KANGRENLEŞMİŞ, HER AN PATLAMAYA HAZIR OLAN BİR SİSTEMİN MEVCUDİYETİ!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımızın başlığı altında, bugünkü hasbıhalimizi sürdüreceğiz...

Bazı hakikatleri dile getirirken, ata sözlerine de atıfta bulunmak lazım..

Yazımıza rota çizme anlamında, tarihi büyük insanların önemli bazı sözlerinden faydalanarak yola çıkalım...

Öncelikle, Ziya Paşa’nın “Terci-i Bend, Terki-i Bend” isimli eserinden birkaç mısrayı size aktarayım...

Tabi, can kulağıyla dinleyerek, okuyarak, anlayarak, ruhi derinliklerimize yerleştirmeye çalışmalıyız..

Ki meramımız daha bir anlaşılır olur...

Gönlümüze daha bir etki eder...

Bakınız, merhum Ziya Paşa şöyle diyor;

Sadık görünür kisvede erbab-ı hıyanet

Mürşit sanılır vehrede eshab-ı dalalet”

Yani;

Hıyanet erbabının ruhi derinliklerine yerleşmiş kötü niyetli hain karakter, her ne kadar fiziksel olarak görünümde güzel kıyafetle varlığını gösteriyorsa da ama içten içe haindir.

İçi tamamıyla bozuktur.

Niyetinde hıyanet vardır...

Hele hele, kendini “mürşit” olarak gösterenler var...

Vatandaş onu bir mürşid-i kamil olarak görür...

Mürşittir, insanları doğru yola davet eden, gerçek yol gösterici görünür..

Ama iç dünyası hiç te öyle değildir...

Çünkü eshab-ı dalalettir.

Yani sapıklığa ve nifaka daha yakın çalışma stilindedir.

“Ey mürtekib-i hêr bu ne zillet ki çekersin”

Yani;

Merkep gibi dünyayı kendine yük etmiş, çıkarı için, kirli rantı için her zillet ve meskenete de razı olur.

Her türlü rezilliği bünyesine alır...

 “Lanet ola o mala ki tahsiline onun.

Ya din ola ya ırz veya namus ola alet.”

Rant temini için yalan dolanla ya din kisvesinde, ya ırz ve namus sahibi görüntüsüyle yola çıkarak, kutsal mefhumları kendine “libas” yapar..

Bir münafık gibi...

Üç beş kuruş rant uğruna ya dinini alet eder, ya namusunu, ya da ırzını!.

Ziya Paşa’nın her satırında “okyanuslar” kadar kapsayıcı dersler içeren anlamlar yüklü bu şiirleri, doğrusu insanoğlu için, bir deryadır...

Ders-i ibret fışkıran ifadelerdir...

Aklı da, zihni de, yaşamı da anlamlaştırıyor?

***

Bugünkü İslam dünyasının içinde bulunduğu hal ve yaşam tarzını bir ölçüde deşifre etmektedir…

Özellikle Türkiye’miz, özellikle Diyarbakır’ımız nelerle karşı karşıya?

Başlığımızdan da anlaşıldığı gibi her an için kangrenleşmiş, patlamaya hazır bir yara; var!.

Ki kaleme aldığımız, yazdığımız gerçekler, Ziya Paşa’yı da kanıtlıyor.

Sirkat çoğalıp (hırsızlık çoğalıp) lafz-ı sadakat modalandı (dürüstlük kelimesi moda durumuna düştü, rastgele kullanıyor herkes)

Namus tamam oldu hamiyet yeni çıktı

Sadıkları tahkir ile red kaide oldu

(Dürüst insanları daima hor görme toplumda adet haline geldi)

Hırsızlara ikram u inayet yeni çıktı.

(Kendini bilmeyen kişiliksiz, hırsız insanları da ön planda tutmak adet haline geldi.)

Hak söyleyen evvel dahi menfur idi

Hainlere amma ki riayet yeni çıktı.”

* * *

Bakınız, Ziya Paşanın yazdığı siyasi yazıların hemen hepsinde buna yer yer rastlarız.

İşte eski tarihli Hürriyet Gazetesinde çıkan bir yazısı...

Tanzimat döneminde dini kayıtsızlığın ahlak-ı milliyeyi ifsat ettiğini, İslam inancını boş verme şeklinin toplumun ahlakını fesada götürdüğünü yazısında dile getiren Ziya Paşa şöyle devam ediyor;

Ahlak-ı milliye fasit oldu ve bugün devletimizin her şubesinde, her yerinde yeis ümitsizlik ve üzüntüyle görülen fenalıkların tamamı işte bu kaynaktan doğdu.

Rical-i devlet (devlet adamları) beyninde dinsizlik modası muteber olup, bu avama, kadınlara ve hatta çocuklara kadar sirayet etti.

Hatta namaz kılmak, oruç tutmak gibi İslami farzları yerine getirmek, bunlar için ahmaklıkmış.

Ve fısk u fıcr işlemek de akıllılık sayılırdı.

Bir kere bu kaide, düstur-u amel olunca sair uygunsuzlukların hepsi birbirini doğurmakla şu 20-30 sene zarfında ahlak-ı milliye o dereceye geldi ki babalarımız mezardan kalkıp bizi görseler, elbette kendi evladı olduğumuzu tanıyamazlar.

Belki fikirlerimize hayran hayran baka baka dururlar.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

İşte, Ziya Paşa’nın nerdeyse 170 sene evvelki tespitleri...

O günkü yazıp söyledikleri bugünkü yaşamakta olan Türkiye’mizin hal-i pür melalini simgeliyor.

Olup bitenleri o zamandan beri onaylamış durumda.

Bir devlet, bir ülke, bir millet, hiçbir zaman mazisini geleceğine feda edemez.

Keza geleceğini de mazisinin uğruna yok edemez.

Bu itibarla mevcut sistem, Ziya Paşa’nın ileri sürmüş olduğu gerçekler silsilesini, icraatlarıyla onaylamaktadır.

Çünkü yüce İslam dininin kutsiyetinden uzaktan yakından anlayıp baş tacı eden kamu kurum ve kuruluşları dâhil olmak üzere toplumun en mümtaz kesimlerine kadar maalesef, hakikatler pek Salih görünmüyor.

İyilik” tuz buz olup uçmuştur.

Evet, “milletin malı deniz yemeyen ………” misaliyle yola çıkarsak.

Türkiye’nin her gün biraz daha ekonomiksel sıkıntılara girip astarı yüzünden pahalı olan piyasadaki ihtiyaçlar topluma kan ağlatıyor.

Ahlaki çöküntüler had safhada.

Ailenin her gün biraz daha fesada doğru kayıp kaygan bir zeminde oturması...

Ahlaktan yoksun bir hal alan aile dramı, hızla “kötülüklerin” girdabına itiliyor..

Gavurun doları, eurosu her şeyimizi götürdü.

Yer altı zengin kaynaklarımızın olmaması, apayrı düşündürücü bir hal.

Sormak istersek..

Ne malum ki bir hafta içerisinde petrol, akaryakıt fiyatları birden bire; 7 liralardan 9 liralara fırlamasın.

Buna kim güvence verebilir?..

Hal böyle olunca, bu sıkıntılı toplum nereye gidecek acaba?

En derin saygı ve sevgilerimle.