ANNE’YE MEKTUP (HİKAYE)

Yitik zamanlarım, sızlayan sarı renkli anılarım.

 Anlaşılmayacağımı bildiğimden süslü, yazarca, kelimelerimi sakladığım yerine tek yol olan zaman zaman ki haykırışlarım… Onu da senden öğrendiğimi yıllar sonra anladım.

Söylenen sözler zamanla unutulur ama sözlerin hissettirdikleri asla unutulmaz. Olayları nerde neyin geçtiğini bırakıp duygulara odaklanalı çok oldu.

Yığınla duygu kırıntısı var içerimde genellikle acı ve güzel anıları da kirleten. Bağ kuramamak düştü payımıza kaderde, iki yetişkinken şapur şupur öpememek. Sarılamamak…

Görevlerimizi yerine getirdik ama toplumun gereklerine uyduk. Getirmememiz için somut sebep yoktu. Daha doğrusu sana göre yoktu. Benim ilişkilerim hep böyle zaten sayfalar dolusu sorun var ama bir tek ben görüyorum.

Karşımdakine görmek nasip olmuyor.

Uyandırmadın hiç beni gözlerimi açmadın, dünyayla benim arama girdin.

Çocukluğum… Yoksul değildik ama sanki her şeyden yoksunduk. Sırları dökülmüş, yer yer paslanmış ayna gibi hatıralarım. Oralarda bi yerde bişiler olmuş psikologlar boşuna çocukluğa inmiyorlar.

İşte olmuşların bitmişlerin yüzünden bugün yüzüne gülemiyorum. Gülsem de bilmeni isterim ki samimi içten değil. Nefretle de değil. Öylesine işte.

Bir anneye duyulması beklenen devasa sevgi yok içimde, elimde değil hissedemiyorum. Senin haklarını savunuyorum hakkaniyetli olduğum için… Sana hediyeler de alıyorum öyle ya da böyle nihayetinde büyüttüğün için…

Ama bu duygu ve ritüellerin hiçbiri sevgi kapısına çıkmıyor. Benim anne yanım eksik çok eksik. Bir annenin yardım yataklık ve ortaklığı eksik…

Tamir etmeye çalışıyorum, senin de zor bir hikâyen olduğunu, dikenli yollardan bizlere ulaştığını kendime anlatmaya çalışıyorum.

İkna edemiyorum. Zor hikayesi olanlar daha yumuşak olmalı, daha çok empati kurmalı diyor içerdeki.

Hangi sebep küçük bir çocuğa duygusal ve fiziksel şiddeti mubah kılar, diyor çok bilmiş.

Bilirim senin de bilmişleri sevmediğini o yüzden herhâlde itaatkâr olanları sevip beni sevmedin.

Sevme biçimin buydu anlıyorum. Gençken akranlarım pembe maceralarını anlatırlardı annelerine, uzun uzun sohbet ederlerdi.

Ben anlatamazdım bizim evde ayıptı. Kızılca kıyamet kopardı. O günlerde anlatamadım ya bugünlerdeki haşmetli suskunluğumun sebebi.

Darbe yapmışsın ilişkimize tutunamıyorum artık ne gözlerine ne sözlerine. Hele gözlerine bakmayalı 20 yıl olmuştur herhalde.

Akranlarımdan daha geç regl dönemi gördüm “ yoksa sen dönme misin” dediğini hiç unutmadım anne.

Bana aldığın beyaz bağcıklı şahane sandaleti de unutmadım.

Kardeşler arasında çıkan her kavgadan her daim beni sorumlu tuttuğunu da unutmadım.

Ben seviyorum diye arada yaptığın muzlu rulo pastayı da unutmadım.

Gördüğün gibi nankör değilim ama bunları artık kusmam gerekiyor sana kusamayacağım kesin.

Erkek arkadaşım olduğunu hasbelkader öğrendiğinde beni babama şikayet ettiğin kaos çıkardığın günü unutmadım.

Sanırım beş yaşındayken ve galiba çocukluğumun seninle ilgili ilk anısı; bana aldığın pembe mor çiçekli tokayı bana öperek verdiğin günü de unutmadım.

Zannediyorum ki birbirimizi sevgiyle ilk ve son kez orada öptük. Sonradan olduysa da affet hatırlamıyorum.

Ara sıra seninle kaynaşabilecek zamanlarım oldu ama sen hiçbir iyi duygu tohumunun bende yaşamasına izin vermedin.

Üzülme anne mutsuz çocukluk geçirdiğimi düşünme o günlerde bunun ayırdına varacak kadar akla sahip değildim. Çok sonra keşfettim. Bir sürü tuğla duvar örüp beni de altında bıraktığını.

Ve tabi sen hâlâ ayırdında değilsin tüm bunların sen sana göre mükemmel bir annesin. Neyse bilmesen daha iyi sanki.

Tüm bunları sana aktaracak cümle kelime hitabet yeteneğim yok zaten.

Kabul çocuk psikolojisi, çocuk özgüveni sağlama falan filan bunlar sizin nesilden beklenecek mevzular değil.

Ama sevginin ve şefkatin dili tüm coğrafyalarda hatta hayvanlar âleminde bile aynı.

Sen kaba motor becerileri, barınma, besleme falan somut olan her şeyi yerine getirdin. Hakkını helal et. Belki de ben çok ince ve hassastım belki de ben çok duygusaldım.

Kimyamız tutmadı ben senin toprağının çiçeği değildim falan diyemeyeceğim çünkü ben senin toprağının çiçeğiydim ama sen sulamadın, budamadın, çiçeğinle konuşmadın.

Yıllardır görevler silsilesi hayat ilişkimiz, en yakın ama en uzak. 20 dakikadan fazla kelime alışverişinde bulunsak 21. Dakika kavgaya dönüyor.

Hadi ben öfkeliyim bakımsız ve hırçın koca bir gençlik ve çocukluk albümüm var sen neden öfkelisin. Sadece çok biliyor olduğum için olmamalı.

Neyse ben seni artık affettim anne bu senin okuyamayacağın mektubu yazdıktan sonra affettim.

Yine o yanındayken takındığım maske tebessümümü takıp hikâyenin sonunu bekleyeceğim