GAFFAR OKKAN, ÖLÜMÜNÜN 20. YILDÖNÜMÜNDE ANILDI!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Merhum Gaffar Okkan, vefatının 20. Yıldönümünde kabri başında anıldı.

Diyarbakır’da da onu seven insanlar tarafından anıldı, saygı duruşunda bulunuldu, dualar edildi..

18 yıldan beri iktidarda bulunan AK Parti ve devletin başında bulunan partinin lideri muhterem Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’sinde, böylesine karanlık ve mezalim olaylar yaşanmamıştır.

Faili meçhul cinayetler silsilesi kesilmiştir.

Ancak yakın tarihimizde yani cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek, Türkiye insanının kudretine ve kaderine çekilen kirli şalların haddi hesabı yoktur...

Derin ve karanlık çukurlara gömülen nice kirlenmeler oldu?

Kokuşmuş kan ve irinle dolu kabarık yaralar, kangrenleşmiş vaziyette bu ülkeyi ve milleti peri perişan etti...

İşte bu peri perişanlığı yaratanlara, müsebbiplere artık neşter vurma zamanı gelmiştir...

Kirli kan akıtılmalıdır..

Çünkü, artık öldürücü bir boyutta..

Ki bu neşterin zamanı gelip de geçmiştir?

Öyle ümit ediyoruz ki, Cumhurbaşkanımız inancından zerre-i miskal taviz vermeyendir...

Ki yalnız inancıyla yetinmiyor ve ameli de vardır.

Daima misyonunu aksiyona dönüştüren bir devlet lideridir.

Biz ne yazıyorsak, inanın ki onun inancı ve düşünceleri paralelinde yazıyoruz.

Düşünceleriyle ters düşmüyoruz.

Zira o gençlik yıllarında da aynı paralelde böylesine mücadeleleri çok vermiştir.

Ama bu demek değildir ki olup bitenler gömülü kalsın.

“Kim ne yaptıysa yanında kar kalsın.

Geçmişe şal çekelim, geleceğe bakalım”  diyen yok..

Erdoğan, böylesi bir anlayışa sahip değildir..

Hele ki Erdoğan’ın Türkiye’sinde böylesi anlayışlara sanmıyoruz ki geçit verilsin?..

Gerçek neyse ve nasıl olmuşsa zaman aşımına gitmişse de yine olayların üzerine gidilmelidir.

Hiçbir şey karanlıkta kalmamalıdır.

Devletimizi kökünden kemirip çürüten hain bakteriyel unsurların tarih boyunca yapmış olduğu ihanet ve hıyanetler ortaya çıkmalıdır.

Eğer bunlar böylesine gömülü kalırsa, yarın öbür gün AK Parti iktidarı kaybederse öyle inanıyoruz ki olaylar, oluşumlar yeniden yeşerir, yeniden ortaya çıkar.

Hem de oldukça kabarır.

Daha fazlasıyla “intikam” peşine düşen kirli niyetli insanlar, ulu orta yerde cirit atarlar?

Allah korusun iktidarlar da olabilir.

CHP’nin eski anlayışı, yeni anlayışı paralelinde aynı olgular yeniden yeşerebilir.

O zaman da herkes dizini döver.

“Eyvah, ne oldu biz ne yaptık?

CHP yeniden iktidara geldi...

Hem de HDP ile beraber geldi?..

Bu memleket nereye gidecek?”

Gibisinden ardı arkası kesilmeyen sorular silsilesi oluşur ve cevap aranır hale gelinir?

Tüm bu kaygılar orta yerde cereyan etmiyor değil..

Özellikle,  CHP’nin iktidar olması durumunda, kimse “tek parti, şeflik ve dipçik” döneminde yaşadıklarıyla kalınacağını sanmasın...

Bilakis, daha haşin bir hal-i durumu yaşatır..

Allah korusun diyoruz ama!

Daha şiddetlisi, daha ihanetlisi, daha ceberuti jakoben faşizan bir hali Türkiye’nin başına getirebilir...

İşte Irak, Suriye, Afganistan gibi İslam dünyasını temsil eden ülkelerde yaşananlar...

Her şey, ortada.

Bilaistisna, ABD’nin sömürgesi altına girer.

Allah o günleri bize göstermesin.

Ama hal-i durum ne yazık ki bunu gösteriyor.

Başkan Tayyip Erdoğan, ne kadar iyi niyetini gösterirse göstersin.

Ki gösteriyor zaten...

Elinden geleni de yapıyor.

Kabine üyeleriyle birlikte...

Ancak her şeye rağmen, bize göre Türkiye’nin geleceği iç açıcı değildir.

Zira Doğulusuyla, Güneydoğulusuyla, Batılısıyla, her kesimden iktidar partisinin etrafını çeviren çok kötü niyetli ve menfaatini başkasının zararında gören insanlardan “yaka silkeliyor?”..

İllallah etmiş haldedir...

Bunların insanları partiden bezdirdiği orta yerdedir.

* * *

İşte, bakınız sevgili dostlar.

