İSTİBDAT TAHAKKÜMDÜR, KEYFİ MUAMELEDİR VE KUVVETLİNİN YANINDADIR! (III)

Evet, sevgili dostlar.

“İSTİBDAT TAHAKKÜMDÜR, KEYFİ MUAMELEDİR VE KUVVETLİNİN YANINDADIR” başlıklı yazı serimize bugün de devam ediyoruz.

Zira bu başlık, çok önemli ve çok kapsamlı manaları bünyesinde taşımaktadır...

Onun içinde, bu başlık altında sohbetlerimize bir süre devam edeceğiz..

Dedik ya; “İstibdat tahakkümdür, zulümdür, keyfi muameledir...”

Peki neden?..

Çünkü, insanlık dışı bir yaşam tarzı söz konusudur...

Toplumlara medeniyet yerine “vahşeti” yaşatan, yaşattıran, kazandıran ve kabul ettiren; bir anlayışı barındırmaktadır...

Ne insani, ne vicdani ve ne de rahmanidir?..

Hiç kuşkusuz ki, bizim medeniyetimiz, İslam medeniyetidir..

Zira, Kur’anın hükümlerine dayanıyor.

Ama gerçek, manada İslam medeniyetini yaşamak ve yaşatmakla, ancak başarılı olunabilinir?..

***

Ki, Şeriat-ı garrayı Ahmediye’nin ana ilke ve prensipleri altında yaşar, İslam medeniyeti!..

Bu kural ve ilkeler, o olmadığı takdirde zaten medeniyet sayılamaz.

Olsa olsa kelimenin başındaki “mim” harfi atılır; “deniyet” olur..

Yani alçalış kimliğini alır!!.

Deniyet, toplumları yozlaştırmaya götürür.

Denir ya, “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak, hal-i âlem meydanda...

Nerdeyse yüz-yüz elli yıldan beri süre gelen Türkiye’nin içinde bulunduğu bunalım, bunu “açıkça” çığlık çığlığa bize haykırıyor..

İşte toplumsal çürümüşlük..

Toplum büyük bir ruhi dengesizlik içerisinde kıvranıp duruyor...

Sosyal uyuşmazlık..

İnanç yoksunluğu..

Dini değerlere karşı, saygısızca tutum..

Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, suiistimal, zina, fuhuş..

Enva-i fitne, fesat ve küfür...

Halk deyimiyle insani ve ahlaki erozyonu oluşturan olumsuzlukların bini bir para misali, yaşanıyor...

Elbette ki, bunların hepsi İslam medeniyeti dışında olan “mimsiz” bir medeniyetin ürünüdür...

Bugün toplumların ekseriyeti kendini bu “istibdat” yıkımına mahkum etmiş durumdadır..

Hep ifade ediyorum..

Milletleri ve devleti payidar eden; İslam medeniyetidir..

Pek tabi ki, bu medeniyeti ter-ü taze tutan da, toplumların milli iradesidir...

O iradenin paralelinde yürüyen rejimlerdir, devlet yönetimleridir...

***

Ne yazık ki, ülkemiz ne İslam medeniyeti paralelinde yürüyor ve ne de, milli iradenin ortaya koyduğu “milli ve yerli” felsefenin, rotasında yürüyor..

İstikamet farklı...

Mevcut anayasamızın ve yasalarımızın gölgesinde ortaya konulan; “milli irade” ne hazindir ki milli değildir.

Keza ortada kabul gören, söz sahibi edilen bir irade de yok!...

Nitekim, ülke ve millet olarak İstibdada dayalı 1924’ten günümüze dek darbeci anayasaların gölgesinde yaşaya gelen; bir hal-i durumumuz söz konusu!...

Elbette ki bu hal, eninde sonunda geç de olsa zeval bulacaktır...

Ama kendisi zeval bulmadan bize göre milletin varlığına zeval gelecek gibi gözüküyor..

Ki o da milletin zeval bulmasıyla, zail olup gidecektir.

Toplumsal olarak, inanan bir ümmet olarak düşüncemiz şudur ki her şeyin başı “emr-i maruf, nehy-i münkerdir...”

Yani topluma yarar getiren ne ise onu yaşatmak, toplumu onunla ayakta tutmaktır.

Zarar veren her ne ise, öncelikle ve özellikle yasaklanmalı, toplumun içerisinde ayıklanıp, temizlenmelidir..

Eğer ki bunlar, toplum içerisinde sağlanıp, temin edilirse işte o zaman; “medeniyet” kimliğini kazanmış olur?

