UYUŞTURUCU BARONLARI İLE FUHUŞ SEKTÖRÜNÜN VARLIĞI!!? (II)

Sevgili okurlar..

Dün sizinle yaptığımız sohbette ele aldığımız mevzular..

Ki yazı başlığında da ifade edildiği gibi..

Bu minvaldeki kanayan, kangrenleşen sorunların ardı arkası kesilmiyor..

Ve her gün biraz daha “azgınlaşarak” yayılıyor...

Toplum ise; “değer erozyonuyla” benlik kaybı yaşar halde...

Öfkeli..

Şaşkın..

Ve çaresizlik...

Çünkü “sebep-sonuç” ilişkisinde ana etken; “mevcut müesses nizamın” bizatihi kendisidir..

Ortaya koyduğu varlık ve uyguladığı sistemdir!..

Halk deyimiyle; “kötülüklerin” anası gibi…

Sistem günümüze özgü değil..

1,5 asırlık ömre sahip...

Özü itibariyle bu sistemin neresinden tutarsanız tutun, elinizde kalıyor..

Çünkü çürümüşlük o biçim.

Çünkü kokuşmuşluk o biçim.

Çünkü hayâsızlık apayrı bir halde ilerliyor…

Her şey; “tabiatın” zıttı noktasında yürüyor..

Hani diyorlar ya;

“Güvendiğimiz dağlara kar yağdı.”

Eğer kar, o dağların yüksekliğine ulaştıysa, demek ki yapılacak bir şey kalmadı..

Artık kış gelmiştir...

Tabi bunu mecazi anlamda söylüyoruz..

Ülkemizin hal-i vaziyeti de aynen bu minvalde seyrediyor..

Sisteme güvendik, ama hal-i durum göründüğü gibi perişanlık!...

Ülkemizdeki olayların günlük hayat akışları; aslında tüm bu anlattıklarımızı deşifre ediyor..

Hal-i durum ortada...

Siyasilerimiz, çözüm üretici değil..

İşleri güçleri birbirlerine laf atsınlar...

Birbirlerini karalasınlar...

Küçük düşürücü ithamlarda bulunulsun..

Kavram kargaşası içerisinde; “kör dövüş” olsun..

Ama hep aldatılan halk olmuştur..

Diyeceksiniz ki, millet eski millet değil...

Siyaset, ne yaparsa yapsın, beyhudedir.

Çünkü, millet her şeyi görüyor ve anlamıştır..

Ancak, Milletin elini kolunu bağlayan ise hukuka dayalı olmayan, tam manasıyla hukuk dışı mevcut yasalar zinciridir...

Bu yasalar, keyfiliğe dayalıdır...

Hedef, siyasi iktidarların ömrünü uzatmaya yöneliktir...

Ve bu durum, ne yazık ki anayasal bir salahiyet almıştır.

Dokunulmazlığı vardır.

Kimse dokunamaz.

Biz bunları eleştiri mahiyetinde, toplumumuzu aydınlatmak üzere yıllardan beri yazıyoruz, çiziyoruz, söylüyoruz, anlatıyoruz.

Siz değerli okurlarımız elbette ki bu anlamdaki söylediklerimizi destekliyorsunuz.

Biz de her zaman sizin desteklerinize layık olmaya çalışıyoruz.

Zira kimseye iftira atmıyoruz.

Tenezzül de etmiyoruz.

“Mert olan yalan söylemez” düsturuyla, hep gerçekleri dile getiriyoruz...

Ve olup-biteni tüm çıplaklığıyla kamuoyu önüne seriyoruz.

Yorum ve takdiri ahaliye bırakıyoruz..

***

Sevgili okurlar..

Yaşanan tablo karşısında, gerçekten insan olup-bitene içerleniyor, üzülüyor, dertler dünyasına giriyor...

Çünkü hadiseler kahredici..

Şöyle, günlük yazılı medyanın sayfalarına baktığınızda, hele hele görsel medyanın ekranlarına bakıldığında, insan hayıflanıyor, ar edip utanıyor...

Öylesine diziler yayınlanıyor ki akla ziyan..

Öylesine ahlaksızlıklar ekrana taşınıyor ki fütursuzca..

Bırakın bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayı veyahut Türk olur, Kürt olur, Arap olur, Acem olur, ne olursa olsun, insan, insanlığından utanır oluyor..

Hangi aile hele ki genç çağda evlenen hangi gençler, tutarlı bir hal içerisinde, yuva kurup da uzun ömürlü yaşama şansını yakalayabiliyor ki?

Nerdeee?...

Kaçta kaçı?

Çünkü ailenin “dibine dinamit” konulmuş...

Her evde o dinamit var..

Ki temel unsur, herkes ekranlarda izliyor...

Diziler, aile bölünmüşlüğünü körüklüyor..

Gece yarısına kadar porno filmlerinden tutun da, fuhuş ve uyuşturucu sektörünün propagandasına kadar, “ahlaksızlık” akıyor...

Böylesi bir cenderenin içerisine düşmüş toplumun bireyleri veya aileleri, nasıl birliktelik sağlayabilirler?

Nasıl milli ruhu bünyesine alabilirler.

Nasıl tarihini, kültürünü, Müslüman bir ümmete intisabını düşünebilirler.

Buna cevap olarak “Heyhat!” demekten kendimizi alıkoyamıyoruz...

Lakin siyasetin kirli bir oluşum olduğunu, siyasetin zirvesinde çalışanlar dahi itiraf ederek dile getirmektedirler..

Yıkıcı ve çürümüşlüğü körükleyen siyasetin yüzlerce kitabı var...

