ÖLMEDEN MEZARA KOYMAK

Kemal Sunal ile Şener’in başrollerini üstendiği “Davaro” filminde karşılaşmıştık ilk kez.

Daha  sonrasında,ölü diye hatalı teşhis sonrasında mezarda yaşadığı anlaşılan kişilerin gazetelere yansıyan haberlerinde okumuştuk birçok kez:

Kişilerin ölmeden mezara konulmasını.

Buna yenisi eklendi.

 

***

İnsanlar en zor dönemlerinde yanlarında dostlarını, akrabalarını görmek ister.Buna hakları da vardır üstelik.

Yabancıların yardımcı olduğu,destek olduğu zamanlarda,dostların evleviyetle onların yanında olması gerekir:

Hatta evleviyetle ve acil bir şekilde.

Geçenlerde bir dostum geldi.

Kendisi ekonomik olarak güçlü iyi bir insan,onun kalkındırdığı ve desteklediği birçok insan olduğunu biliyorum.Kendisi ile yıllara sarkan bir ilişkimiz olmadığını söyleyeyim.Hatta bir arkadaşımın yakını,birkaç kez bir araya gelmiş muhabbet etmiştik.Kendisi ile bir ekonomik ilişkimiz de olmamıştı.

Sonra,yakın zamanda çağın hastalığına yakalandığını duydum arkadaşımdan.

Teşhisinden ameliyat ve sonrasında tedavi sürecinde kendisini yanlız bırakmamaya çalıştım.

Büromda ziyaretinde söylediği söz çok önemliydi:

“Allah dosttan insanı eksik etmesin.Hakkını helal et!”.

“Helal olsun!Ne yaptık ki?”

Kendisi hastalığı yenmişti ve gözlerinden ,dilinden sevincini eksik etmiyordu.Ama bir o kadar da kızgındı,dostlarına.

“Keşke” dedi,iç çekerek.

“Bu hastalığa 20 yıl önce yakalansaydım.”

“Neden?”diye sordum.

“O zaman dostumu düşmanımı tanırdım.”, “…Elini tuttuğum iyi zamanda hep destek olduğum birçok insan benden selamı sabahı kestiler, bir ‘geçmiş olsun’ bile demediler.Bu hastalığa yakanmışsa ‘kurtuluşu yok’ diye de sağda solda konuştular iyileşince de aracı gönderip özür dilemek ,ziyaretime gelmek istiyorlar.”

Yani “Ölmeden Mezara Koydular!”

Devamla:

“..Ben de aracılara hitaben; ben küs değilim ki,onlar kendileri yaptıklarından rahatsızlık ,vicdani acı duyuyorlar,gelsinler hatta çayımı eksik etmem ancak hiç birşey eskisi gibi olamaz,biz artık dost olamayız,beni sağlam iken öldürdüler”

 

 deyince aklıma bir hikaye geldi.

 

Bilirsiniz,

 Zamanın birinde, bir oduncu ormanda odun keserken çalı arasında bir yılana rastlamış. Elindeki baltayı kaldırıp yılanın başını vurmak üzereyken bir an gözgöze gelmiş. Yaradana olan aşkı -yılan bile olsa- yaratılana yansımış ve yılana vurmaya kıyamamış. Yılanda duygulanmış ve dile gelmiş.

 ''Ey insanoglu, sen bana kıyamadın, bende sana iyilik edeceğim'' demiş.

Bir kör kuyuya dalmış ve kaybolmuş. Biraz sonra ağzında bir altın lira ile dönmüş ve ''Bundan böyle ömür boyu sana hergün bir altın lira vereceğim!'' demiş. Oduncu altını bozdurmuş ve evinde o gün şenlik olmuş.

 Ailesi dahil hiç kimseye olanı biteni anlatmamış. Herkes sadece oduncunun çok çalıştığı için durumunun düzeldiğini zannetmiş.

Oduncu yıllar boyu hergün o kör kuyunun başına gitmiş, yılan ile buluşmuş ve altınını almış. Birgün oduncu ağır hastalanmış. Kuyunun başına gidemez olmuş. Birkaç gün geçince bolluğa alışmış evinde darlık başlamış.

Oduncu oğlunu yanına çağırmış ve yılanın sırrını anlatmış. ''Kör kuyunun başına git ve oğlum olduğunu söyle; yılan sana altın verecek!'' demiş.

 Oğlu inanmamış ama gitmiş. Yılan önce saklanmış, sonra ortaya çıkmış. Onun oduncunun oğlu olduğuna iyice kanaat getirince de kuyuya inip bir altın getirmiş. Oğlan önce inanmadığı hikayenin gerçek olduğunu görünce hırsa kapılmış,

 ''Kim bilir daha ne kadar altın var kuyunun içinde!'' diye düşünmüş. Hırsla yılanı öldürmek için bir hamle yapmış, ıskalamış ama yılanın kuyruğunu koparmış. Yılan da can havliyle dönüp oğlanı sokmuş ve öldürmüş. Akşam yaklaşıp da oğlu gelmeyince oduncu iyice endişelenmiş. Hasta yatağından sürünerek bile olsa kalkmış. Kuyunun başına gitmiş ki oğlu cansız yatıyor. Yılanda o anda görünmüş; kuyruğu yok ve kanlar içinde.

Oduncu durumu anlamış ve çok üzülmüş. Canının parçası oğlu yerde cansız, yıllardır velinimeti olan yılanda yaralı..

.

''Hatalı olan oğlum olmalı!'' demiş ve yılandan özür dilemiş.

''Tekrar dost olalım!'' demiş.

Yılan ise acı acı gülümsemiş:

 ''Çok isterdim ama sende bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız!'' demiş.

 

Ben kendisini bu şekilde sıhhatli ve neşeli görmemden duyduğum memnuniyeti ifade ettim.

Her ne kadar çok güvendiği ve hayal kırıklığına uğradığı dostların yaptıklarının doğru olmadığını,kendisine katıldığımı belirtsem de,insanların hata yapabileceğini ,affetmenin büyüklük olduğunu,belirttim.

“Evet,ama o eski sıcaklığı tekrar yaşayabilmem ,güvenebilmem mümkün değil”dedi.

 

Haklıydı.

 

“Güvendiği  Dağlara Kar Yağmıştı.”

 

AYDIN BAKIŞ. “Kimseyi Ölmeden Mezara Koymayın!”