FARKLILIKLARIN GÖLGESİNDE, HEPİMİZ AYNIYIZ

 “Kâinattaki tarifsiz çeşitlilik içerisinde… kesretten vahdete ulaşmak…”

Güneş hepimiz için doğar, dünya hepimiz için dönerken sen, ben, biz, siz ayırımları neden? Her insanın kendine ait parmak izi, göz rengi, siması, duygu dünyası varken muhatabımızı kendimize benzetme çabamız neden?

Uzun ve meşakkatli dünya yolculuğunda birbirimize yol arkadaşlığı yaparken Hucurat Suresi 13. Ayet yankılanmalı kulaklarımızda

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık…”

Ayetin ifadesi gayet net; yaratılışımızdaki farklılıklarda amaç, birbirimizle tanışmak ve kaynaşmak…

İnsanlık tek tip olarak yaratılsaydı, rutin bir yaşam şekli sürer, aynı olaya aynı tepkiler gösterir, kültürler oluşmaz, çeşitlilik meydana gelmezdi. İletişim çok renkliliği gerektirdiği için diyaloglar yaşanmaz, yeme, içme, barınma, giyinme, kendini koruma gibi hayata dair her şey aynı olurdu. Oysa ucu bucağı olmayan bir kainatta birbirine benzemeyen sayısız varlık aleminde ilahi bir lütufla var olduk ve bu deryada bir katre de biziz.

Bu farklılıklar zenginliğimiz olmalı, hayatı renklendirici ve ufuk açıcı. Renk renk simalar, bambaşka diller, türlü türlü yemekler, farklı giysiler, gelenek ve görenekler, farklı kültürler ve inançlar… Bunca farklılık gönlümüze heyecan salmalı bizden ayrı olana doğru cezbedici bir akım oluşturmalıyken biz, “benim yaşamım”, “benim milletim, “benim geleneklerim”, “benim dilim”, “benim kültürüm” bencilliğine kapılıyoruz. Bir üstünlük yarışı başlıyor ve egoistçe taleplerin ardından insan tabiatını bozan, ayetin gösterdiği yoldan sapan hüsran dolu bir ilişkiler ağı sarıyor her yanımızı. Eşrefi mahlûkat olan insana yakışan hatta onu “insan” kılan, kültürel kodların farklılıkları arasında kaybolup sadece “ben” demek değil, bütün milletlere karşı kucaklayıcı olup, her hususta hoşgörülü ve sevgi dolu olmaktır. Karşılıklı uyum içinde yaşanabilir bir hayat sürmek için kaçınılmaz gerçeklik budur.

 Kâinattaki zıtlıklar birbirlerini tamamlayarak ahenkli bir tablo oluşturuyorken insan, zıttıyla değil benzeriyle yakınlaşır. Bu da tamamen enaniyet duygusunun tezahürüdür. Benzerlik muhabbeti doğurur bunun aksini isteyemeyiz lakin zıtlıklar husumeti doğurmasın talebindeyiz.

Hz. Peygamber (S)’in hayatına baktığımızda bu konuyla alakalı birçok örnekle karşılaşıyoruz. Bunlardan biri Medine Vesikası. Bu vesikayla Medine’de yaşayanların tabiiyeti, inancı, dili, kültürü ne olursa olsun can ve mal güvenliği konusunda endişeye düşmeyecek, birbirlerinin hukukuna saygı göstererek, kültürel kimliklerini muhafaza ederek, huzur ve refah içerisinde birlikte yaşayacaklardı. Komşu olsa komşuluk haklarını, akraba olsa akrabalıktan doğan hakları koruyacaklardı.

Yine Osmanlı zamanında gayrı müslimlerin Ramazan Ayı’nda müslümanların oruç tutmasına hürmeten açıkta yiyip içmemeleri, farklılıkların hoşgörü ve uyum içerisinde yaşamalarına bir başka örnektir.

Günümüz dünyasında müslümanlar olarak, yaşanan değişimlerle medeniyetler çatışmasına doğru mu gidiyoruz yoksa medeniyetler diyaloguna doğru mu? Mü’minin dünyasında karmaşa ve umutsuzluk yoktur, olmamalıdır. İlahi emrin bize gösterdiği yol belli;

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin…” (Aliimran-103)

Muharrem ayında bulunduğumuz şu günlerde, Anadolu’da bir gelenek haline gelen, içerisinde her biri farklı tatlarda hububat ve kuruyemiş bulunan aşure tatlısını konumuza örnek olarak gösterebiliriz. Tatlının içerisindeki her bir yemiş, birlikteliğin içerisinde kendi tadında bozulmadan, değişmeden durur. Nohut, nohut olarak kalır, ceviz, ceviz olarak. Kendine özgü varlığıyla bütünün bir parçası olur, tatlının ahengini bozmayan bir parçası.

İnsanların farklılıkları da tıpkı aşuredeki taneler gibidir, her biri diğerinden ayrı özellikte, buna rağmen bir arada ve o birlikteliğin doğurduğu güzel sonucun bir parçası olmakta. Nihayetinde işte aşure ve işte farklılıkların bir araya gelmesiyle ortaya çıkan doyumsuz tat.

Senden farklı olanı sev, sevdiğine hoşgörüyle muamelede bulun…

Tanış ve kaynaş… Parçalanıp bölünme, Allah’ın ipine sımsıkı tutun…

 

                                                                       Telvin KARDEŞLİK ÖZKAYA