İki gündür Gaffar Okkan’ın ve Uğur Mumcu’nun olayını yazıyoruz.

Karanlık cinayetlere ve suikastlara kurban giden bu iki insanın olayı hala da karanlık bir meçhulün çukuruna gömülmüş durumdadır.

Bize göre aslında o zamanki iktidar ve şu anki iktidar da istemiş olsaydı, olaylar çok kolay gün yüzüne çıkarılacaktı, çıkarılmıştı!...

Ama olayların üzerine gidilmedi.

Tabiri caizse örtbas edildi.

Yüzeysel tahkikatlar yapıldı.

Oldubittiye getirildi.

Sır gibi saklandı olaylar.

Oysaki hele hele Gaffar Okkan’ın olayının ortaya çıkarılması çok basitti.

Devletin Milli İstihbaratı vardı, Polis İstihbarat birimleri vardı, Jandarma İstihbarat birimleri vardı.

Bunlar hepsi el ele verip çalışsaydılar, hem Gaffar Okkan’ın hem de Uğur Mumcu’nun olayını aydınlatırlardı..

Ama yapılmadı!

Burada kendi görüşümü söylüyorum.

Aldığımız duyumlara göre ki defalarca bu duyumları kamuoyuyla paylaştığımız halde bugün de görülen lüzum üzerine yazıyoruz.

Gaffar Okkan, suikast olayının yaşandığı gün öğleden sonra saat 14.30’da Valilik makamına çağrılıyor, Valilik Özel Kalem Müdürü odasında bekletiliyor.

İçeride dönemin OHAL Bölge Valisi Gökhan Aydıner, dönemin Kolordu Komutanı ve İl Valisi vardı.

Tam iki buçuk saat bekletiliyor.

Ve nihayetinde içeriye de alınmıyor ve kalkıyor gidiyor.

Makamına çıkıyor...

Mesaisi bitiyor..

Korumalarıyla beraber makamından ayrılıyor...

Saat 17.00 sularında, suikasta uğruyor..

Ve orada infaz ediliyor.

Katliamı yapan katiller ise, toz olup gidebiliyorlar.

Adeta Diyarbakır’ın göbeğinde yer yarılıp yerin dibine girmiş ve bir daha da çıkamamışlar gibi görüntü verildi.

Sevgili okurlar.

Bu köşede yıllardan beri yazıp çizdiğimiz gerçekler bundan ibarettir.

Dayanaksız değil ve mücadelemiz hiç kimseyle de değil.

Kamu vicdanını rahatlatmak için, kamuoyuyla bu tarihi gerçekleri paylaşma hususunu kendimize şerefli bir görev telakki ettiğimiz için yazıyoruz...

Ve diyoruz ki...

Sadece mevcut terörle mücadele etmekle kalmayıp, mevcut müesses nizamdaki kokuşmuş zihniyetlere artık dur denmelidir.

Zira eğer bugün bölgede, ülkemizde terörün çeşitleri varsa kesinlikle mevcut kokuşmuş sistemin kaynağından geliyor.

Devletin birçok önemli kamu kurum ve kuruluşları veyahut iktisadi teşebbüslerinin bünyesinde olup bitenlerin hiçbirisi milli değildir, yerli de değildir.

Kamuoyunu, kamu vicdanını tehlikeli bir şekilde sarsmaktadır.

Ve her an için patlak verebilir endişesini yaşıyoruz.

* * *

Bakınız geçtiğimiz Cuma günü, Kayapınar ilçesindeki bir Camide İmam efendi hutbe okurken, cemaat de hutbeden sonra Cuma namazının kılınmasını beklerken, ansızın DEDAŞ tarafından Camiinin elektriği kesiliyor.

Cemaat ne hutbeyi dinleyebiliyor, ne de imam hutbeyi okuyabiliyor ve ne de cemaat rahatlıkla Cuma namazını eda edebiliyor.

İşte böylesi bir rezillik yaşanıyor!

DEDAŞ özelleştirilmiş bir kurumdur.

Ama bir “caminin elektrik borcu var” diye “cemaat camide namaz kılarken”, elektriğin kesilmesi yenilir, yutulur bir olay değildir.

Diyarbakır kamu vicdanı çok büyük ızdırap duymakta olup, hükümetin ve Emniyetin veya Valiliğin sessizliğe gömülmesine doğrusu bir mana verilemiyor?

Caminin borcu var, borç ödemesi gerekirken namaz vaktinden önce de gelip müftülüğe hatırlatmak gerekmiyor muydu?

Veyahut namazdan sonra “borcunuz var ödeyin, yoksa elektriği keseceğiz” demeleri gerekmiyor muydu?

Oysaki camiler vakıftır, kamunun malıdır...

Yakılan elektriğin parasının bile alınmaması gerekirken, alınırken de müftülükten veyahut Diyanetten alınması gerekirken, oraya müracaat edilmiyor ve direk caminin elektriği kesiliyor.

Bu durum bize göre manidardır ve kirli bir anlayıştır.

Şiddetle kınıyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.