LAİKÇİ TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR? (VIII)

Evet, sevgili okurlar.

“LAİKÇİ TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?” başlıklı yazı serimiz devam ediyor.

Çünkü “LAİKÇİ TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?” sorusuna cevap arıyoruz...

Tabi o cevabı biz burada yazı serimiz içerisinde sizinle paylaşmaya çalışıyoruz...

Kimse kusura bakmasın...

“Laikçi Türkiye nereye gidiyor?” sorusuna verilecek tek cevap vardır...

O da kamu vicdanı adına bilimsel olarak “dinsizleştirilmeye gidiliyor” diyebiliriz.

Şöyle ki yüzde 99’u Müslüman olan bir toplumun gençliğini dinden uzaklaştırma adına “Laiklik” Türkiye’ye ithal edildi...

Laiklik demek “Sekülarizm” demektir.

Arapça dilinde almaniyet demektir.

Sekülarizm, İngilizce kelime itibariyle dini devletten ve milletten uzaklaştırma anlamını taşımaktadır...

Keza “almaniye” de, Müslüman bir toplumu dinsizleştirmeye yönelik bir tanımlamadır...

Her ne kadar anayasamızın dibacesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, laik, demokratik, hukukun üstünlüğüne bağlı deniliyorsa da, bize göre mevcut anayasa dahi, inanmış bir toplumun varlığına teşmil edilemez...

Kapsayamaz...

Zira Türkiye Müslüman bir ülke...

7’den 70’e kadar, keza tüm İslam dünyası, yüce İslam dininin kitabı olan Kur’an-ı Azim Şan’ına bağlıdır...

Ona intisap ediyor..

Tüm surelerine ve cümlelerine bağlıdır.

Ona inanıyor ve onun kapsamında yaşamak istiyor...

***

Ne var ki son yüz yıldır, Türkiye’nin DNA’sıyla oynandı...

Özellikle CHP...

Tek parti ve şeflik döneminden başlamak üzere...

Çünkü İslam’la vasıflandırılmış ümmetin içine dinsizliği sokan, mukaddesatıyla oynayan, Kur’an harflerini tersyüz eden, ezanını Türkçeye çeviren hıyanet ve ihanet hançerlerini bu toplum, hep CHP’den yemiştir...

Bugün dahi aynı rotada, ideolojik hançerlerini milletin kalbine vurmaktadır...

Yüce İslam dinini tahrif ederek kendi kirli politikasına alet etmeye devam ediyor...

Bu rotada yürüyen CHP’nin nice kolları vardır.

İşte onlardan birisi...

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu..

Üç gün önce Mevlana'nın ölüm yıldönümü nedeniyle Şeb-i Arus töreni düzenledi.

Ancak düzenlenen etkinliğe ihlal edilen kurallar damga vurdu.

Öyle ki Mevlevi ayini olarak bilinen zikir, kadın ve erkek semazenler tarafından birlikte icra edildi.

Bununla da yetinmeyen İBB yönetimi, Kur'an-ı Kerim tilavetini de Türkçe olarak okutturdu.

Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ali Temizel konu ile ilgili açıklamalarda bulundu.

Prof. Dr. Temizel, “Aslını bozmamamız gerekiyor. Kültürel değerlerimiz üzerinden, ahlaki değerlerimiz üzerinden, dini değerlerimiz üzerinden bu şekilde bir siyasi malzemeye Mevlana’nın konu edinmesine gönlümüz razı olmaz” ifadeleriyle, İBB’nin rezilliğine tepki verdi...

Bu kirli ve ceberuti uygulama CHP’nin yüz yıllık anlayışını sürdürmeye çalışan İstanbul Büyükşehir Belediyesince gerçekleştirilmiştir.

Kamu vicdanı bunu kınıyor, elbette ki biz de kınıyoruz.

Hem de şiddetle kınıyoruz.

Zira güdümlü, İslam dininden çok uzak, Müslümanlıkla uzaktan yakından alakası olmayan böyle bir kirli anlayış, Türkiye’ye yutturulamaz, gerçekleştirilemez.

Bize göre bu kasıtlı bir girişimdir.

Halkı galeyana getirip kışkırtma prensibidir.

Topluma yönelik bir fitne unsuru oluşturulmasıdır.

Toplumu her an için harekete geçirip, terör havası estirme gayretidir.

Oysaki yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in hedefi, ana stratejisi İslam’dır, ubudiyet-i mutlakadır.

Allah’a kulluk görevinin gerçekleştirilmesidir.

Karartılmış kalpleri nurlandırmaktır..

Toplumu yüce ahlak seviyeleriyle aydınlatmaktır..

Yüce ahlakı toplumun bireylerine enjekte etmektir.

Toplumun bireyinden tutun da yekvücut olarak millete kadar ve devlet birimlerine kadar, Kur’an sevgisini, Kur’an saygısını, Kur’an kutsiyetini ve Kur’an ahlakını enjekte etmektir...

Kur’an’ın emir ve yasaklarını uygulamak gerekir.

Yoksa rastgele Kur’an’ın Arapça ibaresini okuyup, ölüler üzerine Yasin-i Şerif okumak, hatimleri indirmek, Kur’an’ı sadece Ramazan’da telaffuz edip, hafızlara okutmak değildir...

