DEVLET MALI DENİZ Mİ?

Öyle ya!
Hak-hukuk tanımazlar boşuna dememişlerdir.
'Devlet malı deniz, yemeyen...' diye!
Son kelimenin yerini bilerek boş bıraktım. İsteyen istediği 'fikriyatla' doldurabilir.
Anlayacağınız; görünen köy kılavuz istemez misali 'bedbaht' bir kirlilik var.
Ahlaki 'erozyon' ise diz boyu!
Gelişen 'menfaat' kuşağı bulaşıcı virüs gibi dört bir yanı sarmış.
Yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet ve suistimal. Kurumların 'politize' oluşu.

***

Bugün ne yazık ki bu konsept 'tam gaz' icra ediyor.
Hız kesmeden, rakip tanımadan. Engel 'kabul' etmeden.
Dolu-dizgin. Zaten televizyon ekranları, gazete sütunları 'dopdolu'.
Hepsi bu minvalin 'işleyişini' çarşaf, çarşaf afişe ediyor.
'Büyük vurgun, büyük yolsuzluk'. Şok 'baskın'. Organize çetesinin 'beli' kırıldı.
Ve dikkat edilirse 'olup-biten' kirlenmenin hepsi ama hepsi 'kamusal' alana haiz.
İcra eden de 'kurumun' yetkilisi ve sorumluları.

***

Yani 'devletin' kendi iç dinamiği 'yapısal' konumuna 'menfaat' ağı oluşturmuş.
Kendin pişir, kendin ye.
Böyle olunca da, 'ağacın kurdu ağaçtan' oluyor.
Ki yıkımı da çabuk olur. Kemir de kemir.
'Hazıra dağ mı dayanır'?
Devlet 'bütçesi' bugün tam takır.
Küresel 'ekonomik kriz' de, teğet değil, kalpten geçti.
İMF'nin 'kapısında' dört dönüyoruz. 'Nasıl anlaşırız' diye.

***

Gel de; 'çarkı' işlet. Hatırlıyorum kısa bir süre önceydi.
Devlet erkânı 'menfaat' ağını 'aşağı' çekme anlamında dillendirmişti.
'Devlet kemer sıkacak' diye.

***

Öyle ki, sıralamıştı. 'Makam araçları satılığa çıkacak. Genel müdürler, daire başkanları.
Hatta vali yardımcıları, il müdürleri dahil 'servisle' dairelerine gidip-gelecekler.
Dahası 'aciliyet' dışında alımlara gidilmeyecek. 'Harcamalar' kısıtlanacak.
Hele 'arazi istimlâkleri' yapılmayacak.
Büyük meblağlı 'işlemler' en ince ayrıntısına kadar, 'incelenip-öyle' karar verilecek.
Ama takan kim?
Başbakan 'genelge mi' yayımlamış. At sümenin altına, kim görecek ki?

***

Belki 'ilk zamanlar' durumun 'cicim' günleri olarak görülebilinir.
Ola da birileri görür 'endişesiyle', füzeliye yönelen olmadı.
Tabi 'çarkın' dönmesi için uyarı 'Bir kaç gün sonra', hallederiz.
'Dostlar alış-verişte' görsün misali, bir kaç hurda araç 'tanzimiyle', araçlar imha edildi.
Birçok 'kurumun' arka bahçesi 'araç hurdalığına' döndü.
Yeni araçlar için de 'hazırlık' yapılmaya başlandı.
Bir kaç 'aciliyette' binaen yazışma. İlişiğinde bir de 'güvenlik' arzı.

