TOPLUMU İSLAM’DAN UZAKLAŞTIRMA PLANLARI!?

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten yaralarımız çok derin.

Toplumsal olarak halimiz çok perişan.

Ama her cihette!

Siyasal, içtimai, iktisadi ve kültürel çürümüşlüğün mukadder olması, bugünden değil, yüz elli yıldan beri kendini var ede gelmiştir...

Ne yazık ki devlet ve millet ittifak içinde el ele vererek, bir yörüngede yürüyememiştir.

Hukukun üstünlüğü ve adaleti uygulamak yerine, tam tersine batıdan ithal edilmiş ceberuti yasalarla, antidemokratik kanunlarla, hukuk dışı uygulamalarla millet yönetile gelinmiştir!.

Büyük bir sinsilikle, milletin yönetim şeklinin İslam’dan uzaklaştırılması planıyla, İslam kültürü ortadan kaldırılmıştır.

Toplumsal örf adetler topluma unutturulmuştur.

Eğitim camiası ataist ve ateist planlarla gençliği cehaletle zehirlemiştir.

Cehaletle diyorum.

Zira bir kâğıttan ibaret diploma kâfi gelmez.

Ama hiçbir şeye kâfi gelmez.

Ancak uygulamadır, ameldir ve inanç gerekir.

Mühim olan İslam ülkeleri, tüm coğrafyalarıyla bir olsun...

Ki Osmanlının göçebe ve aşiret olma halinden, devletleşme halinden ve en kısa zamanda dünyaya meydan okuma hali ortadadır.

İşte bundan ders almamız lazım ki o yoldan sapmayalım.

Bilelim ki bu yoldan bizi saptıran anlayış veya İslam’dan uzaklaştırma planı, kesinlikle hıyanettir, ihanettir, dalalettir ve felakettir.

Hem de zillet ve meskenettir.

Zira Kur’an, inandığımız, bağlı bulunduğumuz yüce kitabımız bize şunu diyor.

“Nur” suresinin 63. ayetinin son bölümü bize şöyle bir uyarı veriyor;

“Onun emrini çiğneyenler, ya başlarına bir fitnenin, bir belanın gelmesinden ya da elem verici bir azaba uğramaktan sakınsınlar ve korksunlar.”

Fitnelerin üst üste toplumun başına gelmesi, kesintisiz musibetler ve belaların var olması, toplumun günlük hayat akışları içerisine giren sıkıntıların başucu, toplumu dininden çevirmedir...

Toplumsal ahlaki çöküntülere sürüklenen, siyasi ve ekonomiksel çürümüşlüğe giren ülkeler veya toplumlar, hiçbir zaman anılan ayet-i celilenin tehdidinden kendini kurtaramazlar.

Toplumları helake götüren, hele hele coğrafyaları elinden alınan devletlerin, iki ana unsuru vardır.

1-Peygamberlerin getirdiklerine inanmayıp da inkârcılığa girme..

2-Allah’ın vermiş olduğu bol rızk ve varlık nimetlerini tanımayıp da şükür yerine küfre girme...

Şımarma, hakkı kaybetme, insanları hor görüp hakaret etme... Güçsüzlere zulmetme, güçlülerin yanında yer alma...

İnsanların varlığını ve sermayelerini fısk fücur ve küfür yolunda israf etme…

Servet ve zenginliğe güvenip de gururlanma…

Böyle bir yaşam tarzı toplumda olunca, o toplum kendi benliğini yitirmiş duruma düşer ...

Ve bir daha da kendini tezbetez toparlayamaz.

Hele hele bu ırkçılık marazı, Allah korusun en etken ruhi bunalımlardır.

Zira Allahû Teâla bize vaat etmiştir...

Allah’ın yoluna giren, Salih amel işleyen, sadece dinini İslam olarak bilenleri güçlü kılar..

Yerin hâkimiyetini onlara verir...

Allah’ın rızasını kazanırlar.

Ama tüm bunları bertaraf edip, görmezlikten gelme şımarıklığına giren veyahut batı dünyasından almış oldukları direktif ve talimatla topluma İslamiyet’i unutturup sadece Türkçülük taassubuyla, Kürtçülük taassubuyla, Arapçılık taassubuyla yola giren bir toplum, hiçbir zaman geleceğine ümit besleyemez.

Ayakta durma şansını yakalayamaz.

Zira bakınız, iki tane komşumuz var.

Biri Bulgaristan, diğeri Macaristan…

Müslüman inanan bir Bulgaristan, o dinini inancını yitirince sadece kuru bir Türkçülük taassubuna sarılmış ve Türklüğünü de yitirmiş, İslam’ı da kaybetmiş ve sadece Bulgar olarak kalmışlar.

Keza Macaristan.

Müslümanlığı kaybettikleri gibi yalnızca bir Macar ırkı kaldı, Müslüman olmamakla beraber Türklüğü de yitirdi.

Tarih boyunca İslam’dan uzaklaşma tarzını tercih eden hiçbir millet payidar olamamıştır.

Kendini toparlayamamıştır.

Boşuna kimse “havanda su dövmesin.”

Geçmişe yönelik gerçek tarihini okusun.

Ona göre de öğrendiklerine sahip çıksın.

Aksi takdirde tarihte yaşanmış olan iğrençlikler ve Devlet-i Âliye-yi Osmaniye’yi yok eden temel etkenlerin boyunduruğu altına girer...

İslamiyet’i yitirmiş olduğu gibi Türklük de, Kürtlük de, Araplık da onlarda artık aranmaz!..

Olsa olsa birer tane uşak, amil, yani piyon ve paşa da olsa maşa olur.

Yusuf Kaplan’ın dediği gibi;

“Türkiye’nin istiklal ve istikbal mücadelesi asıl şimdi başlıyor...

Dünyanın tam da İslâm’a şiddetle ihtiyaç duyduğu, salgını bile İslâm’ın temizlik anlayışı ve korunma yöntemleriyle yenmeye çalıştığı bir zaman diliminde, Türkiye’nin, toplumun İslâm’ı terk ediyor olması, ürperticidir insanlığın geleceği adına.

Bu toplumun yeniden Müslümanlaşması, adalet, hak-hukuk, helâl haram ölçüleri gibi İslâmî ilkeler ışığında yeniden inşa edilmesi gerekiyor.

Eğitimin, kültürün, sanatın, medyanın sömürgeci, mankurtlaştırıcı bir zihniyetle adeta toplumu yok etmek için savaştığı bir ortamda toplum, genç kuşaklar İslâm’ı terk etmeyecekler de ne yapacaklar!

Acil önlemler alınması şart. Türkiye’nin istiklal ve istikbal mücadelesi tehlikelide!”

En derin saygı ve sevgilerimle...