SİYASETİN GÖLGESİNDE MİLLETİN VEKİLLERİ!?

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi cumhuriyetimizin kuruluşundan günümüze dek, yani 1924 anayasası meşruiyetinden sonra kurulan TBMM, sistematik olarak demokratik çoğulcu parlamenter sistemi olarak bilinmektedir.

Nihayet son yapılan anayasal değişiklikler sonucunda parlamenter sistemden direk Cumhurbaşkanlığı (Devlet Başkanlığı) Sistemine geçilmiş oldu.

Buna rağmen, her ne kadar söz sahibi Cumhurbaşkanı ise de yapılan demokratik seçimler doğrultusunda milletin oylarıyla seçilen 650 milletvekili, TBMM’ne taşınmış durumda.

Sözün kısacası; her ilden milletin oylarıyla seçilen o milletvekilleri, yasal olarak o ilin seçmenlerinden aldıkları oylarla resmen milletin vekili olma sıfatını almıştır.

Yani TBMM’nde milli iradeyi temsil eden kişilerdirler...

Bunun anlamı; milletin negatifiyle, pozitifiyle, yani acı günleriyle tatlı günlerini milletle paylaşıp, milletin hakkını, hukukunu, demokratik bir şekilde, koruyup araması gereken kişidir...

Milleti temsil etme vasfını taşımalı ve üstlenmelidir...

İşte milletvekilinin varlığı, başta söylediğimiz gibi milli iradeyi temsil etme biçimidir.

Günlük hayat akışlarıyla birlikte yasalar gölgesinde milletiyle bir olması gereken, kişi olmalıdır.

Bir milletvekili hiçbir zaman kişisel menfaatini, milletin rant ve menfaati üstünde tutamaz.

Eğer TBMM’ne giden herhangi bir vekil, milleti kullanarak bir yerlere gelme niyetini taşıyorsa, şeklen ve sureten zaman zaman kendini millete gösteriyorsa, ama el altından iktidarın imkânlarından faydalanarak, kişisel rant temin edip milletin ızdıraplarını duymuyor ve anlamıyorsa veya görmezlikten geliyorsa, hukuksal olarak hiçbir zaman o milleti temsil edemez.

Milletvekili sıfatını da taşıyamaz.

Derhal o milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması ile milletvekilliğinden düşürülmesi gerekir.

Ama görünen odur ki günümüzdeki olup bitenler tüm olumsuzluklarıyla beraber, her şey vurdumduymazlıktan geliniyor.

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, özellikle Diyarbakır’daki halk ve milletvekilleri arasındaki kopukluk zirvededir.

Öyle biliyoruz ki milletin oylarını alıp, milletvekili sıfatını taşımakla TBMM’ne giden bazı zevatlardan, bırakın milletin derdiyle dertlenmesini, kendini dahi ifade edemeyen, iki kelimeyi doğru dürüst bir araya getirip cümle kuramayan milletvekilleri vardır.

Bu tür vekillerin milletvekilliği sürecinde sadece ceplerini doldurup, devletin imkânlarını kendi lehine kullanarak, milleti solda sıfır durumuna sokmak isteyen, kendini bilmeyen kişilerdir.

Ve ne yazık ki bu sayede yıllardan beri vekillik sıfatı altında büyük çapta servet edinmiş, para pul sahibi olmuş, gayrimenkuller satın almış ve hala da devam edenler Milletvekilleri vardır...

Oysaki “bırakın milletin canı çıksın” dercesine her şeyi boş vermiş, bu bölgedeki özelleştirilmiş bazı kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde yapılan mezalim ayyuka çıkmasına rağmen, seyirci kalmaktadırlar...

Hindistan’daki “Sağır Sultan” dahi bunları duymasına rağmen onlar duymuyor?..

Üç maymun misali..

Görmedim, duymadım, bilmiyorum!...

İşte, DEDAŞ denilen kurum...

Devletin çiftçilere vermiş olduğu mazot, gübre ve hububat yardım primleri, “elektrik borcu” adı altında DEDAŞ  tarafından el konuluyor...

