MÜSLÜMANLIK MI İSLAMCILIK MI? (IV)

Evet, sevgili okurlar.

Ramazan-ı Şerif Bayramını da geride bıraktık.

Bilindiği gibi bayram denince, akla "sürur, refah ve mutluluk" gelir.

Ama heyhat!

Bu bayram ne yazık ki bunu "İslam dünyası" yaşayamadı?

Yaşattırılmadı.

Zira bayramın birinci günü Irak’ta Pazaryerine intihar saldırısı düzenlendi..

100 kişi öldü.

Şimdi bu haliyle Irak nasıl düze çıkar, nasıl barışı sağlar, nasıl insan temel, hak ve hukuk dayanışmasına kavuşabilir?

Ne mümkün?

Gözyaşları dinmiyor!

Neredeyse insanların sel gibi akan kanı Bağdat’taki Dicle nehrinin rengini değiştirmiş..

Deyim yerindeyse “Şattul Arap” denilen Dicle nehri atılan cesetlerin batağı, dökülen kanın da, akan nehri oldu?

Sormazlar mı, bu nasıl bir vahşet ki; İslam dünyasına yaşatılıyor?

Ve dünya olup-bitene seyirci…

Zannetmiyorum ki;

İslam dünyası tarih boyunca böylesi anlaşmazlıklarla, böyle büyük katliamlarla karşılaşmamış olsun.

***

İllaki tarihi Moğol Türkleri olan Hilago ve Cengizhan Irak’ı basarken, yine aynı o zaman da kan gövdeyi götürmüştü..

Mezalimden dolayı akıtılan masum insanların kanı gerçekten Dicle nehrini kırmızıya boyamıştı.

İnsan bunları aklına getirirken, bırakın bir Müslüman olma hasebini insan olma karakterinin zerresinden nasibini almamış biri dahi; "bu vahşete, bu insanlık soykırımına" yönelik, katliamlara seyirci kalsın.

Boyun eğsin..

İnsanlık, suçu işleniyor.

Keza bayram günü Mısır’da öyle…

Tabi elbette ki öyle umut ediyoruz; İslam dünyası bunu yutmaz.

Çalışma azmi ve cihat ruhunu fazlasıyla artırır.

Ama akıllıca hareket etmek, bilinçli hareket etmek bize göre daha faydalı olur.

Suriye’de yine bayram günlerinde bomba varilleri atıldı.

Onca masum çoluk çocuk öldürüldü.

Peki, İslam dünyasına bunu yaptıran kim?

Evet.

İslam dünyası gerçekten başsız kalmış bir dünya.

***

İşte, Türkiye..

Hilafet-i İslamiye gitti.

Yerine kurulan Cumhuriyet, elbette ki İngilizlerin vesayeti altında cumhurun arkasında bulunmadığı bir cumhuriyet kuruldu.

Ama 1923’lü yıllardan 1950’lere kadar…

Terakki perver anlayışın uzantısı olan CHP’nin ilk işi Lozan Antlaşmasından sonra “Harf inkılâbı” “Tevhid-i Tedrisat” adı altında İslam’dan sıyrılmış, zerre kadar dinden imandan nasibini almamış bir Milli Eğitim müfredatı inşa etti.

Gençlik.

Nesil hızla; "ahlaki ve kültürel" erozyonla, benlik kaybına uğratıldı.

Öyle ki; gençlik ailesini tanımaz hale geldi.

İnsan karakterine yakışır, yüksek ahlak seviyesine ulaşma söz konusu bile değil.

Ne imanını,

Ne kutsal kitabını,

Ne inancını,

Saygıyı, sevgiyi, aile bütünlüğünü "görmez, duymaz, tanımaz, okumaz" noktaya getirildi.

İşte bir ülkenin kültürel unsurları böylesine tefessüh edip çürümüşlüğe girerse, gençlik "uyuşturucu batağının" müptelası olursa, o ülke hangi temel unsurlarla kendini toplayabilir ki?

Ne mümkün?

Nitekim ülkenin hal-i vaziyeti, herkesin malumudur?

Terör, kan, gözyaşı ve şiddet sarmalı içerisinde; "cebelleşip" duruyoruz?

***

O'nun için diyorum ki;

7 Haziran seçimlerinin tablosunda çıkan mesaj şudur.

Her dört partiye ders-i ibret noktasında…

"Kendinize gelin beyler.. Nesiller elde gidiyor" dedirtten mesaj.

Boşuna söylenmiş bir söz değil..