Ki bu medeniyet, istibdadı kabul etmez, rıza göstermez, cevaz vermez!...

Zira bunun bünyesinde yatan Sünnetullahtır ve Resulullah (S.A.V)’in sünnet-i seniyyesidir..

Ki toplumların uzun ömürlü yaşayabilmesi için önce “Def-i mazarrat” yani zararlı şeyleri toplumdan defedip, söküp atmak, sonra, “Celb-i menafi” yani yararlı olan şeyleri de topluma getirip yaşatmak.

İşte adli ilahi bu.

Gerçek rejim bu..

Gerçek demokrasi bu...

Gerçek hukuk bu..

Gerçek adalet bu...

Gerçek insan hakları bu..

Ve bu gerçeklerin hepsi de devletin bünyesinde uygulanmaya ve yaşatılması gerekir...

***

Hep ifade ediyorum.. Ve etmeye de devam edeceğim...

CHP’nin anlayışı paralelinde devlet hiçbir zaman devlet olamaz, sistem ise hiç adil bir sistem olamaz...

Olsa olsa dalalet olur, sefalet olur, alçalış olur!.

Tek kelimeyle yozlaşmadır ve yozlaştırma olur.

Zulümdür, tahakkümdür.

İstibdattır, mezalimdir.

Zira CHP’nin kuruluş amacı da; demokrasi falan da değil.

Dayatmacı bir rejimin “Kemalizm ve Sekülarizm” adı altında milleti dinden uzaklaştırıp, devletle milleti karşı karşıya getirip fitne ve fesat unsurlarını yaşatmaktır.

Her zaman söylüyoruz.

Türkiye’nin arkasına bakıp, yakın tarihini gözden geçirmelidir.

Zira bu tarih, bu millete hep yalan söylemiştir.

Gerçekleri tersyüz etmiştir.

Oynanan oyunlar, oluşan hile ve mekirler tümüyle yerli ve batılın tezgahıdır...

Yahudilerin künye değiştirerek, isim değiştirerek, Türkleşme adına yola çıkıp Türk milletini kurtarıcılıkla, sahte kahramanların varlığıyla, morfinleştirip iş başına geçme halleridir...

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bu söylediklerimiz tamamıyla mesnetlidir, dayanaklıdır.

Toplum eğer tahakkümden, zulümden, küfürden, istibdattan kendini kurtarıp gerçek manada huzur, mutluluk, barış, ekonomiksel zenginlik gibi hallerle tanışıp yaşamak istiyorsa, “özümüzü, milliliğimizi ve yerliliğimizi” öne çıkarmalıyız!...

Onunla hemhal olmalıyız...

Yoksa, bugüne kadar yakın tarihimizde bize gösterilen ve bizi morfinleyen CHP’nin anlayışı paralelindeki müesses nizam, millet ile devletin “barışık” olmasını sağlayamayacağı gibi; bir araya gelmesi de beklenilemez!...

Vaziyet, hayalden öteye gitmez!...

Ve millet, dün olduğu gibi bugün de, nifak tohumlarıyla karşı karşıya kalmaya mahkum bırakılacaktır...

Çünkü CHP anlayışı hep “darbecilik” üzerine kurguludur...

Zira aziz milletimiz, inançlı ve şerefli bir millet olma hasebiyle az-çok hala morfinleştirilmeyen zeki insanlarımız var.

Aklı başında, imanıyla yaşayan toplumda büyük bir kesim mevcuttur.

CHP’nin neye hizmet ettiğini, kimin adına çalıştığını çok iyi biliyor..

İşte tarihten kısa bir örnek..

İttihat Terakki partisinin müstevli İngilizleri İstanbul’a çağırıp, İstanbul’u ellerine teslim ettikten sonra Osmanlının yıkılması..

Ardından, “Cumhuriyet” adını taşıyan bir rejimin kurulması...

Ve 1924’te Hilafet-i İslaminin lağvedilmesi..

1932’de da Anayasaya “laiklik” kavramının getirilmesi...

Silsile misali gelişen İttihat Terakki Partisinin mirasçısı CHP’nin bu anlayışı   toplumu derinden derine morfinleştirerek, yanlış ve batıl, uyduruk sloganlarla ülkeyi ve toplumu ele geçirmeye çalıştı...

Nitekim bu anlayışın temele adan da, dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı baş mürahhası Lord Curzon’dur...

Onun direktif ve talimatları doğrultusunda; herşey planlanıp, hayata geçirildi...

CHP’nin Milletvekili listesini hazırlayın kişidir Gurzon..

