“CUMHURİYET İDEOLOJİSİ NEDİR?” SORUSUNA CEVAP GEREKİR!

Evet, sevgili okurlar.

Cumhuriyet dönemindeki tüm olup bitenlerin başını çekenlerden birisi; üniversitelerdeki öğretim zafiyeti ve yanlışlığıdır.

Cumhuriyet döneminin yanlış ideolojilerinden birisi de “Tevhid-i Tedrisat” yasasıdır.

“Cumhuriyet ideolojisi nedir?” sorusuna cevap gerekir.

Bize göre cevabı şudur.

Tabii birçok cevap verilebilir, ama en önemlilerini sizinle paylaşmak istiyoruz.

Birincisi; batı hayranlığı ve batı taklitçiliği olduğu kadar, özellikle bağımsızlık fikri ve emperyalizm karşıtlığı üzerinden de batı düşmanlığı algısı rol oynamıştır.

Bu ideoloji, Türkiye genelinde önemli çapta üniversitelerimize intikal ettirilmiştir.

Ve aynı ideoloji ne yazık ki bugün hala yürürlüktedir.

Bugün batı emperyalizmi ve NATO nerededir?

Afrin’de teröristlere haçlıların desteği açıktır, nettir, kimse de bunu inkâr edemez.

Çok katlı tünelleri kim yapmış?

İşte bu soruya da cevap, bariz bir şekilde denilebilir ki NATO yapmıştır, ABD yapmıştır.

Acaba doksan yıllık cumhuriyet dönemindeki batı hayranlığımız ve NATO ortaklığımızın da payı yok mudur bunda?

Peki, ya ABD’nin İncirlik Hava Üssü ne zamana kadar açık kalacak?

Hani müttefikliğimiz?

O da yok.

Cumhuriyetimizin kuruluş yılı olan 1923’te Lozan’daki İsmet İnönü tarafından atılan imza, gerçekten “zafere” yönelik midir, yoksa “hezimete” yönelik midir?

İhanet midir veyahut kurtuluşa yönelik midir?

Biz ne dersek diyelim.

Ne kadar geçmişimize yönelik bazı kirlenmeleri ve cumhuriyet dönemindeki yanlış politikaların yırtıklarını yamalarsak yamalayalım; bu ayıplar hiçbir zaman örtünmez.

Çünkü tarih orta yerde…

Kim kimin ayıbını örtebilir ki?

Bugün artık yeni bir dünyada yaşıyoruz, yeni bir Türkiye’de yaşıyoruz, yeni bir siyasi ideolojide yaşıyoruz.

Ve bugün Türkiye’nin başında başkomutan Recep Tayyip Erdoğan vardır.

Bu saydıklarımızı hepimizden daha çok iyi bilen bir siyasi liderdir.

Aynı zamanda bir ilim ve inanç abidesidir.

Bu itibarla diyoruz ki;

Cumhuriyet dönemindeki gelip giden yanlış siyasilerin ve iktidarların ayıbını artık deşifre etme zamanı gelmiştir.

Hatta geçmiştir bile.

Bize göre cumhuriyet ideolojisi batı hayranı ve batı taklitçisi olduğu kadar, özellikle bağımsızlık fikri ve emperyalizm karşıtlığı üzerinden de batıya karşı olanların “düşman” olarak algılanmasıdır.

“Vay sen miydin batı düşmanlığı yapan?”

Veya “Sömürgeciliğe karşı çıkıyorsun, sen irticacısın, mürtecisin, Atatürk düşmanısın, cumhuriyet düşmanısın, laikçiliğin düşmanısın, gel buraya, sen miydin bunları yazan, söyleyen, düşünen insan?

Ve al sana TCK’nun 163. maddesi”

İşte bu tarihi hatalar bizi bugün nerelere getirdi?

Hele hele özellikle bu menfur ve lanetli düşünce, Türk Üniversitelerine de kısmen intikal etmiş ve günlük ders programı içine girmiş bir özelliktir.

Fakat bu belirsiz özellik, Türkiye’deki Üniversitelerin evrensellik ve yerlilik katmanlarını kıvam düzeyde bilip bilmediği, önemseyip önemsemediği sorusunu cevaplandırmaya maalesef yetmemektedir.

Ama tek kelimeyle diyebiliriz ki cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek geçen süreçte, devlet bünyesindeki beslenen ideolojinin çok yakın bir gelecekte ne kadar yanlış ve ne kadar yıpranmış bir siyaset olduğu gün yüzüne çıkacaktır, tarih önünde açığa vurulacaktır.