Vatandaşın hesabına aktarılan parayı bloke ediyor..

Ve bunu hiç kimsenin haberi olmadan yapıyor...

Çiftçi vatandaş bir bakıyor ki onun adına gelen para, hesapta yok...

Günlerce, haftalarca arıyor  bu para nerede diye?..

Nihayetinde bu paranın DEDAŞ tarafından el konulup, kendi hesabına aktardığı, bloke ettiğini öğreniyor.

Vatandaş, “aman, yaman” ağıt figan yapıyor, “eyvah, başıma ne geldi!” dercesine dert yanıyor.

Ama iş işten geçiyor...

Çünkü, O para vatandaşın hesabında dahi gözükmüyor.

Borcu olmayının dahi, borclu gösterilerek parasını el konuluyor..

O para nereye gitti, kimin cebine gitti meçhul!?

Bunun bir hukuksal yönü de yok...

Çok büyük belirsizlikler içerisinde; keyfiyet yaşanıyor!?.

Vatandaş her ne kadar bunu devlet yetkililerine bildiriyorsa da birileri kulağına pamuk tıkarcasına, duymazlıktan geliyor?

Benim milletvekilimin, benim bakanımın işi gücü “ben nasıl, ne kadar kişisel rant temin ederim?” düşüncesinde olduğu için; olup bitenden haberi yok…

İşte, hukukun üstünlüğüne inanan demokrasinin manzarası bu ise bu millet derdini kime anlatsın, şikâyetini hangi merciye yapsın?

Güneydoğulu vatandaşın diliyle burada diyoruz ki eğer bir Milletvekili veyahut herhangi bir bakan milletin ızdıraplarıyla, milletin dertleriyle dertlenmiyorsa, ızdırap ve sıkıntılarına inmiyorsa veyahut inmek istemiyorsa, kişisel rantından başka bir düşüncesi yoksa, kamuoyu ona milletvekili veya bakan gözüyle bakamıyor?...

Ki bakmıyor da..

O’nu, “hırsızlıkla” itham etmekten başka bir tavır içerisine de giremiyor!?..

Bu itibarla diyoruz ki yıllardan beri bu milletin oyuyla seçilmiş, milletvekili olmuş, bakan olmuş, bir yerlere gelmişler; hep kendi rantlarını düşünmüşlerdir...

Milleti düşünen yok...

Milletvekili olmadan, bakan olmadan, servet varlığıyla bugünkü servet varlığı karşılaştırılırsa, katlama, katlama büyük bir servet sahibi oldukları, gözden kaçmamaktadır.

Millet, artık bu tür kişiler için “milletvekili” sıfatını taşıması yerine “hırsızlık” vasfını taşıması daha evladır, diye düşünüyor.

“Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak; bu bölgede milletvekili olmuş, bakan olmuş veya belediye başkanı olmuş, görevi bittikten sonra da servetini alıp batı illerine yerleşmiş, gizliden gizliye fabrikatör olmuş veyahut holding sahibi olmuş kişiler hepimizin malumudur…

Diyarbakır’a, Siirt’e, Batman’a, Mardin’e veyahut herhangi bir ile mensup o kişiler, bir daha o memlekete geri dönmemiş ve onu seçip gönderen seçmenlerine de ne selam veriyor, ne de kelam!...

Millet, bu tür insanlara “milletvekili” gözüyle bakmak yerine sıradan bir insan olarak bakmak zorunda kalmıştır.

Yoksa gerçekten bu milletin oylarıyla seçilip bir yerlere kadar gelmiş o insanlar, ister bakan olsun, ister milletvekili olsun, halkın derdiyle dertlenmeleri gerekir.

Sonuç itibariyle, bölgede özelleştirilmiş bazı devlet kurumlarının bünyesinde yaşanan hırsızlıklar, yapılan mezalimlerin haddi hesabı yoktur.. Millet tarafından çekilecek hal kalmamıştır...

Millet ancak bunu söyleyebiliyor;

“Ey milletvekilim!

Sen neredesin, sen yedin bitirdin de biraz da bize bak(!)” demekten başka bir şey bulamıyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.