TORPİLLER & İLTİMASLAR

İnsan yaşadığı yere benzer derler. Biz mi yaşadığımız ülkeye benzedik ülke mi bize benzedi çözemiyorum.

Torpil’in kelime anlamı arka çıkan, kayıran demek. Yaşama tutunmanız için torpilinizin olması lazım.

Öyle yerleşmiş ki bu kanı o kadar benimsemişiz ki yarın bir gün temiz dürüst iltimassız bir sisteme geçilse bile biz insanlık bunu kaldıramayız kabul etmeyiz gibime geliyor.

İş yaşamından tutun da basit gündelik işlerin hallolmasına bile ‘araya birilerini koyma’ gerekliliği kavramını aşamıyoruz.

Tartışmak istediğim ülkede torpillerin, kayırmaların olduğu gerçeğinden ziyade bizim neden bu kadar alıştığımız ve kabullendiğimiz.

Diplomalar var memurluk sınavlarına girilmiş iyi kötü çaba sarf edilmiş ama yetmiyor yine de bir kurumda altı üstü 10 – 15 bin lira maaş için iltiması sağlayacak kişi veya kişilere ihtiyaç duyuyoruz.

Kimse valla ben hak yemem, istemem, yapmam demesin… Hepimizde yapıyoruz.

işimiz düştüğünde her konuda. Niye biliyor musunuz çünkü yanlış gelmiyor zihnimize.

Başka bir ülkeye gidin ‘araya birilerini koyma’ kelimelerini sarf edin. Hiç kimse neden bahsettiğinizi anlamaz.

Ama Türkiye de çocuklar bile bu kavramın ne anlama geldiğini bilir.

Elektrik faturalarını yapılandıracağız; sıra çok TEDAŞ’tan adam lazım!

(borç öderken bile torpile ihtiyaç duyan canım ülkemin canım insanları)

Çocuğun teki hukuk okumuş, o kara kara balyoz gibi kitapları hatmetmiş. Üstüne iki üç defa kpss’ye girmiş. Üzerine düşeni yapmış. Olmamış.

Çare?

Torpil…

Bilmem kimlerin aracılığıyla, falanca idarenin başkanı, müdürü, yönetim kurulu aranır, ricacı olunur. Sonuç çıkar ya da çıkmaz.

Düşünüyor insan yahu bunca yıl okumuşum bunca kafa patlatmışım sınava girmişim yetmiyor mu? Ben niye başkasının kapısına gidip el açıp yardım istiyorum.

Demek ki yetmiyor. Yetmemesinin sebebi nüfus fazla.

Madem nüfus fazla o zaman ne diye “ aman ha genç nüfusumuz azalmasın ” diyorsunuz.

Günün sonunda genç nüfus aktif iş yaşamına atılamayınca yurt dışına çıkıyor. Siz o genç nüfusu Avrupa ya kaptırıyorsunuz.

 

Geçtiğimiz ramazan ayında Diyarbakır Et Balık kurumunun sırasında torpil kavgası çıktı.

Birinin bir akrabası içeride çalışıyor. Ve o kişiye et ayırıyor. Sırada bekleyenlere et kalmadı denildikten sonra,

Malum kişinin sonradan gelip et aldığı görülünce yaygara kopuyor.

3 lira ucuzuna et alacak insanlar bu durumda bile iltimas kavgası var.

Bir yerde çaresizlik varsa sonuçlara seni sebepler itiyorsa, olaya karışan insanları suçlayamazsın.

İşin çok çirkin boyutları da yok değil, rica minnet öne geçme çabasını aşan durumlarda gördük görüyoruz.

Ben memurluk satan milletvekili yakınlarını da gördüm. Hem de kendi şehrimde. Evet yanlış duymadınız memurluk satışı.

_“Valla sayın vekil bizim oğlana bir kamu kurumu ayarlasan”

_”zor bir iş değil ama bu işi yapacak büyük başlar arpa ister”

_”tabi tabi ne kadar derseniz biz hazırız”

Ve bu konuşmaların sahipleri genelde tuzu kuru olanlar.

İnanın bir fukaraya gerçek ihtiyaç sahibine, babadan dededen bağı bahçesi olmayana iltimas geçilirse ben sessiz kalırım.

Evet torpil yapılmış, yıllarca sınavlara çalışıp gözü kör olan insanların önüne geçilmiş ama hiç değilse bir garibana nasip olmuş derim.

Ama takdir edersiniz ki öyle olmuyor! Garibanın garibanlığı zati prestijli, bol keseli arkalarının olmamasından geliyor.

Bu konular yeni mevzular değil cumhuriyetten beri süregelen sistem bu.

İşe girerken iltimas arıyoruz,

Alışveriş ederken iltimas arıyoruz,

Hastanelerde sıra beklerken iltimas arıyoruz,

Devlet dediğimiz mekanizma iş yaşamına hareketlilik katmak adına zaman zaman fabrika, küçük çaplı atölyelerin açılabilmesi için teşvik ödemesi yapıyor. Yani iş kurulabilmesi için sermayenin bir kısmını karşılıyor.

Orada bile araya adam koyuyorlar :) çünkü pasta küçük misafir sayısı fazla.

Rol alanlar yine zenginler sırtı sağlamlar küçük esnaf aman ha yükselmesin.

öyle aşağılardayız ki İŞKUR’a geçici destek personeli alınacak orada bile torpil işliyor.

Konunun çaresizlik boyutundaki torpile iten nedenler politik bir sorun iken,

Bizlerin en ufak şeylerde bile yakın, tanıdık, dayı aramamız buna alışıp kabullenmemiz sosyolojik bir sorun.