Bilakis, daha fazla Kur’an’ın içeriğini toplumun bireyinden tutun da yekvücut her kesimine kadar ve devletin temel siyaset uygulamalarına kadar götürmektir...

Onu, Kur’an hükümleriyle tanıştırmaktır.

Kur’an’ın harflerinden tutun da, cümlelerine kadar, ayetlerine ve surelerine kadar…

Çünkü Kur’an-ı Kerim, Allah tarafından Efendimiz (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak indirilmiştir.

Okunması ve telaffuzu Arapça olması gerekir.

Arapçadan herhangi bir dile Kur’an olarak çevrilemez ve Arapça okunan Kur’an’ın yerini tutamaz.

Kur’an’ın orijinal metniyle oynamak, başka dile çevirip ibadet olarak, hatta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı gibi alçalıp, Türkçe gazel gibi okumak aptallığına, hıyanet ve ihanetine girişilemez...

Girişimi dahi kabul edilemez.

Toplum, böylesi anlayışların yüzlerine tükürür.

Ama tükürse ne yazar?

Kültürümüze mal olmuş bir atasözü var.

Deniliyor ki;

“Arsızın arı yoktur, utanmazın utanması yoktur.

Ama arsızın yüzüne tükürdüğünde, elini yüzüne sürer, oh yağmur yağdı dercesine kadar aptallaşır...”

Mutlak bir cehalet, mutlak bir edepsizlik, mutlak bir vurdumduymazlık söz konusudur...

Aziz milletimizin karşısına çıkıp böylesi siyaset madrabazlığını yapanların, yaptıklarının yanlarına öyle inanıyoruz ki kâr kalmayacaktır..

Ki kalmamalıdır...

Bu millet uyanmıştır ve bundan sonra da aklını başına alacaktır.

Hasbelkader AK Partinin, halkın sevmediği insanları zaman zaman “illaki bu olsun” diye iş başına getirme ısrarı yüzünden, İstanbul Belediye seçimleri kaybedildi...

CHP, Belediye seçimlerinde fazla oy almış ise de o oylar rastgele oylar değildi...

O oylar, CHP’nin de, sosyalistlerin de oyları değildi...

Tam tersine AK Partinin gösterdiği ve halkın sevmediği ve yıllarca Başbakanlık yapan Binali Yıldırım’a tepki amaçlı AK Partililerin, muhafazakâr kesimin oylarıydı.

Keşke AK Parti, yanlış uygulamalarında ısrarcı olmasaydı.

İnanın, Binali Yıldırım yerine sıradan bir adamı da koysalardı illaki kazanacaklardı.

Fakat Binali Yıldırım, iki dönem Başbakanlık yaptı.

Ama halk hiç memnun kalmadı.

Ve o da halka bir şey veremedi.

Neyse, geçmişe “mazi” diyorlar düşüncesiyle ondan vazgeçelim.

Şimdi dönelim.

Kur’an, ezan ve Kur’andan çıkan duaların Türkçe olarak okunması geçerli midir, geçersiz midir?

Bütün fıkıh kitapları araştırılsa, bütün hadis kitapları ve tefsir kitapları okunup elden geçirilirse, hiçbir imam, hiçbir muhaddis, hiçbir müfessir, hiçbir fıkıh adamı Kur’an’ın Arapçadan Türkçe’ye çevrilebilme fetvasını vermemiştir..

Ve veremez de.

Ancak ne var ki yüce KUR’AN-I KERİM, ALLAH’IN KELAMIDIR.

Kutsaldır.

Kelimesi kelimesine mübarektir.

Ve İslam dünyasının göz nurudur.

Başka dile çevirip okunduğu zaman, onunla ibadet yapıldığı zaman, Allah kelamından çıkar ve insanların kelamı haline gelir ki onunla ibadet yapılmaz.

Dualarıyla dua edilmez.

Çünkü Allah kelamından çıkar...

İnsanların kelamı haline gelir ve hiçbir şeye yaramaz.

Zira Kur’an’ın kutsiyeti yüzünden abdestsiz okunmaz..

Kur’anla tuvalete gidilmez, cünüp olarak okunmaz.

Ama Türkçeye çevirdiğin zaman o Türkçe Kur’an olamaz, ancak maskaralaşan birilerinin kelamı olur...

Ki onunla ibadet yapılamayacağı gibi, cünüp de okunabilir, tuvalete de gidilebilir...

Camilerde, cemaatlerde, mezarlıkta da okunmaz.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Mehmet Akif Ersoy, yüce Kur’an-ı Kerimi tanımlarken şöyle seslenmiş ve demiştir ki;

“İnmemiştir Hele Kur’an, Bunu Hakkıyla Bilin…

Çünkü biz bilmiyoruz dini. Evet, bilseydik,

Çare yok, gösteremezdik bu kadar sersemlik.

“Böyle gördük dedemizden!” diye izmihlali

Boylayan bir sürü milletlerin olsun hali.

İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!

Yoksa bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde?

Lafzı muhkem yalnız, anlaşılan, Kuran’ın:

Çünkü kaydında değil hiçbirimiz mananın

Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına;

Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.

İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.”

***

En derin saygı ve sevgilerimle.