"BU GİDİŞE KİM DUR DİYECEK?"

Diyarbakırspor tarihinin en zor dönemini yaşıyor.
42 yıllık tarihinde her kulüp gibi Diyarbakırspor da sancılı dönemler geçirdi, son maçın son dakikasında attığı golle ligde kaldığı 1989’daki Mardinspor maçını, İskenderunspor’un cezalı oyuncu oynatması nedeniyle ligde tutunduğu 1992-93 sezonunu ve yine son haftada Sakaryaspor’un yenilmesiyle Süper Lig’den düşmekten kılpayı kurtulduğu 2004-2005 sezonunu da yaşadık. Ama hiçbir dönemde kulüp bu kadar kötü yönetilmedi, bu kadar aciz durumlara düşmedi.
Bu dönemde Diyarbakırspor’un onurunu ayaklar altına alan o kadar çok şey yaşandı ve yaşanıyor ki hangisinden söz edelim. Eskiden kulüp kayyuma kalsa bunu utanç vesilesi olarak değerlendirirdik ama bu dönemi görünce bize kayyum yönetimleri Osmanlı’nın altın dönemi gibi geliyor.
Daha da acısı ne iş yaptıkları belli olmayan (!) insanların kulüp yönetiminde bulunduğu dönemlerde dahi prestijimiz bu kadar zedelenmemişti.
Genelde takımı küme düşüren yönetimlerden istenen şey, tekrar takımı şampiyon yapmalarıdır. Ancak bu yönetimin bırakın takımı eski haline getirmesi, kulübü idare edecek mecali yok.
Yerel basın mensuplarının telefonlarına cevap vermeyen, taraftarlara hesap vermekten kaçan, kulüp personelinin maaşını ödeyemediği ve her gün kulübü basan (!) esnafın yüzüne bakacak hali olmadığı için tesislere gelemeyen bir yönetim nasıl devam edecek?.
Kaldı ki ortada yönetim var mı?.
Evet öyle biliniyor ama aslında yok.
Asil yönetimin neredeyse tamamı istifa etmiş, yedeklerle doldurulmuş ve yedeklerinin de ne iş yaptığı bilinmeyen bir yönetim. Futbolcuları her gün başka kulüplerle anlaşan, yabancıların FİFA’ya başvurduğu, harç parası olmadığı için gelen yazışmalara itiraz edilemeyen bir kulüp.
Kulüpteki kameraların söküldüğü, Eski 2.Başkanın futbolcuların evlerine haciz getirdiği bir yönetim hala sessiz kalıyorsa ve lig bittikten sonra 1 ay geçmesine rağmen taraftarla alay edercesine kafasını kuma gömmüşse demek ki bu memleket bitmiş. Bu olaylar başka kentte olsa açık söyleyelim,taraftar ayağa kalkar, kent yöneticileri ve eski yöneticiler-iş adamları, sözde taraftar dernekleri,spor taban birlikleri bunun hesabını en sert şekilde sorardı.
Taraftar dernekleri ve spor taban birlikleri demişken şunun altını çizelim. Kim para verirse onun adına hareket eden, onun için bağıran derneklerin Diyarbakırspor’u hele hele taraftarı temsil etmesi tartışma konusudur.Kentimizde çok sayıda spor taban birliği ve Diyarbakırspor adına kurulan dernekler var.
Kahve köşelerinde dedikodu yapmanın, hayali yönetimler kurmanın dışında bir icraatlarını gören var mı?.
Diyarbakırspor’un kurtuluşunu bir seçenekte görüyorum.
Birincisi: Mülki amirler ve yerel yönetimler olaya derhal müdahale ederek kulübün kongreye gitmesini sağlamalıdır. Bu belki demokratik bir yöntem olmayabilir ama kimse de bu kulübün geleceğine ipotek koyamaz.
Bu kulübün geleceğini düşünmeyenleri oradan uzaklaştırmak kamu gücü adına kent yöneticilerine aittir. Yani gitmesini bilmeyeni uygun bir yolla göndereceksin.
Bir de Barış Ataş olayı var. Günlerdir gazetelerde okuyoruz. Bedava gitmek için federasyona başvurmuş. Profesyonel açıdan baktığımız zaman yanlış bir şey yok amaaaaa.Bu olay çok farklı. Diyarbakırspor, Barış’a çok şey verdi,maddi ve manevi olarak. Ona verilen değer ve destek hiçbir yerli futbolcuya verilmedi. Peki kendisi ne verdi Diyarbakırspor’a?.
Şimdi de bedava gitmek için mücadele ediyor.
Git ama unutma ki bu halk iyiliği de kötülüğü de unutmaz.
Barış hem Diyarbakırspor’a hem de yerli futbolculara zarar vermektedir.
Bizler yerli futbolcuların Diyarbakırspor’da mücadele etmesi için çaba harcarken, Barış gibileri böyle yaparsa bunu nasıl anlatacağız?.