SÖYLENECEK VE DÜŞÜNECEK, ÇOK ŞEY OLDU?…

..Ve geldik asrın seçiminin son 24 saatine…Bugüne kadar herkes, söyleyeceğini söyledi, düşüncelerini aktardı, artısıyla, eksisiyle; torbasındakileri döktü.. Şimdi sıra, tüm bunları “zihninde derleyip, yorumlayan ve basiret gözüyle teraziye alacak olan; hür iradenin temsilcisi olan seçmende!..”

***

Yani; “söz milletin” söz ve teveccüh artık “Milli İrade’nin” sandığa yansıyacak “reyindedir..” Bağımsızlığın, hürriyetin timsalidir o rey.. Kimi iktidar edecek, kimi muhalefette tutacak olan kararı, o verecek ve altına da imzasını, tarihsel olarak kendisi atacaktır…

***

O imzanın hükmü, taki bir dahaki seçim zamanına kadar geçerlidir.. Eğer ki, kafası netse “beş yıl” değilse, en kısa zamanda “bu böyle gitmez” yeniden seçim diyerek, sandığı isteyecektir!!!…Tabi faturasını da ağır bir biçimde kesip, siyasi arenanın aktörlerinin önüne koyacaktır..

***

Sandıkla alakalı tercihsel ölçüler, bireyler açısından çok değişik faktörler içerdiğini biliyoruz. İnanç, kimlik ve ideolojik düşünceler seçmeni belli kulvarlara taşısa da, iktidara yönelik “karne notunda” elbette ki, müşterek ölçüler vardır.. Ki o ölçülerin başında, olumlu, olumsuz, ya da beğenip, beğenmeme gelir…

***

İşte bu ölçü gerçeğiyle sandığa giderken “terazimiz, adil tartıyla hükmünü vermeli” diyorum.. Üstadın ifadesiyle, “ehil ve liyakatta” yönetimde her kim var ise, onun yaptıklarının “iyiliğine ve kötülüğüne” bakınız ki, hakikat daha bir net görebiliseniz.. Eğer ki, mevcudiyet içerisinde iyiliği, kötülüğe galebe çalıyorsa, hükmünüz ondan yana olsun…

***

Yani demek istenilen şudur.. Oyunu kullanırken, “basiret gözün” açık olsun, “insani ve vicdani” terazin adil tartsın ki, kötülükle değil, iyilikle yüzleşebilesin, huzuru da, güveni de, istikrarı da, kendin sağlamış olabilesin.. Ki bu da, bilinçli seçmen ve bilinçli oyla mümkündür…Aksini düşünmek; zihninin birileri için çantada keklik olduğudur…

***

Siyasal tercihte, “kimsenin kimseye” üstünlük sağlama gibi bir hakkı olmadığı gibi; vesayeti de olamaz.? Ve pek tabi ki, “takım tutar gibi” parti tutmak da, kişi için tartışılmaz bireysel özgürlük hakkıdır.? En radikal, en militarist kişi de olabilir.. Tercihsel özgürlük sınırlanamaz..Yeter ki, adaletli olunsun, özgürlük sınırı, karşısındakinin özgürlük sınırı olsun..

***

Peki, “tercihsel duruşta” salt, iktidarı mı yargılamak, sorgulamak, “pozitif ve negatif” yönüne bakmak, yeterli mi?!.. Bu tavır, seçmen için sonuç odaklı bir tercih olmaması gerektiğini düşünenlerdenim.. Çünkü bunun bir de, muhalefeti vardır.. Muhalefet “iktidar kadar” sağlıklı mı, değil mi, ona da bakmak gerekir..

***

En önemlisi de, muhalefet neyi vaat ediyor.. Ve tabi ki, iktidara alternatif olmadaki, temel argümanı nedir?.. Salih mi, değil mi?.. Sicili temiz mi?. Kimle yol yürüyor, ortakları kim, iç ve dış bağlantılar.. Kaldı ki, gelirse, iktidardakinden daha iyi olacak mı, olmayacak mı, tüm bunların da “sorgu mekanizmasına” dahili gerekli…

***

Netice itibariyle, gelinen çağ, tüketilen zaman ölçeğinde, seçmen eski seçmen olmadığı gibi, yönetimler de iktidara heves edenler de, “eski stratejilere” sahip değiller.. Öyle bir dönem, Türkiye seçmenine kimler, neler söyleyip, durmadı ki!?..

***

Sandıktan teveccüh görenin sloganı, “en büyük millet, demokrasi bayraktarı” idi.. Kaybeden de, “bu millet cahil, köpeğini kaşıyan” derdi.. Ha bir de, “dağdaki çobanın” oyu tartışılırdı, “benim oyumla eşdeğer olabilir mi” diyen, gafletçiler de vardı..

