DEVLETİMİZ HUKUK DEVLETİ Mİ, KANUN DEVLETİ Mİ, SİYASET DEVLETİ Mİ?! (II)

Sevgili okurlar…

Dünkü sohbet köşemizde geniş anlamda “memleket meselelerinin iç yüzünü” sizinle paylaşmıştık…

Demiştik ki; “bunlar daha deveden kulak bile değil?”

Bu örnekle yola çıkarsak…

Gerçekten kullandığımız başlıklar yerli yerindedir.

Anlamlıdır.

Hani demişler ya;

“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az.”

Ülkenin hali ortada…

Bu durum yalnızca AK Parti iktidarı döneminde olmadı.

Yüz yıllık bir maceranın geldiği noktadır!.

Hem de karanlık ve bunalımlı bir maceradır yaşananlar!!!.

Memleketimizin, insanlarımızın başına çökmüş “kara bulutlar” gibi, bir türlü dağılmıyor.

Toplumsal bir buhran yaşanıyor..

Ki insanlarımız iki yakasını bir araya getiremiyor.

Felaketler üstüne felaket,  mezalim üstüne mezalimler yaşanılıyor ve dayatılıyor.

İşlenen cinayetler, suçlar silsilesi orta yerde boğucu!.

Kim ne yapıyorsa, hukuksal olarak yaptıklarının karşılığında gereken cezaya çarptırılmadığı için, yanına kar kalıyor..

Sonuç, suçlar oldukça çoğalıyor.

Hem de; hırla çoğalıyor..

Aileler, aşiretler, mahalleler, köyler vs. vs.

Toplumsal yaşam şekli, büyük bir huzursuzlukla karşı karşıyadır.

Dünkü yazımda, emekli bir hukukçu dostumun satırbaşları olarak anlattığı bazı meseleleri sizlere aktarmıştık..

Ki anlattıkları gün gibi aşikâr…

Ne yazık ki günümüzde de aynen yaşana gelmektedir.

Düşünün.

15-20 gün evvel Diyarbakır’ın göbeğinde arazi mafyası bünyesinde kahve tarandı.

Bir kişi hayatını kaybetti, diğerleri yaralandı.

Ama gerçekten dünkü Diyarbakır SÖZ gazetesinde de yazıldığı gibi polis geniş çaplı bir operasyon yaptı.

İşte o haber;

“SUÇ ÖRGÜTÜNE 19 TUTUKLAMA”

Haber şöyle devam ediyor;

“Koyunlar suç örgütüne yönelik operasyonda 19 kişi tutuklandı.

Diyarbakır merkezde haksız kazanç elde etmek amacıyla kasten adam öldürme, yağma, tefecilik, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, kasten yaralama ve tehdit suçlarını işleyen ‘Koyunlar’ isimli silahlı suç örgütüne 300 polisin katılmasıyla hava destekli düzenlenen operasyonda gözaltına alınan 35 şüpheliden 19’u tutuklandı.”

Bu haber böyle devam ederken, elbette ki devletin kendi varlığını göstermesi, aniden suçluları devletin pençesiyle yakalayıp adalete teslim etmeleri, elbette ki ümit vericidir, sevindiricidir.

Topluma bir hizmettir.

Ve zaten toplum da bunu bekliyor.

Ama ne çare ki gelin görün ki bu adamlar suç işledikleri halde, envai türlü uyduruk delillerle paralı avukatlarla mahkemeleri, adaleti etkileyerek, hiç suç işlenmemiş gibi göstermeleri de söz konusu olabilir.

Ki zaten bunların hepsi mevcuttur.

Zira zaman zaman olup bitenler aynı tarzda görünüyor.

Örneğin; 3 silahla çaprazlama tarama yapılıyor, bir kişi tutuklanıyor.

“Bayram günü Diyarbakır’da akşam saatlerinde otomobil tarandı.

Olay, Diyarbakır'ın Bağlar ilçesi Buyuransu Mahallesinde meydana geldi. Edinilen bilgilere göre, şahıs veya şahıslar tarafından 33 DUG 48 plakalı otomobil seyir halinde iken yaylım ateşine tutuldu.”

Bilindiği üzre çaprazlama yaylım ateşi yapılırken, tek bir kişi bunu gerçekleştiremez. İllaki iki veya üç kişi veya da daha fazla olması gerekirken yakalanan 19 kişiden 1 kişinin tutuklanmış olması, yine toplumun vicdanını incitmiş oluyor.

Kamu vicdanı bunu sorguluyor.

Özellikle medya grubumuza bu hususu eleştirmek için yapılan telefon aramalarının ve atılan mesajların haddi hesabı yok.

Dedik ya;

“DEVLETİMİZ HUKUK DEVLETİ Mİ, KANUN DEVLETİ Mİ, SİYASET DEVLETİ Mİ?!”

Bu başlık çok anlamlı…

Hukuk devleti olduğumuza göre; tüm dünya hukuk literatürüne göre cezanın işlenen suçun cinsinden verilmesi gerekirken, ülkemizdeki yargılama şekli, içimize ithal edilen bir ceza kanunu olması nedeniyle, sadra şifa verici değil.

