LAİKÇİ TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR? (VII)

Sevgili okurlar!

Her zaman burada vurgulayarak yazmak istediğimiz gerçekler ve buna dair yaptığımız araştırma ve tespitler doğrultusunda; toplumumuzun yegâne kurtuluş çaresi laikçilik anlayışıyla yönetilen Türkiye olmaktan daha fazla gerçek adalet ve hukukun temel nitelikleriyle yönetme ve yönetilme şeklinin oluşmasının gerekliliğidir…

Zira bilimsel olarak, tarihsel olarak, elde edilen deneyimler, tarih boyunca yıkılan, yok olup giden “ke’en lem yekûn” hale gelen nice kavimler ve milletler olmuştur.. 

Ki bunları yok eden temel felsefe de hukuksuzluk, adaletsizlik ve dinden uzaklaşma hali olmuştur...

Bakınız, önümüzdeki günlerde 2020 yılını bitiriyoruz...

Seneyi deviriyoruz...

2021’e giriyoruz artık.

Hıristiyanlık dünyası, aynı zamanda laik Hıristiyan dünyası bir çırpıda böylesi gecelerde, laikliği tamamıyla ayaklarının altına alarak, çiğneyerek eğlencelere kurban ediyor.

Neden ve niçin bunu yapıyor!?

Sözde o gece, Hz. İsa dünyaya teşrif etmiş...

Ki Yahudilerin Hz. İsa’yı çarmıha gerdiği gün de....

Şimdi, yaşananları lanetleme yerine eğlence haline getiriyorlar

İşte bakınız laikçi Fransa, İngiltere, Belçika, Almanya, Hollanda, Amerika vs.

Daha neler…

Bunların hepsi laikçi birer devlettir.

Ama bir türlü de sımsıkı laikliğe sarılarak, laiklik ilkeleriyle yaşamayı gerçekleştirmiyorlar...

Zira hepsi Vatikan’a, Papa’ya bağlılıklarını gizleyemiyorlar.

Laiklik ilkeleri; dinden uzaklaştırma, kiliseden uzaklaştırma, Allah inancından ve Peygamberlik inancından uzaklaştırma manasını taşımaktadır...

Batı dünyası/haçlı anlayış, laikçiliği ön planda tutarak yaşam şeklini tarih boyunca bu şekilde biçimlendirmeye çalışmış ve devam etmiştir.

Peki, bu ne yaman çelişki diye sormazlar mı?

Mademki laiksiniz.

Noel Baba geceleriniz, Hz. İsa’yı anma şeklidir.

Ki hiç alakası yok.

Ama verdiğiniz görüntü o.

Peki, ne bu hal?

Laiklik nerede kaldı, Noel Baba gecesini yaşamanız nerede kaldı?

Dünyayı sömüren haçlılar buna kesinlikle cevap veremez.

Cevabı yok ki?

Bir yandan Hz. İsa, öbür yandan laiklik…

Laiklik dinsizlik ise ki öyledir.

Hz. İsa, Allah’ın Peygamberi…

Ama yılbaşınızı ona göre biçimlendiriyorsunuz, sonra da “laikiz” diyorsunuz.

Hadi oradan sizi gidiler…

Bu mevzuya burada nokta koyalım…

* * *

Gel gelelim Türkiye’mize ve diğer İslam dünyasına.

Bir ümmet, bir millet ve bir devlet; geleceğini, varlığını, kendi terbiye, talim, kültür, ekonomi ve ahlakını, özetlemek gerekirse tek kelimeyle aba ecdatlarının geçmişlerinin yaşam tarzıyla biçimlendirmediği takdirde maalesef ne geleceğini temin edebilir, ne de huzur içinde yaşayabilir...

Pek tabi ki o devlet, milletiyle beraber kendini kargaşadan, terörden, sıkıntılardan kurtaramaz...

Nitekim hal-i âlem orta yerde cereyan ediyor!!!.