***

Neyse ki, tüm bunlar geride kaldı.. Artık, seçmen de, Türkiye’nin demokratik siyaseti de, tarihsel ölçekte “olgunlaşıp” ufkunu genişleten olmuştur.. Yeter ki, birileri “istikrarı, istikbali ve istiklali” zehirleyip, şeytani hesaplara meyil etmesin!…

***

Sandık, demokrasinin kıblesidir.. Her kim, iktidara gelirse gelsin.. Ya da seçimi kaybeden olursa olsun; “milli iradenin” teslim ettiği, rotadan saparsa, ilk virajda onu dışarı atar.. Ki tarihte örnekleri çok…

***

Onun için de, sandık üzerinden felaket tellallığı yapmaya gerek yok.. İster iktidar seçimi kazansın, ister muhalefet kaybetsin, ya da tersi durum hasıl olursa olsun; “Türkiye seçmen olgunluğu, toplumsal sağduyuyla”, rotasında yürür.. Hiçbir şey de olmaz…

***

Okurun analiziyle; AK Parti 2002’de iktidara geldi.. O gün, ülkenin nüfusu 63 milyon idi.. Bugün, her yıl 1 milyon nüfus artışıyla, 85 milyon.? Ki saklı nüfuslu bu oran, 90 milyonların üzerinde.. Aradaki nüfus farkını, görmek gerekir.. Ki bu rakam, iki komşu ülke demektir, Yunanistan örnek…

***

CHP’LİLER NE DİYECEKTİ?..

Eğer ki, Muharrem İnce çekilmeseydi.. Ve de, Kılıçdaroğlu kazanmış olsaydı.. Ne diyeceklerdi, CHP’liler?.. “İnce’ye rağmen, kazandık.?” Tabi, İnce’nin de “siyasi hayatı, millet partisi de” siyaset sahnesinde, bitecekti?..

***

Eğer ki, Muharrem İnce çekilmeseydi.. Ve de, Kılıçdaroğlu seçimde, 11’inci yenilgiyi almış olsaydı.. Ne diyeceklerdi, CHP’liler.. “İnce’nin yüzünden kaybettik..” Tabi ki, İnce siyasi kulvarda pek itibar, görecek bir adam olmazdı?..

***

Demek ki, çekilmeyle “tüm bu ithamlara” nokta koyup, en doğrusunu yapmış oldu.. Nitekim İnce çekiliyorum derken, ifade etti. “Bahaneleri kalmasın diye çekiliyorum.?” Peki şimdi ne olacak, “çekilmenin etkisini sandık gösterecek” ama şu net oldu; “siyaset arenası, her türlü melaneti mübarek”  görüyor..

***

ÇIKARILACAK DERS..

Kaset.. Montaj.? Şantaj.. 14 Mayıs’a gölge düşüren “bu namussuzca siyasete” dur demesi gereken de, elbette ki “demokrasinin mabeti” olan sandıktır.. Yani seçmen.. Yani milli iradenin bizatihi kendisi.. O yüzden, üst aklın dayattığı bu “namussuz siyasete” hep birlikte son vermek için oyumuzu kullanırken, “sorumluluk” karinesi içerisinde, bilahare vicdan azabı yaşamamak için, “ihlaslı” düşünmek gerekir…

***

SİYASET ÇOK KİRLİ…

Dedik ya, her türlü melaneti mübarek görüyor.. Farkında mısınız bilmem.. Şu seçim sürecinde, yaşanan halleri.. Kumpasın bini bir para.. İhanet mi, kalleşlik mi, kahpelik mi, iftira mı ha keza..  Öyle inanıyorum ki, milli irade sandıkta tüm bunlara ilişkin, “okkalı bir cevap verecektir.?” Ki bir daha, ahaliyi birbirine kırdırmasınlar, “şeytanlıklarını icra edecek” alan bulmasınlar..

***

TEK AYAK CEZASI…

Şu seçim atmosferini bulandıranlar var ya..  İlkokul’daki “yaramazlar” gibi.. Ama, “fitne üretici..”

İşte bunlar var ya.. Otobüslere “elinde kaldırım taşıyla” saldıranlar.. Miting meydanını basanlar.. Belindeki silahla, gelişi güzel ateş açanlar.. Küfür atanlar… Mobing uygulayanlar.. Mahalle kabadayısı kesilenler..

***

İşte bunları diyorum ki..  Nasıl olsa, adli ve hukuki bir ceza vermişliğimiz yok.. Bari, şehirlerin meydanlarında ibreti alemlik için “tek ayak üzerinde durma cezası verilsin..” Yaptıkları yanlarına kar kalmasın.. Ama, herkesin parti sınıfı ayrı tutularak.. Karma değil.. Bakalım kim çok yaramaz..

 

***

GÜNÜN SÖZÜ..

İftirayı, montajlamayı da, “özel hayat ihlali” olarak görmeye başladık ya!..

***

Gazanız mübarek olsun…