ERİL ENERJİLİ KADINLAR

Adına zaman dediğimiz aşılmaz güç aktıkça; bizleri yoğuruyor, biçimlerimizi değiştiriyor, bakış açılarımız değişiyor hiçbirimiz 5 yıl önceki düşüncelerimizle aynı noktada değil.

İçinde bulunduğumuz çağ cinsiyetlerimizi de değiştirmeye başladı. Artık erkek erkek gibi kadın kadın gibi değil.

Yani 100 öncesindeki kadın ve erkek tanımlarına göre değil.

Globalleşmekten midir, modernleşmekten midir?  Farkındaysanız kadınlar artık eril enerjili, yani erkek gibi.

Fiziki ve cinsi anlamda değil tabi ki davranışsal ve yaşayışsal.

Kadın musluk tamiri yapıyor, kadın fatura ödüyor, kadın ev alışverişini yapıyor, marangozdan dolap seçiyor, bina toplantısına katılıyor, pazara gidiyor, küfür atıyor, etekten elbiseden çok pantolon giyiyor…

İş yaşamında yönetici oluyor, emirler veriyor, arazilerde sahalarda iş kovalıyor. Erkeğin yaptığı ya da yapacağı işleri sorumlulukları yüklenmenin bedeli olarak dişilik kayboluyor.

“Erkek neden benim hesabımı ödesin? , kendi işimi kendim hallederim, benim bir erkeğe ihtiyacım yok kendim de pencere kenarına silikon çekerim, erkek beni neden gideceğim yere bıraksın ki kendim giderim.” Diye diye

Çoğumuz erkek gibi olduk çıktık. Bu duyguların altında sanırım kendini ispatlama güdüsü var. İspatlamaya ihtiyacımız yok ki, tüm bunları yapmak zorunda değiliz.

Erkek tabi ki hesap ödeyecek, işimiz düştüğünde yardım edecek, pencere kenarına silikonu ben niye çekiyorum ya bir zahmet yapsın.

Erkek kadını bir yerden bir yere bıraksın ki oda kendini azıcık bir kadının kahramanı gibi hissetsin.

Kadın bu yanlışlara düşünce hem kendi yükünü arttırıyor hem de erkek kendini pasif, ben olmasam da olur nasılda her şeyin altında kalkıyor algısıyla ortak hayattan geri çekiliyor.

Erkek karşısında naif, kırılgan, yardıma muhtaç, kadın görmeyince kendini önemli hissedemiyor dolayısıyla şefkati azalıyor.

Kastım; tabi ki kadın evde otursun, yemek pişirsin, çocuk büyütsün bu misyonlar ona kâfidir değil.

Kadın iş yaşamını da ev yaşamını da idame ettirebilmeli, kendi ayaklarının üzerinde durmalı ama dişiliğini kaybetmeyerek.

Kahvaltı sofrasına pembe gipürlü elbise ile oturan, eşiyle bile sizli bizli kısık sesle konuşan, cilve yapabilen,

dışarda ki tüm ihtiyaçlarını erkeğinden bekleyen, talepleri olduğunda yine kısık sese eşlik eden tebessümle yaptıramayacağı şey olmayan Osmanlı dönemi kadınları düşünün, birde dönün günümüz kadınını düşünün.

Kadın dişi olmak ve dişi kalmak istiyorsa bağırmamalı ağır tahrik olsa bile, inanın sessizliğin gücü çığırtkanlıktan daha yüksektir.

Kadın dişi olmak istiyorsa tüm yükleri kendi üzerine almamalı yapabiliyor olsa bile.

Kadın “ben bu işin üstesinden gelemiyorum, sen benim için halledebilir misin” diyebilmeli bunda gocunacak bir durum yok.

Her şeyi biliyorum havaları da dişiliğe aykırıdır. Biliyorsak bile bilmezlikten gelmenin sakıncası yoktur. Bırakın adamlar anlatsın.

“Erkeğe erkek olduğunu hissettirecek alan sağlamazsanız oda sizin kadınlığınızı dişiliğinizi kabullenmez.”

Fıtratımızın bize verdiği nimetlerden faydalanalım. Erkeklerden rol çalmamızın bir manası yok.

Dişil enerjisini kaybeden kadınlar bir süre sonra farkında olmadan erkekleşiyor, cinsel yetisini kaybediyor, partnerine ya da eşine 2 tatlı söz söylemek bile gurur meselesi oluyor.

Kim bilir belki de tüm bunlara ataerkil toplum yol açtı, düzen erkekler üzerine kurulduğu için kadında kendine yer edinmek için erkeksileşti.

Kadına yeterince söz hakkı verilmeyişi, evin sınırları içine hapsedilmeye çalışılması kadınları zıvanadan çıkarmış ve farkında olmadan erkek gibi davranmaya itmiş de olabilir.

Bu ihtimali de göz önünde bulundurup ne yapacağını şaşıran kadınlara haksızlık etmiş olmayalım.

Hanımlara not: Eril enerji fıtratımıza uygun değildir üzerimizde kasar kullanmayalım. Ha birde tüm bunları bilmek yetmiyor uygulayabilmek önemli.