***

Üst makamdan cevap; hemen 'yerine getirilsin'
O bilinen çark yeniden tam teşekküllü 'iş başında'
Hurdaya çıkarılan 'Makam araçlarının' yerini 'yeni model' ve lüks otomobiller alır.
Satın alım yoksa da, 'kılıf' hazır, 'kiralama' usulü var ya. Öyle yapalım.
Daha bir tasarruflu(!).
Peki, o kiralanacak araç kimin, kime ait olacak?
Hatırı sayılır dostun, akrabanın, yakının, kardeşin.
Bir adım ilerisi 'şahsın', ama isim değişik.
'Ticari kazanç'. Piyasa normlarının üzerinde fiyat biç.

***

Bir taraftan 'lüks makam' aracı, bir taraftan binilen aracın 'kira bedeli'!
Ondan sonra da 'gel keyfim gel'. Benzini-mazotu 'fullemiş'. Şoför mü kapıda.
Tam tekmil. Kravatlı, takım elbiseli.
Emir 'makamdan'! Çocukları okula, hanımı 'kuaföre' götür.
Bir zahmet bizi de dönüşte 'daireye' bırak.
Sakın ha unutma şoför.
Bunun geri dönüşü de var. Aynı servisi aynı saatte yap.
Bazen de olur ya, 'akşam' nostaljisi.
Şoför anahtarı bırak, 'çoluk-çocuk' ziyarete gideceğiz.

***

'Değirmenin suyu nerden' dediğinde?
İşte o 'Devlet malı deniz, yemeyen ...' sözü atfediliyor.
Vatandaşın alın terinden, el emeğinden, kanından-canından 'ödenen' vergilerle 'kurulan saltanatın' göbeklileri.
Enayi diye tanımlıyor, sokaktaki Ahmedi, Mehmet’i, Ömer’i.
Bir de 'hak-hukuk ve adaletten' dem vurur.
İnançtan, haramdan 'korkar(!). Kul hakkı yemekten 'sakındığını(!)' söyler.
Bazen de, 'Cuma Namazlarında' arz-ı endam eder.
Ahali 'görsün' diye. Maskeler 'yağlı göbeğin' nasıl doyduğunu.

***

Demek ki 'devlet' kemerleri kendi kulvarında gevşetiyor.
Sokaktaki vatandaşın 'kemerinden' bir delik daha sıkıyor.
Çünkü 'o kemer' sıkılmadığı müddetçe, bilinir ki, 'kendi kemerleri' gevşemez.
Yıllardır var ola gelen bir 'sistem'.
Değişmesi de mümkün değil.
Çünkü 'çark' bir kez bu alanda işlev görmüştür.
Gelen de, giden de 'çarka' ayak uydurmak zorunda.
Aksi olan 'fişlenir' ya da, 'enayi' diye kapı önüne konulur?
Bu işi beceremiyor diye.

***

Onun için şu malum ifade edilen.
Ama bir türlü 'sistemin çarkını' yenemeyen.
Bu yüzden de 'hayata' geçirilemeyen şu 'Nerden Buldun?' mevzusu var ya.
Eğer bu 'nerden buldun?' sorusu gerçekten ve samimi bir şekilde sorulabilinse.
Ve "Memurinin vazife-i memuriyet" hadisesi, 'Meslek' taassubuna 'kurban' edilmezse.
Şeffaflık, dürüstlük 'cüzdana' sıkışmazsa.
Kim diyebilir, 'Devlet malı deniz, yemeyen ...' diye.
Demek ki; birileri 'çarkı' ters çevirmeli ki.
Bu zihniyetle "göbek büyütenlere"  'devlet malı deniz yiyen domuz' denilebilinsin.

***

Tabi bir de, 'devlet malı, yetimin, öksüzün, garip-gurabanın' deyip.
Haktan, hukuktan 'zerre-i miskal' taviz vermeyen, devlet adamlarını da unutmamak gerekir.
Zaten bugün eğer devlet çarkı 'biraz olsun', insani değerler noktasında işliyorsa.
Bilinmelidir ki, bu da 'onların suyu hürmetinedir'.
Onlar eğer olmasaydı, devletin düşeceği hali 'düşünmek' bile korkutucu.