Ki o da İsviçre’den ithal edilmiş bir ceza kanunu.

Ne yazık ki işlenen suçların cinsinden ceza verilmiyor.

Böyle olunca da adam öldürmekle meramını yerine getiriyor, ya cezaevine girer, ya girmez, girmese de yakalanamaz.

Zira değişik kimlik kullanır ve yıllar yılı dava zamanaşımına varıncaya kadar değişik kimlikle çarşı pazarı dolaşır.

Mağdur ve mustazaf karşı taraf insanları da boynu bükük bir şekilde gözyaşlarıyla o katili seyretmek zorunda kalıyor…

Bize göre buna da hukuk devleti yerine kanun devleti de diyemeyiz, bir şey dersek, siyaset devleti diyebiliriz…

Hem de karanlık bir siyaset…

Yani neidüğü belirsiz bir siyaset..

O da böylesi yanlış uygulamalar karşısında kendini ele veriyor.

Bu itibarla toplumun beklentilerine cevap veremeyen bu yanlış uygulamalar yüzünden, hangi iktidar olursa olsun, hangi cumhurbaşkanı olursa olsun, milletin gözünden düşüyor ve toplum sandık başına gittiğinde tercihini başka yönde kullanmak zorunda kalıyor.

Cumhurbaşkanımız, ferasetini, dirayetini kullanarak seçimler gelmeden evvel, devletin tüm adaleti temsil eden organik bağlarını kontrol altına alması gerekir…

O zaman, belki bir şeyler elde edilebilir.

Ülke biraz rahat nefes alabilir.

Yoksa göz boyanması şekliyle, yanlış siyaset anlayışıyla “terörü bitirdim” demekle bize göre bu işler bitmez.

Terör şeklen bitmişse de fiilen ve hükmen terörün varlığını arkadan besleyen güçlerin mevcudiyeti söz konusudur ülkemizde…

Hatta bölgemizde açık ve aleni bir şekilde cirit atıyorlar…

Evet, terör yok.

Ama aşiret ağalarının tahakkümü mü var?…

Bazı “ne oldum” delisi olan muhtarların tahakkümü mü var?…

Feodal yapı var?..

Devletin makam ve mevkisini, nüfuzunu şahsına münhasır kullanan var?

Vesayet oluşturan, illegal yapılar var…

En önemlisi de PKK’nın arka bahçesi durumundaki siyasi kuruluşlar var?

Yani var da var..

Tüm bunlar insanı dehşete düşürmüyor değil..

Düşündüren de şu?

Bölgemizde ve ilimizde iktidar partisi olan AK Partinin hasbelkader seçilmiş belirli bazı siyasilerin, illegal işlerinin görmezlikten gelinmesi?

Beri yanda, Partinin ilgili organlarının, vurdumduymaz davranmaları?

Garabet bir hal…

Yoksa aralıklı veya aralıksız her gün suçların çoğalması sıradan bir durum değildir.

Bakınız, daha dün Diyarbakır’ın göbeğinde yaşanan silahlı saldırı olayı…

Merkez Yenişehir ilçesinde bulunan eski çalıştığı telefon bayisine giden Yusuf Ç., iş yeri sahibi Hakan K.'yi tabancayla vurduktan sonra kaçarken, yan taraftaki döviz bürosunda olayla ilgisi olmayan Harun U.'yu da yaralıyor..

Otomobiliyle de Cemil G.'ye çarpıp hastanelik ediyor…

Kaçan Yusuf Ç.'nin yakalanması için polis çalışma başlatmış..

Ve tüm bu yaşananlar cep telefonu kamerasına yansımış…

Burası Türkiye.

Burası Güneydoğu Anadolu Coğrafyası, Diyarbakır…

Amerika’nın Teksas’ı değil.

Veyahut ABD’deki siyahilerle beyazların kavgası da değil.

İmanlı, inançlı, Müslüman bir Türkiye’nin bir parçası olan, Şark’ın Paris’i olarak adlandırılan kadim şehir Diyarbakır’da oluyor bu olaylar.

Bunlar ibretnüma birer hareketlerdir.

Millet arkasına bakıyor.

“Ey Devlet neredesin?

Suçlar niye azalmıyor?”

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Maide” suresinin 44, 45 ve 47. Ayetlerinin sonlarında gelen cümleler çok tehdit ediyor ve uyarıyor ki;

“Allah’ın vahiy olarak gönderdikleriyle hükmetmeyenler, inkâra sapmış olanlardır veya zulme sapmış olanlardır veya da fasık olan sistemler ve sistemlerin temsilcileridir.”

İşte bu tehdid-i ilahi toplum olarak, insanlık olarak gerçekten bizi uyarıyor.

Ama bize göre bu uyarı, nerdeyse solda sıfır gibi görülmektedir.

Allah’ın kelamına bir kıymet-i harbiye vermeyen sistemler ve sistemlerin temsilcilerini Allah korusun.

Allah onları, onlarla baş başa kalmayı da ihmal etmiyor.

Çünkü toplumun kesinlikle mağdur ve masum insanların hukuku çiğneniyor.

Suçlar çoğalıyor.

Mağduriyetler yaşanıyor..

En derin saygı ve sevgilerimle.