EĞİTİME VE ADALETE NEŞTER ŞARTTIR!? (III)

Evet, sevgili okurlar.

“EĞİTİME VE ADALETE NEŞTER ŞARTTIR” başlıklı yazı serimiz devam ediyor.

Malum,  2020 yılını deviriyoruz..  Bugün de 2021 yılının ilk günü...

Millet olarak, yeni bir yıla dâhil olmuş durumdayız...

Aslında doğrusu, bize göre yılbaşı takvimi “Hicri Takvimi” olmalıdır..

Ki ben şahsen “bu takvimi” kendime baz alıyorum..

Hicri Takvim Muharrem Ay’ında başlar..

Bugün Hicri Takvim’in 17 Cemazi’ye’l Evvel 1442 günü..

Rumi hesap ise, yani Osmanlının takvimine göre 19 Kânun-i Evvel 1436 gününde bulunuyoruz...

Aslında İslam ümmetinin gerçek takvimi Hicri Takvimdir.

Bizim için, İslam dünyası için, en mutlu gün 11 Ocak 630 Mekke Fethidir.

Biz Mekke Fethini yaşamak istiyoruz..

Önümüzdeki 10 gün içinde gündüzümüzü de, gecemizi de onun sevgisiyle, ibadetlerle geçirmek istiyoruz.

Zira dünya çapında imanın ve o günden itibaren İslam’ın yeryüzünde fütuhat ve hâkimiyetini müjdeleyen kurtuluş günü olmuştur!?..

Denir ya, her şeye rağmen yılınız mübarek olsun!

* * *

Sohbetimizin muhtevasına gelirsek!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan ve Türk yargı sisteminin 5 yıllık yol haritasını oluşturacak “Yargı Reformu Strateji Belgesi’ndeki devrim niteliğindeki düzenlemeler” tek tek hayata geçiriliyor.

Elbette ki toplumun yıllardan beri Cumhurbaşkanımızdan beklediği de buydu.

Adalet Bakanlığı, “güven veren ve erişilebilir adalet sistemi” vizyonu çerçevesinde, yaklaşık 19 ayda 256 faaliyetin 122’sini hayata geçirdi.

Böyle olunca tabii ki toplum beklentilerine yavaş yavaş kavuşuyor...

Zaten böylesine çalışmalar ancak AK Partinin misyonuna yakışır.

Sayın Başkan Erdoğan, bu misyonunu her daim aksiyona dönüştürüp halkın rızasını, sevgisini sürekli kazanmaktadır...

Sonsuz bir sevgi ve muhabbet besleniyor kendisine!

18 yıldır “iktidar” olması da bundandır!

Lâkin şunu da ifade etmeden geçmek istemiyorum.

Şöyle ki...

Reform stratejisinin bize göre köklü bir değişimi ve yeniliği içermesi gerekir...

Daha milli, daha yerli ve “milli iradenin” inancını kapsamalıdır...

Çünkü yüz yıldan beri Adalet Bakanlığı bünyesindeki kurulan yargılama sistemi, milli irade paralelinde gerçekleşmiyor...

Yargılama usulü, güven tesis etmiyor..

Nitekim, bugün yargıya olan güven istatistiği veriler de hiçte iç acıcı değildir..

Özellikle, İş mahkemeleri ve İş Kanununun kapsamı, tam bir facia!...

Her zaman burada yazdığımız gibi CHP’nin özellikle Devrimci İşçi Sendika ağalarının 1970’li yıllarda çıkardıkları “iş kanunu” hukuki değildir...

Ecevit’in, dönemin SSK Genel Müdürü olan CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’yla ittifak yaparak çıkardıkları yasa, mevzuat ve kanun ne yazık ki “adaleti ve hukuku” tarafsızlık misyonundan çıkardı...

Yanlı hale getirdi...

Zira gerçekleşen iş yasaları, işverenlere  yan gözle bakıyor..

Potansiyel bir suçlu olarak görüyor...

İşçiler kötü niyetli olsa bile, sebepsiz yere para kazansa dahi, hep mağdur olarak görülüyor.

Adaletin bu yanlılığı, bu tarafgirliği, hukukun üstünlüğüne gölge düşürmektedir ve düşürmüştür, yıllar yılı!.

Adalet, hakkıyla “dört ayağı” yere basan bir zemine oturtturulamamıştır.

Bugün bile yasalar, hukukun üstünlüğü, adaletin hakkaniyeti paralelinde yürümesi ve uygulanması gerekirken, tam tersi birçok uygulama söz konusudur...

Bazı davalarda resmi belgelerin kesin kanıtlayıcı birer belge olması gerekirken, kabul görülmesi lazım iken, ne yazık ki bazı hâkimler göz ardı ediyor...

Kıytırık, sonradan tedarik edilmiş danışıklı dövüş misali uygulamalara itibar ediyor...

Öyle ki davalıya husumetli olan, birbirlerinin yakın akrabası olan kişilerin, yalan-dolandan ibaret ifadelerine itibar ediliyor, kaziye-yi muhkeme haline gelmiş o resmi belgeler çürütülmeye çalışılıyor.

Ve o mahkeme hakimi göz göre göre, yanlı karar verebiliyor..

İstediğin kadar itiraz et...

Denir ya, git derdini Marko paşaya anlat...

İşte Cumhurbaşkanımızdan istirhamımız;

Eğer gerçekten Yargıda Reform söz konusu ise ki öyle deniliyor.

