Görüş Bildir

EÛZÜ BİLLAHİ MİNEŞŞEYTANİ VESSİYÂSE! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız ifadenin gölgesinde, bugün de aynı minvalde hasbi hal edeceğiz...

Bize göre günümüzdeki siyaset, “milli iradeyi” temsil eden bir siyaset olarak, görülmemelidir...

Zıttı bir istikamettedir..

Zira “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak, tüm çıplaklığıyla her şeyi daha net olarak görebiliriz...

Hal-i alem orta yerde cereyan ediyor..

Avrupa’dan ithal edilmiş bir siyaset söz konusudur..

Yani, güdümlü bir siyaset...

İslam ülkeleri, demokrasi adı altında bu siyasetle yönetilemediği gibi ülkelere de “istikrarlı” bir adım attırmamıştır..

Zaten, bir yere de götüremez.

Yakın tarihimizde olup-bitenler “bunu açıkça” deşifre etmektedir..

Şöyle ki..

Son yüzyıl içerisinde..

Ki bunu, yüz yirmi yıla da yayabiliriz..

Hiç bir şekilde, milli ve yerli olmayan bir siyaset hep hakim olmuştur...

Malum, İttihat Terakki’nin getirdiği siyaset, koskocaman bir Devlet-i Âliye’yi Osmaniye’yi de tar-ü mar etti..

31 Mart hadisesi...

Daha da gerilere gidersek, Tanzimat Fermanı başlangıcından günümüze dek, “siyaset” değişik versiyonlarla kendini idame etmişse de; hep güdümlü olmuştur..

Kamu vicdanına hitap edebilecek bir siyaset olmamıştır.

Tam tersine kamu vicdanını tazip etmiştir, elem vermiştir, rahatsız etmiştir.

Zira kan, kavga, kargaşa ve terörden başka da bir şey vermemiştir…

Toplumun alın terinden akan vergilerle devletin bütçesi ne yazık ki hep güdümlü siyasetin ürettiği; “olumsuz yapılara” harcanmıştır...

Bu itibarla gerçekleşen siyaset, “milli ve yerli” siyaset olmamıştır...

Gelen-giden, ister muhafazakâr partiler olsun, ister liberal veya sosyalist partiler olsun, hangisi olursa olsun, sağlam ve somut bir veriyle, kendilerini topluma kabul ettirememişlerdir..

Hep ama hep dış etkenlerin nam-ı hesabına, var olmaya çalışmışlardır...

Onun için de, sürekli “darbelere, muhtıralara, post modern” anlayışların müdahalesine ülke ve millet olarak maruz kalınmıştır...

Bakınız, son bir haftadan beri karşımıza çıkan AK Parti’nin içindeki kavga....

AK Parti içindeki medyaya düşmüş ve nerdeyse televizyonlardaki açık oturumların en sıcak gündem maddesi haline gelmiştir...

Bülent Arınç’ın açıklamaları, İhsan Arslan’ın da kaleme aldığı iki kitap, konuşuluyor...

Yanlış anlaşılmasın.

Bu üçlü-dörtlü kavga, hem de partinin kilit noktadaki kavgası, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin siyasete dair şu vecizeli ve anlamlı ifadelerini hatırlatıyor...

Evet, “Bediüzzaman Diyor ki”

“Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır.

Aç canavara karşı tahabbüb (sevgi ve bağlılık) merhametini değil, tam tersine o canavarın iştihasını açar.

Hem de döner, diş ve tırnağının kirasını da ister.

***

Üstat Hazretleri “siyasetin” işleyişiyle alakalı olarak ta şunu söylüyor...

Diyor ki;

“Güdümlü siyaset, devletin çark ve dolaplarını ters döndürür.”

Yıllardan beri, uygulanan ve zemin bulan bu yanlış siyasetendir ki, Türkiye darbeler ülkeseli olarak hep anılmaktadır...