Eğer olmasaydı…

Dürüst, namuslu, şerefli, inançlı, kültürlü, tarihine bağlı bir millet bu hale düşmezdi.

Millet inançlıdır.

İstikametini her an için korur.

Ama siyaset bu inancın altını üstüne getirmiştir.

Hem de en büyük silah olarak “batıl ve yanlış bir eğitim sistemini” dayatmasıdır..

Ki bu durum, her şeyi bitirmeye yeter de artar..

Bitirmiştir de zaten.

Hangi parti iktidara gelirse gelsin.

İllaki seçilmişlerin veyahut atanmışların varlığıyla oluşur.

Başka memleketten insanlar gelip bürokrasiyi yönetemez.

İllaki yönetenler bizleriz.

İnsanlarımızdır.

Bürokratlarımızdır.

Okumuşlarımızdır.

Kadın olsun, erkek olsun…

Ama bir türlü sadra şifa verici bir iş ve işlemde bulunulmuyor..

Arkasında müessir bir eser görünmüyor.

Her Allah’ın günü oldukça kötülüğe gidiyor.

Kan gövdeyi götürüyor.

Kavga, kargaşa, fuhuş, uyuşturucu, riba, faiz, terör.

Yahu tamam da bu memleketin kaderi, hep böyle mi olacak?

Böyle olmaması gerekir.

Eğer kaderde varsa kadere bir diyeceğimiz yok.

Ama “kaderde vardır” dediğimiz zaman, o zaman da şunu söylemiş oluruz.

“Ey Allahım! Sen neden bu kötü şeyleri kaderimize yazdın?”

Bu şekilde Allah’ı eleştirmeye mi çalışacağız?.

Haşaaa!...

Hayır.

Buna “Kesb-ül amel” denilir.

Yani yaptığının ürünüdür.

Ne iş yapmışsa o meydana gelir.

İyiyse iyidir, karşılığını iyilikle görür.

Kötüyse kötüdür, karşılığını kötülükle görür.

“Kaderimiz böyledir” deyip topu kadere atmak, kaderi suçlamak bize göre apayrı bir siyasi nifakın çıkış çaresidir.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Dünkü SÖZ Gazetesinin manşetinde görmüşsünüzdür.

Göbekten büyük puntolarla verilen haber.

Sizinle paylaşalım.

“MALİ YAPIYA 44 GÖZALTI”

“PKK’nın mali yapılanmasında yer alan, finans sağladıkları iddiasıyla aralarında iş insanının da bulunduğu 44 kişi gözaltına alındı. Diyarbakır Ticaret Sanayi Odası Başkan Yardımcısının da aralarında olduğu kişilerin sorgusuna başlandı.”

İşte o fotoğraflar.

Sevgili okurlar.

Buna gülelim mi, ağlayalım mı?

Adam, karakteristik olarak o kadar kirli tıynetli bir varlık ki onu ayakta tutan kurnazlığıyla kendini kurtarmış oluyor.

Yani pozisyon değiştiriyor.

Kurttur ama kuzu postu giyiyor.

İşini yürütüyor.

Ama zamanı gelince “tak” diye suçüstü yakalanıyor.

Hiçbir şey de diyemez.

Peki, bu tür haller mevcut müesses nizamın ürünü değil midir?

Mevcut milli eğitimin ürünü değil midir?

Kimi suçlayacaksın?

Bu habere ait gazetenin ara başlıkları…

“HAKSIZ KAZANÇ İDDİASI

Haklarında gözaltı kararı verilen şüphelilerin 31 Mart 2019’daki yerel seçimler sonrasında Diyarbakır Büyükşehir ile alt kademe merkez ilçe belediyelerindeki bazı ihalelerde usulsüzlük yaparak buradan elde edilen haksız kazancın bir kısmını terör örgütüne finanse olarak aktardıkları ileri sürüldü.”

Bakın ikinci ara başlık.                    

“Terör ve istihbarat şubesinin iki yıldan beri teknik ve fiziki takip yaparak yürüttüğü çalışmalar sonucunda önemli delillere ulaşıldığı kaydedildi. Gözaltı kararı verilen isimler arasında Ticaret Sanayi Odası Başkan Yardımcısı, bazı işadamı ve müteahhitlerin de bulunduğu öğrenildi.”

Biz bunların kimler olduklarını biliyoruz.

İsimlerini deşifre etmeye de gerek duymadığımız için, Arapların dediği gibi “H’alli mestura” bırakın her şey kapalı kalsın diye biz de burada kısa kesiyoruz.

Ancak şu soru akla geliyor.

Peki, böylesine zincirleme ayıplar kimin ayıbı?

Biz de diyoruz ki bu ayıp yukarıda söylediğimiz gibi; mevcut müesses nizamın, yani sistemin ürünleridir.

Siyaset, siyaset erbabı buna ne kadar göz yumarsa yumsun kendini kurtaramaz.

Düştükçe boşluğa düşer.

Zira bu yapı, millete karşı inandırıcı değildir.

İkinci bir habere bakalım.

“BOMBALI TUZAK”

“Bursa’nın Osmangazi ilçesinde İnfaz Koruma Memurlarını taşıyan otobüse EYP’li saldırı düzenlendi. Saldırıda Cengiz Yiğit, şehit oldu Ruhan Erdem, Osman Avcıbaş, İbrahim Tanır, Sadık Özkul ve ismi öğrenilemeyen 3 kişi daha yaralandı.”

Evet, bu hal ne hal?

Biz de tabii işin içinden çıkamadığımız için soruyoruz.

Ama bir türlü cevap da bulamıyoruz.

Allah encamımızı hayreyleye.

En derin saygı ve sevgilerimle.

HAYIRLI CUMALAR.