21. YÜZYIL İÇİN 21 DERS (KİTAP İNCELEMESİ)

Bu hafta Yuval Noah Harari’nin 21. Yüzyıl için 21 ders isimli kitabını masaya yatırıyoruz.

Yahudi asıllı yazar bu kitabında dünyanın ekonomik ve teknolojik kırılmalarını bin bir örnekle, felsefik dille açıklayarak işliyor.

Dünyanın her bölgesinden siyasi, dini, kültürel ve insan psikolojisi üzerine örnekler vermesi müthiş bir çalışmanın örneği.

bilgisayarlar ve robotlar insan olmanın anlamını nasıl değiştirecek?

Ufkumuzu aşan, bütünüyle insan kontrolünün dışında dönen ve tüm tanrılarla ideolojilere gölge düşüren bir dünyada sağlam bir etik zemin bulmak mümkün mü?

Eşitsizlik ve iklim değişikliğinin açtığı dertlere milliyetçilik deva olabilir mi?

Harari; bu ve benzeri sorulara elinden geldiğince siyasi, teknolojik ve varoluşsal yanıtlar veriyor.

“ temel insani ihtiyaçlar neyi içerirse içersin, herkese ücretsiz sunulduğunda çantada keklik sayılacaklar ve kıyasıya toplumsal rekabetler, siyasi mücadeleler temel ihtiyaç sayılmayan şeyler üzerinden dönmeye devam edecek:

Şık otonom araçlar, sanal gerçeklik parklarında gezinti ya da biyolojik mühendislik eseri geliştirilmiş bedenler gibi lüksler.

Fakat işsiz kitleler ekonomik bir kazanca sahip değilse bu tür lüksleri elde etmeyi ummaları pek mümkün olamayacak gibi görünüyor.

O yüzden zenginler (tencent yöneticileri, ve Google hissedarları) ile fakirler (evrensel temel gelirle geçinenler) arasındaki fark açılmakla kalmaz kapatılması imkansız hale gelir.”

Yukarıda alıntıladığım satırlar kitaptan, yazar diyor ki çarşambanın gelişi perşembeden görünüyor.

Önümüzdeki süreçlerde ancak temel insani ihtiyaçlar karşılanacak ama lüks ve prestik yeni dünya düzeninde gücü elinde bulunduranlarda olacak

Kitabın geneli okunduğunda harari’nin hümanist olduğunu gözlemliyorsunuz. Zira kendi mensubu olduğu,

Yahudi halkını bile realistlikle eleştiriyor. Milliyetçilik kaynağını biyolojik genlerimizden almadığına göre

 Önemli olanın anadan nasıl doğduysak öyle kalmamız gerektiğini vurguluyor.

Dünya genelinde savaşlara kısmen değinmiş, savaş kazanmanın kayıp bir sanat olduğunu düşünüyor.

“Çok eski dönemlerde düşmanlarınızı savaş meydanında yendiğinizde şehirlerini yağmalayarak, sivil halkı köle pazarlarında satarak, değerli buğday tarlalarına el koyarak kazanç sağlayabilirdiniz.”

Lakin 21. Yy. da bu yollar ve kanunlar yok kısmen kazanan tarafın küresel ticaret sistemini kendi yararı doğrultusunda düzenlenmesi imkânı doğabilir.

 Ama savaşlar artık çok maliyetli gelir gideri karşılamayabilir.

Apple, Google, twitter yüzlerce milyar dolar değerinde ama bu servetleri kaba kuvvetle elde edemezsiniz…

Maalesef 21. Yüzyılda savaş kazanç sağlamayan iş olmayı sürdürse de bu durum mutlak barışın garantisi değil. İnsanların aptallığını hiç de küçümsememek gerek diyor sevgili yazarımız.

Nitekim son dönemlerde Rusya-Ukrayna, İsrail-Filistin’e bakınca yazara hak veriyorum.

Toplam 21 bölümü olan kitabın Laiklik kısmı da ilgi çekici.

Laiklik kimi zaman dini reddeden bir şeymiş gibi tanımlanır, laikler hiçbir tanrıya inanmaz, kilise ya da camiye gitmez gibi aksettirilir.

“Tabi ki kendini laik olarak tanımlayanlar şu veya bu dine karşıtlıktan ziyade tutarlı değer yargılarıyla tanımlanan son derece aktif ve olumlu dünya görüşü olduğunu savunurlar.”

Cemaatlerin katı kuralları vardır ya Müslümansındır ya da değilsindir. Müslüman veya Musevi cemaatindensen diğer öğretileri tamamen reddetmen gerekir.

Hakikat, merhamet, eşitlik, kadın hakları, özgürlük, sorumluluk gibi etik değerleri Hindularında, Hristiyanlarında, Müslümanlarında kabul etmesi zor olmasa gerek buda laiklik için kâfidir.

Kitabın diğer bölümlerinde özgürlük, medeniyet, din, cehalet, bilimkurgu, meditasyon gibi ilgi çekici başlıklar bulunmaktadır.