Ülke, 10 yılda bir kendini darbelerden kurtaramamıştır.

27 Nisan 1960’dan tutun da, 15 Temmuz 2016 tarihindeki başarısız kanlı darbe teşebbüsüne kadar.

Yine de Allah’a şükürler olsun ki bunca dökülen kanlara rağmen başarılı olamadılar ...

Bundan sonra da inşallah, başarılı olamayacaklardır.

Ama olayların gerçek yüzüne bakarsak, tüm bu kavgalar rant üzerine dönen siyasetin sonucu olarak  görüyoruz..

***

Bir kez daha Üstad’a kulak veriyoruz...

“Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef'âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyet’e girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt'aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehalet edecekler…”

Şu vecizeli ifadeye bakar mısınız sevgili dostlar?

Sair dinlerin mensuplarının İslamiyet’e dehalet etmesini bırakın, tam tersine İslamiyet’in malı olan nice gençliğimizi, evlatlarımızı bizden çalarak kendi kirli politika ve ideolojilerine hayran bırakmışlardır.

Yerli ve milli olmayıp ithal malı olan bir siyaset, canavar gibi kendi çarkını döndürüyor...

Aynı zamanda, birbirine en yakın olan siyasetçileri de birbirine hasım ediyor..

Yani “fitne” üretiyor...

Tıpkı bugün AK Partinin içine düştüğü durum gibi...

Bülent Arınç’ın söylemleri kamu vicdanını çok rahatsız etmiştir.

Müslüman ve muhafazakârlığı hiç kimseye bırakmayan bu insan, yıllar yılı “PKK, benim arka bahçemdir” diyen ve nice gencecik Yasin Börü’lerin katline girenleri nasıl olur da savunuyor ve suçsuz olarak görüyor?..

Medyanın önünde, “Devletin zalim ve yanlış yolda olduğu” beyanında bulunuyor..

Demek ki Arınç’ın bugüne kadar yaptığı siyaset, tümüyle menfaat ve çıkar üzerineymiş.

Hem de kuzu postuna bürünerek bunu yapmıştır...

Seçmeni ve kendisine gönül verenleri, aldatmıştır...

Yine Bediüzzaman diyor ki;

“Zulmün başına adalet külahı geçirilmiş, hıyanet hamiyet libasını giymiş, cihada bağyi ismi takılmış, esarete hürriyet namı verilmiş, zıtlar suretlerini mübadele etmiştir (değiştirmiştir).”

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

İhsan Arslan’ın yazdığı kitapta yer alan bazı fotoğraflar, her şeyi anlatıyor.

Partinin içindeki insanlar nasıl birbirine düşürülmüş doğrusu hala aklım almıyor.

Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan arasında sofraya oturan İhsan Arslan, bugün neleri söylemiyor ki?

Eski dostluk nasıl olur da tersyüz edilip saklı olan her şeyi deşifre ediyor?

Demek anlaşılan budur ki milleti kurtarmak için değil, kendi varlıklarını millete yutturmak için yapılan bir harekettir ve nihayetinde o da sonuç vermedi.

Zira Bediüzzaman şöyle diyor;

İslam libasına kendini büründüren ama hal ve etvarı hiç de İslamiyet’e uymayan bazı siyasiler, yanlış ve inatlı yollara girerek, kendini zaten ele veriyorlar. “

Sağ olsun Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bunlara gerekli cevabı veriyor...

Daha kapsamlı bir hesap sormayı da, düşünüyor diye inanıyorum.

Bunu da teessüf ve teellüm ile size beyan ediyorum ki; ecnebilerin bir kısmı nasıl kıymetli malımızı ve vatanımızı bizden aldılar, onun yerine çürük bir mal verdiler...

“Siyaseti de böyle.?”

Vesselam.

Hayırlı Cumalar.

En derin saygı ve sevgilerimle...

 

 


Bu Makale 1457 kere okunmuştur.