Bir Musibet, Bin Nasihat!

Tüm dünyada ve ülkemizde Covid-19 salgını nedeniyle “evde kal” sloganı ile uzun süre dışarı çıkamadık. Henüz, bu salgının stresini üzerimizden atmadan Ülkemizde Şubat 2023’te meydana gelen depremler ile bu kez de evlere giremez olduk! Peki, bu musibetlerden “maddi ve manevi” dersler çıkardık mı?

6 Şubat 2023 Pazartesi zemheri ayazında; on ilimiz, onlarca ilçemiz ve yüzlerce yerleşim merkezimizde yıkım, can ve mal kaybına neden olan ve “Asrın Felaketi” diye nitelendirilen bir deprem gerçeği ile acı bir şekilde tekrar yüzleştik. Tekrar yüzleştik! Çünkü çeyrek asır dolmadan Gölcük, Düzce, Van ve Elazığ depremlerini yaşadık. Bu depremlerin yaralarını henüz sarmışken; bu kez otuz atom bombası şiddetinde bir deprem felaketi daha yaşadık.

On binlerce insanımızın can ve mal kaybına neden olan bu felaket; pek çok ocağın sönmesine, nice hayallerin bitmesine ve binlerce acı, bir o kadar dramatik olayın yaşanmasına hep birlikte şahit olduk. Ülkemiz, deprem fay hatlarının aktif olduğu bir coğrafyada yer almaktadır. Dolayısıyla depremlerin yol açacağı can ve mal kaybını minimuma indirecek, tüm maddi tedbirleri almak zorundayız.

Bir zaza özdeyişinde “iş bilmiyorsan komşuna, ölümü bilmiyorsan mezarlığa bak” ifadesi, bize pek çok şeyi anlatıyor. Her ne kadar deprem kuşağında isek, bizden daha şiddetli deprem gerçeğine sahip ülkeler vardır. Örneğin 2024’ün ilk gününde Japonya’da meydana gelen 7.6 şiddetinde depremde can kaybı, kayıplarla beraber 200- 300 kişi olarak kayıtlara geçmiştir. Bizdeki veriler ile kıyasladığımızda; her alanda çok ciddi bir açığımızın görüleceği aşikârdır.

Yazımızın başlığı, yüzyılların tecrübesi sonucu dile getirilen bir atasözümüzdür. Deprem kuşağında yer alan ülkemizde, meydana gelen bu musibetlerden nasihat aldık mı? Bu sualimize, son yaşadığımız deprem felaketi nedeniyle; maalesef yeterince olumlu bir cevap veremiyoruz. Dolayısıyla yaşanan musibetlerden herkesin kendi payına düşen sorumluluklarını maksimum seviyede yerine getirmesi gerekiyor.

Öncelikle devlet kurumlarımızın yasal yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekir. Bu yasal yükümlülükleri pekiştirecek; cezai müeyyidelerin de caydırıcı olması elzemdir. Bununla birlikte “Sivil Toplum Kuruluşları ve Meslek Odalarının” da gerekli önlemleri ve inisiyatifleri almaları ve “Meslek Ahlâkı” ilkeleri çerçevesinde, mensuplarına gerekli eğitimleri vermelidirler.

Yaşanan bu felakette; devlet, millet el elenin çok güzel örneklerine müşahede olduk. Özellikle Memur-Sen, İHH, AGD, BEŞİR ve Umut Kervanı başta olmak üzere sivil toplum kuruluşlarımızın büyük dayanışmasına şahit olduk. Keza devletimiz tüm kurum ve kuruluşlarıyla; vatandaşlarımızın yaralarını sarmış ve sarmaya devam ediyor. Musibetlerden yeterli ders almanın önemli bir boyutu da “toplumsal eğitim” gerekliliğidir. Bunun için eğitimin her kademesinde “Dini, Ahlaki ve Etik” değerlerin öğrencilerimize benimsetilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Yaşanabilecek felaketlerin sonucunda, sahip olmamız gereken en önemli düstur; “Toplumsal Dayanışma” anlayışına sahip olmamızdır. Elbette maddi tüm tedbirleri almamız; felaketlerin olası zararlarını minimuma indirebilir. Ancak doğal afetler olduğunda, toplum olarak “etik ve erdemli” davranışlar ile hareket etmeliyiz. Devlet, millet el ele vererek, örnek davranışlarla, musibete uğrayan vatandaşlarımızın yaralarını sarmalı ve yaşanan acılarına empati yapmalıyız.

Asrın felaketinde enkaz altında kalan vatandaşlarımızın, en çok duymak istediği nidâ: Sesimi duyan var mı? Bende bu durumu şu dizelerle dile getiriyorum:

Azrail’i hissetmiştim yanı başımda,

Bütün umudumu kestiğim bir zamanda,

Sesimi duyan var mı? İşittim o anda,

Meğer yaşamak çok güzelmiş her mekânda.

Yüce Allah, altından kalkamayacağımız yükleri cümlemize yüklemesin inşallah.