Zira zaman en büyük müfessirdir.

Hani Bediüzzaman diyor ya;

“Zaman gösterdi ki cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil.”

Geçenlerde de yine yazmıştık.

Kimin eli kimin cebinde belli değil.

Tarihi aba ecdat düşmanları hep dost olarak algıladık ve dost olarak tanıdık.

Samimi, dostane bir hava üzerine onlarla omuz omuza verdik ve kendimizi teslim ettik.

Ve onlarla müttefik olduk.

Tarih gösterdi ki hiç de yerinde olmayan bir siyaset yaşattık milletimize.

CHP’nin batılılaşma kirliliğiyle bu memleketin siyasetini kirlettik.

Hani atasözümüzde deniliyor ya;

“Domuzdan post, gavurdan dost olmaz.”

Tam bunun tersi milletimize yaşatıldı.

Ama Allah’a şükürler olsun ki çok da başarılı olamadılar.

“Kemalizm”, temel parolamız oldu.

Bunun karşıtı “şeriatçılığı” ana düşman olarak kabullendik.

NATO ve batı emperyalizmi yerine İslam, Kur’an ve Şeriat düşmanlığını Milli Eğitim Camiamıza aşılamaya çalıştık.

Yalan mıdır?

Vicdanı ve izanı yerinde olan hiç kimse bunu inkâr edemez.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ne dediyse, onu din âlimlerinin anlatmasına engel teşkil ettik.

Ağızlarına, beyinlerine, tüm düşünce mefkûrelerine pranga taktık, yasakladık.

Ama bugün bu yeni Türkiye’de artık onları tümüyle açığa vurmak zorundayız ve açığa vuracağız.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Yüce kitabımız, bize tarihi ve ezeli aba ecdat düşmanlarımızı çok mufassal, açıklayıcı gerekçelerle anlatıyor.

Evet.

“Tevbe” suresinin 7, 8, 9 ve 10. ayetleri ile “Mümtehine” suresinin 1. ayeti bize neleri anlatıyor?

İşte, 624 sene hükümran olan bir Osmanlı bunun hayranlığıyla yaşamış, Kur’anın hükümlerini baş tacı etmiş, ön plana koymuş.

Ümmet arasında milli parola olarak tanımış ve tozlu raflara kaldırmamış.

Onun için Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarının tarihi kahramanlıkları ortada.

Çeşitli küfür emperyalizmine karşı meydan okuyabilmişler ve hayat idamesine bu şekilde devam edebilmişlerdir.

Bizimki ise tam tersine.

Yine zaman bize gösterdi ki tarihi bu kirlenmelerden birisi 27 Mayıs 1960’tan tut, 28 Şubat’a kadar ve 15 Temmuz’a kadar…

İstikametimizi, sağlam yürüyebilmemizi engelleyen bu küfür uşaklığı ve adeta İsrail köleliğiyle bilinen bu piyon hareket, boşuna değildi.

Ama bugün Türkiye artık uyandı.

Afrin’e girdi ve devam edecek.

Neden?

Çünkü İsrail’in Büyük Ortadoğu Projesine rağmen…

Neden?

Tarihi müstevli işgalci İngilizlerin ve Fransızların İslam düşmanlıklarına rağmen…

Afrin’e girdi, Halep’i de geçeceğiz, Şam’a da gireceğiz Allah’ın izniyle.

Evet, Ayetlerden bahsettik.

Tevbe suresinin 7. ayeti bize şu mesajı veriyor;

“Mescid-i Haram yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınızın dışında, o (sözünden dönen) müşriklerin Allah katında ve Resul'ünün yanında nasıl (geçerli) bir sözleşmeleri olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz ki Allah, kendisine karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanları sever.”

8. ayetin meali ise aynen şöyle;

“(Başka) nasıl olabilirdi ki? Eğer (düşmanlarınız) size üstün gelselerdi (size karşı) ne bir sorumluluk ne de bir koruma yükümlülüğü taşıyacaklardı. Onlar size dilleriyle yaranmaya çalışıyorlar ama kalpleriyle kötülüğünüzü istiyorlar. Onların çoğunun karakteri bozuktur.

Evet, sevgili dostlar.

Bu ayet-i celile; bugünkü haçlı emperyalist devletlerin, yani ABD-İngiltere-Fransa’nın, İsrail’in tüm portrelerini bize kısa bir şekilde çiziyor ve öğretiyor.

Bugünkü sohbetimizi burada noktalıyoruz.

Diğer ayetlerin açıklaması ve sohbetimizin devamı yarın.

En derin saygı ve sevgilerimle.