Adalet Bakanlığı ile Hakimler ve Savcılar Kurulu, kapsamlı ve gerçek anlamda “reformlar” gerçekleştirebilirler.

Milli iradeyi temsil edebilecek, örf, adet, gelenek ve göreneklerimize ve tarihimize yakışır bir biçimde yeni yasalar ve yeni kanunlar çıkarılmalıdır..

Halkın beklentilerini cevaplayan bir yargı reformu şart...

Yoksa “E-duruşma”, “Hızlı duruşma” gibi vs. vs. reformlar çözüm üretici değil...

Toplumsal kanserolojik derin yaraların oluşmasına neden olan, sağlıksız halin tedavisi gerekir...

Yaranın kabuğunu yumuşatan merhem, hastayı iyileştirmez...

Ne o yaraya, ne hastaya çare olamaz.

Türkiye’de başta Adalet Bakanlığı dahil olmak üzere keza Milli Eğitim ve diğer bir çok önemli kurum ve kuruluşların kangrenleşmiş yaraları, radikal bir tedavi şeklini zorunlu kılmaktadır.

Ağrı kesiciyle, yumuşatıcı merhemle, kas gevşetici hapla; ne yazık ki sağlıklı bir hal-i durum olmaz..

Çünkü yapılanlar kâfi gelmiyor..

Sayın Adalet Bakanı Abdülhamit Gül Beyefendiye acizane tavsiyemiz; radikal bir değişimle radikal bir reform hayata geçirilsin..

Eğer ki bazı yerlerde zülfüyâra dokunulursa işte o zaman hedefe ulaşılır.

Yoksa zülfüyâra dokunmadan, her şeyin yüzeysel olarak gerçekleştirilmesi bize göre sonuçsuz bırakacaktır.

Zira gerçekten kamuoyunun inancı bu yönde...

* * *

Çünkü halkın ana beklentisi, adaletin gerçek terazisinin yansız olması gerektiğidir...

Terazinin her iki kefesi eşit olması lazım ki, adalet tecelli etsin...

Gerçek suçlu ne işlemişse o suçun cinsinden ceza alması lazım...

Suçsuz ise de rahatlıkla “beraatını” alması gerekir..

Hukukun üstünlüğünün kalbi de budur!?..

***

Bakınız, sevgili okurlar.

CHP’nin despotik, jakoben anlayışı ne yazık ki devletin birçok kurum ve kuruluşlarını etkilediği gibi adaleti de etkilediğini yıllar yılıdır kaleme alıyoruz..

Ki şu an ki yazımızda da bu durumu dillendiriyoruz...

Bu halk, bugün değil yüz yıldır yaşıyor...

Bu zihniyet, bu anlayış, kesintisiz vesayetini sürdürüyor..

CHP’nin tek parti şeflik ve dipçik felsefesi, “dine inanca” tahammülü yok..

Neler yaşadık, neleri bizlere yaşattılar?

Başörtülü kadın avukat duruşmaya alınmadı?...

Duruşma hâkimi savunma erkinde bulunan başı örtülü kadını duruşmadan çıkartıyor...

Kabul etmiyor.

Ve diretiyor.

Bu hukukun neresinde var Allah aşkına!

Ve o hâkim hakkında yanlı davrandığından dolayı herhangi bir soruşturma, tahkikat, inceleme yapılmıyor...

Dokunan yok!

Şükürler olsun ki Erdoğan’ın iktidarında böylesi “garabet haller” artık yaşanmıyor..

“Başörtü” kamuda özgürlüğüne kavuştu..

Gerektiği gibi..

Ancak, CHP’nin o köhnemiş anlayışı hala da direnç gösteriyor...

İşte iki gün önce, CHP eski Milletvekili, ki bir dönem Kültür Bakanlığı dahi yapmış Fikri Sağlar’ın tezviratları!...

Vahşi bir karakterle “başörtüsüne” saldırıyor...

Kendi anlayışlarını icra eden televizyon kanalındaki programda şöyle diyor..

“Türban irticai faaliyetlerin şeriat isteyenlerin üniformasıdır, başörtüsü yüzyıllar boyunca Anadolu'da bir geleneksel giysidir arada fark var.

Türbanlı bir hâkimin karşısına gittiğimde benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var..”

***

Akla ziyan bir hal...

İşte böylesine inciler döken, sözde Kültür Bakanlığı yapan bu insan, milletin ana stratejisi, ana inanç kaynağı olan İslam’a “irtica” diyor...

Ve başörtülü bir hâkimin karşısına gittiğimde benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var diyor.

Nasıl da bölücülük yapıyor.

CHP’nin jakoben, dayatmacı, Kemalist anlayışıyla nasıl dayatma yapıyor?..

Nasıl da kamuoyunu iğfal ediyor.

Ağzından akan salyayı bir türlü tutamıyor.

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Yıllar yılı CHP’nin jakoben anlayışıyla, Atatürkçülük istismarıyla, laikçilik istismarıyla nasıl din düşmanlığı yapılmış ve nasıl devletin en kilit noktasını etkilemeye çalışıyorlar.

İşte bu noktada diyoruz ki “Yargıda köklü ve radikal bir reform” şarttır..

Yoksa yüzeysel olarak “iş olsun” diye bir reform, çözüm üretmez, derde şifa olmaz...

İcra edilecek; “köklü bir reform”, milletin imanına, inancına ve İslam’ın ruhuna ancak hitap edebilir...

Sonuç itibariyle, Adalete vurulması gereken neşter bu minvalde olmalıdır...

En derin saygı ve sevgilerimle.