İSTANBUL SÖZLEŞMESİ İNSANLIĞA KARŞI KURULAN BİR TUZAKTIR!?

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız ifade; bize yakın tarihimizde olup bitenlerin ve işlerin milli iradeye karşı ne kadar tersyüz edilerek enjekte edildiği halini anlatıyor.

Millet, bu sözleşmeye ayak uydurursa ki uymak zorunda bırakılmıştır.

Çünkü yasallaştı, kanunlaştı...

Bu durum pek tabi ki dünkü başlığı bize tekrarlatmaktadır.

“BU MUAMMA KAPALI SİSTEM TÜRKİYE’Yİ NEREYE GÖTÜRÜYOR?”

Hatta “Dünyayı nereye götürüyor?” demek gerekir.

Açık ve net olarak diyebiliriz ki hem de AK Parti döneminde oluşa gelen bu sözleşme, hiçbir şekilde milli değildir.

Olmamıştır ve olamaz da.

Zira bu sözleşme A’dan Z’ye kadar milli iradeye yönelik, “suikastlar, komplolar” içermektedir...

Hiç bir maddesi milli iradeye hizmet etmiyor..

Bilakis Bolşevizm ve Komünizme, ahlaksızlığa hizmet etmektedir..

Vatan bütünlüğünün, milli birlik ve beraberliğin çözülmesine, dağılmasına, bölünüp-parçalanmasına hizmet etmektedir...

Bir tuzaktır ve komplo teorisidir.

Batı dünyasının Türkiye’yi nasıl tuzağa düşürdüğünün de bir ölçüde göstergesidir.

Yaşanan hal, der demez insana Ziya Paşa’nın şiirlerinden şu mısraları hatırlatmaktadır...

 “Ehli sıdk u istikamet asırda görmez sürur

Ol sebepten söylemiş bu beyti bir sahip şuur

Derde uğrar kim sadakat etse elbet devlete

İstikamet mahz-ı cinnettir bu mülk u millete”

Ziya Paşa’nın bu her iki mısraından anlaşıldığı üzere bu sözleşmeye uyan milletin bireyleri veyahut toplumsal hal ve hareket, artık sadakat ve istikameti unutur...

Toplumsal bir çürüme oluşuyor..

Ki, istikamet dengesini kaybeden bir toplum, çobansız sürü halini alır..

O sürü de dağılır..

Kurta, çakala, yırtıcı hayvanlara yem olur..

Bakınız, şiirde “İstikamet mahz-ı cinnettir bu mülk u millete” diyor..

Millet bunu, derinden derine düşünecek.

Çünkü, kendi mülkümüze ve milletimize yapılabilecek en büyük sapıklık budur..

Bu itibarla, bu sözleşmenin rotasında bu millet çok uzun bir süre istikametini, doğru bir eksende götüremez..

Çünkü, “değerlerini” unutan bir toplum haline gelir..

Ki böylesi bir süreçte herhangi bir kimse istikamet, dürüstlük ve sadakatle yaşamaya çalışsa toplumdan horlanır ve alay konusu haline gelir...

Bakınız bu noktada da Ziya Paşa’nın şöyle bir mısraı var..

 “Kalmadı İslam için bir yerde aram u huzur

Kapladı mülkü serapa leşker-i zulm-u şürur”

Yani İslam için bir huzur kalmadı, zulüm ve şer güçleri ülkenin her tarafını kaplamış durumda.

Cümleyi tersyüz edersek şöyle denmelidir.

Şer ve zulüm güçleri ülkeye hükümran olursa, İslam’ın artık o ülkede yaşama çaresi yoktur.

Ziya Paşa devamla şöyle diyor;

“Geçdi nâ-ehil ellere hayfa zaman her umûr  (Ehliyetsiz kişilerin eline geçti önemli haller)

Bir kişi yapsa bini yıkmak içün itmekde zor

(Bir kişi yapıcı olursa, bin kişi o yapıcılığı inkâr etmekle ona iftira ederler ve yalan söylerler.)”

***

Sevgili okurlar..

Türkiye, İslam dünyasının liderliğine aday olma haliyle beraber, ne yazık ki batı emperyalizminin köleliği uğruna batıyı taklit etmekten kendini kurtaramıyor.

Bu itibarla şair diyor ki;

“Taklit için aslını unutma, milliyetini hakir tutma (hor görme)”

Sonuç itibariyle, bizim yegâne kurtuluş çaremiz; İslam’ın gerçek ahlakına sarılıp, batı dünyasını taklit yerine Kur’an’ımızın asaletiyle kendimizi donatmalıyız..

Taklitçilikten vazgeçip, aslımıza yönelmemiz gerekir.

Akif ne diyor;

“Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar;

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”

***

Sevgili dostlar...

İstanbul Sözleşmesini çürüten, İslam’ın gerçek asaletini hatırlatan, ülkemizin ana tarihini anlatan gerçek âlimler bugün başını kaldırıp bize baksalar, inanın ki bizi evlatlıktan azlederler.

Ve döner yüzümüze lanet okurlar.

Akif böyle diyorsa, Bediüzzaman Hazretleri de her zaman söylediğimiz gibi bu yazımızda yine sizinle paylaşalım.

Der ki..

“Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz.

Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor.

Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor.

Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum.

Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum.

Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum.

Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki Bolşevikler olsun.

Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir.

Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim.”

* * *

Demek ki,  bundan yüz yıl önce Türkiye’de böyle ahvaller yaşanmış ve büyük din adamlarının, uyarma babında millete seslenerek; “özünüze, asaletinize” dönün demeleri, boşuna değil...

Rastgele bir sesleniş ve uyarı değil.

Ki bugün tüm bu olup bitenleri bize anlatan, tarihsel bir yıkımın eşiğinde olduğumuzu söyleyen; “İstanbul Sözleşmesi”  her şeyi anlatmaya yeter de artar bile.

Tek kelimeyle dünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız ifadeyi burada tekrarlayıp sizi Allah’a emanet ediyoruz.

“BU MUAMMA KAPALI SİSTEM TÜRKİYE’Yİ NEREYE GÖTÜRÜYOR?”

En derin saygı ve sevgilerimle.