"Ağacın kurdu, ağaçtan olursa" o ağaç çürür.

Yani şuan ki ülkemizin ve İslam dünyasının hali işte böyle..

"Kurtla Ağaç" misali…

Malumunuz üzre ağaç içten çürüyorsa, onu çürüten içinden çıkan kurttur.

Ağacın kurdu çok sinsi ve çok tehlikeli bir yaratık olma hasebiyle, meyvelerine bile girdiği zaman o meyveler artık çürümüş, tefessüh etmiş birer tane çürük meyvedir.

Zira içten tahribat olunca hükmü daha ağır olur.

Tesiri daha yüksek olur.

Düşman tanınmadığı için içten vuruyor ve dağıtıyor.

Bu itibarla nifak tohumu atılmış, her tarafında hasat biçme şansı bırakılmamış bir ülke ne yapabilir ki?

***

Ağacın kurdu içten kemiriyor.

Keza aynı nifak tohumları da siyaseti içten yıkıyor.

Siyaset erbaplarını gizlice içten yetiştiriyor ve dost görünüp, haince planlar tezgâhlanıyor.

Hem de gizli planlar.

Bıyık altından gülen insanların planları…

Böyle olunca artık o toplum refah ve mutluluğa ulaşsa bile “Ulaştım” diyemez.

İşte bunlar tamamen 'nifaka' dayalıdır.

***

Nifak!

Bütün insanların haysiyet ve şereflerini alt üst eder…

Gizliden gizliye ayaklar altına alır.

Büyük bir ihlal perde arkasından gerçekleştirilir.

İnsanların umum bakışına bakıldığında, herkes atılan nifak tohumunun aleyhine çevirir ve o kirlenmeyi izale etmek için, neşretmemek için karar alınır.

Ama ne yazık ki İslam’ın böylesine birlikteliğine çok büyük müdahaleler gerçekleşiyor.

Hem de devlet adamlarımız tarafından.

Tabi içten düşman olunca sinsi olur, tehlikeli ve çok zararlı olur.

Ama içten değil de toplumun içinden çıkan hain planları düzenleyen, Allah’ın emirlerini kitaplarından dahi çıkaran bazı zındıka cereyanları böylece kandırabiliyor.

Biz buradan siz değerli okurlarımıza bazı gerçekleri haykırarak ilan ediyoruz.

Yüce Rabbim kesinlikle ihtilaf, karmaşa, darbeler, askeri zehirlenmelere karşı milleti uyanık tutsun.

Gafletin derin uykularından bizi muhafaza eylesin.

Gerçekten biz Kur’ana ve yüce İslam dinine sahip çıktığımızda, zeval yok ama ilerleme de yok.

Bu daha çok tehlikeli.

Çünkü düşman içten vuruyor seni ey Müslüman.

Uyan!

Bu seni içten vuran, birlikteliğini ihlal edip karıştıran, karma karışık eden temel unsur nedir biliyor musun?

Nifaktır, münafıklık tohumudur ve haince toplumu birbirine düşürme planıdır.

Bu da elbette ki ABD’nin ve BM’nin gücüne güç katmak demektir.

***

Tüm bunlara karşı Bediüzzaman’ın “Tarihçe-i Hayat” isimli kitabında her zaman haykırdığımız gibi yine haykırarak şöyle diyoruz;

“Ey âlem-i İslâm!

Uyan, Kur’ân’a sarıl, İslamiyet’e maddî ve manevî bütün varlığınla müteveccih ol.

Kur’anın direktif ve perspektifi altında yürü, birleş, birlikteliğine halel getirme, uyan.

Kardeş kardeşe vurdurulmasın…

Zira Kur’an bizi uyarıyor.

O yüce İslam Peygamberi “Ve’tesimu” emrini veriyor.

Yani “Allah’ın ipine sarılın ve tefrikaya girmeyin”

O yüce İslam Peygamberi “Âminû Billâhi sümmestekamu”

Yani “Allah’a inan, inancını koru. İmandan sonra da istikametini koru, dürüstlüğünü muhafaza et”

Dürüstlüksüz ve izansız bir iman hiçbir zaman söz konusu değildir.

Sahibini yolda bırakır.

Küfür sistemlerine mağlup düşürür.

İşte “Allah’a iman ve istikamet mahz-ı adalettir” anlayışıyla yola çık, kendini toparla, hiçbir siyasetin ipiyle kuyuya inme, derhal görülen lüzum üzerine seni satarlar, yolda bırakırlar, seni davandan ederler.

En derin saygı ve sevgilerimle.