Yıllardan beri dinimizi, hukukumuzu, İslamiyet’imizi, kültürümüzü, tarihimizi, camii ve cemaatlerimizi, medrese ve zaviyelerimizi yasaklarla kilitlediler...

Bütünüyle laikçi, sekülarist bir hava içine girerek Kemalizm’le toplumsal hayatımız bu manasız ve zerre kadar faydası olmayan kavramlar paralelinde dizayn edildi...

Onun içindir ki bugün kendimizi bu sıkıntılardan kurtaramıyoruz.

Zira devletin çok önemli bazı kurum ve kuruluşlarına bakıyoruz; vaziyet harap!

Ne yazık ki anayasamızın dibacesinde yazılan dört kavramdan hiçbirisi yaşanmamakla beraber, yaşanıyor gibi biçimlendirilmeye çalışılıyor...

Ama heyhat!

Çok gerilerde kalıyoruz.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Bugün sizinle beraber Adalet Bakanlığındaki “hukuk ve adaletin” uygulama cihetini inceleyelim.

Zaman zaman Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül Beyefendiyle de sosyal medya üzerinden paylaşıyoruz, haber veriyoruz kendilerine.

Ancak öyle inanıyoruz ki kendilerinin de yapabileceği bir şey yok.

Bu kutsal kurum için, bilindiği gibi Hazreti Ömer (R.A) şöyle demiştir...

“Adalet mülkün temelidir...”

Hazreti Ömer bu sözü boşuna dememiştir.

“El adlû esasûl mülkû”

Yani, “Adalet mülkün temelidir”

Devletin ve milletin; “olmazsa olmazlarıdır?”..

Adalet, sadece lafızdan ve kavramdan ibaret değildir.

Adalet manası, hukukçuların ve mahkemelerin duvarlarında resim olarak gösterilen terazinin, adalet cübbelerinde resimlendirilen terazinin iki kefesi demektir...

O terazinin iki kefesinin; hakla batılı birbirinden ayırt etmesi gerekir..

Eğer ki edemediği takdirde, keyfi ve yanlış uygulamalara meyil verdiğinde, yanlış icraatları uygulamaya geçirdiğinde, o devlet, o millet hiçbir şekilde kendi istikametini çizemez, kendini de sağlam zemin üzerine de oturtamaz…

Zira “adalet, hukuk, hakkaniyet” devletleri üst seviyeye çıkaran, üstün kılan temel gerçeklerdir.

Ama sen bunu, CHP’nin; Kemalist, laikçi, antidemokratik anlayışıyla biçimlendirirsen…

Dini esasları devreden çıkarırsan...

Şer’i hükümlerden olan “emaneti ehline ver” anlayışıyla ters düşersen.

CHP’nin anlayışı paralelinde hukuku, adaleti naehil (ehliyetsiz) insanlara teslim edersen…

Ve yıllar yılı, bu politikadan vazgeçmezsen!..

Direnç gösterirsen...

Eee, haliyle vay bu milletin haline, vay bu ülkenin haline demekten kendini alıkoyamazsın!!

Çünkü, hal-i alem orta yerde cereyan ediyor..

Bugün değil, yüz yıldır bu ıstıraplar yaşanıyor…

***

Bakınız, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, “Nisa” suresinin 58. Ayetinde mealen bize şöyle sesleniyor...

“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.”

Bu ferman-ı ilahi karşısında elbette ki inanan bir toplum susamaz, sükût edemez.

Sükût ettiği takdirde, sukuta (kargaşa çukuruna) mahkûm olur.

CHP’nin direktif ve talimatları doğrultusunda, Sosyalist, Komünist, Marksist Devrimci İşçi Sendikası ağalarının hazırladığı yasaları getiren CHP anlayışı, yıllardan beri ülkeyi adalet bakımından, hukuk bakımından büyük çapta hüsrana uğratmıştır.

Adaletin terazisi tersyüz edilmiştir.

Onun için ferman-ı ilahiye karşı bu millet artık sükût edemez diyoruz...

En derin saygı ve sevgilerimle.