiz gerekir.. ve şunu bilelim ki, hangi parti kazanırsa kazansın “kazanan milli iradenin bizatihi kendisi” olacaktır.. Ve herkes onunla selamete çıkacaktır..

***

ANKET VE SEÇMEN…

Malum, anket beyanı yasağı başladı.. Ama şunu net ifade edebilirim.. Gerek el üstünde, gerek el altında yapılan tüm anketler.. Ki bilaistisna diyorum.. Hepsi, sahadaki seçmen söylemi, eylemi, tavrı ve düşüncesiyle “uyuşmuyor?.. Yani anketler, sahada tutmuyor…

***

GÜNÜN SÖZÜ

Şiddeti yaratanın bilmesi gerektiği; “keskin sirkenin küpüne zarar verdiğidir..”