Hilafet-i İslimiye’nin ilgasından sonra şu talimatı vardı...

“Mutlak bir dinsizlikle toplumu tanıştıracaksınız, aksi halde elinizde olan coğrafyayı da oluruz” dedi..

Böylece istiklal savaşında kahraman milletimizin büyük mücadelesi sonucunda kazanılan zaferler, daha sonra “masada” hezimetler olarak, geri döndü...

Her ne kadar “Yunanlıları denize döktük” gibi bir inanç söz konusuysa da, ki millet bu şekilde inanmış.

Ama her nedense denize döktüğümüz o düşman, 12 ada onlara bırakıldı!.

Onların bütün gayriahlaki insanlık şeref ve haysiyetine yakışmayan sefil ve rezil antidemokratik, hukuk dışı yasalar, bize uygulanır oldu...

Mesela başta kadının hali...

Kadın bugün toplumumuzun içinde ne yazık ki; “cinsel obje” olarak öne sürülerek, en büyük fitne unsuru haline getirildi?

Kadın, toplumun en değerli varlığı iken, değer kaybına uğratıldı..

Ne yazık ki kendi kisvesinden, yuvasından, ocağından sıyrılıp piyasaya bütün kadınlık şeref ve haysiyetine yakışmayan bir libas giydirilerek, denize döktüğümüz Yunanlı kadınların halini yaşamaktadır...

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Yüce İslam Peygamberi bir hadis-i şeriflerinde şöyle ifade ediyor;

“Ahir-i zaman fitnesinde en büyük dehşetli rol oynayan taife-i nisaiye (kadın kısmıdır).”

Yani kadının fitnesi olduğu hadisin rivayetlerinden böyle anlaşılıyor.

Eski zamanlarda “amazonlar” namında gayet silahşor kadınlardan mürekkep bir kısım askeriye olarak harika harpler yaptıkları naklediliyor.

Aynen öyle de..

Ama bu zamanda “zındıka” ve “dalalet” uygulamaları İslamiyet’e karşı büyük manevi muharebesinde nefs-i emarenin planıyla, şeytan kumandasında verilen fırkalardan en dehşetlisi yarı çıplak hanımlardır ki açık bacağıyla, dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar.

Gençleri bu şekilde yoldan çıkarıp sapıklaştırıyorlar.

İşte bunlar, tamamıyla yüz yıldan beri mevcut anayasa ve yasaların gölgesinde yapıla gelmiş olumsuzluklardır..

Hükmen ve fiilen antidemokratiktir, hukuk dışıdır.

Her ne kadar gelen giden muhafazakâr iktidarlar varsa da...

Heyhat...

Herkes hala CHP’nin projelerini uyguluyor.

İşte bu istibdattır, tahakkümdür, zulümdür, antidemokratik hallerdir.

***

Sevgili okurlar..

Saygılarımızı sunmak üzere sohbetimizi burada sonlandırıyoruz.

Ancak, Yeni Akit Gazetesinin yazarlarından deneyimli kalem sahibi Abdurrahman Dilipak’la sizi baş başa bırakmak istiyorum..

 Çünkü, dünkü “YALAN RÜZGARI” başlıklı yazısı, hayli değer ve anlam içermesinden dolayı, sizlerle aktarmak istiyorum..

***

“CHP bugün HDP ile kol kola, DHKP-C ile yakın, hem de ulusalcı. ‘Baba katiliyle baban bir safta’.. Devlete kastedenlerle Devletçiler bir arada. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu. Devletçilikten de vazgeçmezler, devlet düşmanlarından da. Dün Türkeş’i tabutlukta yatıranlar kendileri değil mi idi.

 Daha önce de Hitler ve Musolini ile kol kolaydılar. Kafatası ölçmeye kadar vardırmışlardı işi. Kemalist Ulusçuluğunun fikir babası nasıl oluyorsa Kod adı Tekin Alp olan Moiz Kohen’di. Türkçeyi Agop Dilaçar’dan öğrenecektik. Ergenekon’un avukatlığında CHP ve MHP birlikte değil mi idi.

CHP’nin ulusalcılığı ile MHP’nin milliyetçiliği aynı şey mi idi! “Dün dündür, bugün bugün” değil mi! Çıkarlar gerektiğinden ilkeler helvadan puta dönüşüyordu, yenmek için! CHP Ergenekoncu mu, FETÖ’cü mü? Niye, ikisi de olamaz mı? Şimdi oyun böyle oynanıyor, tavşana kaç, tazıya tut.

Mason karşıtı Adnan Oktar, Mason olabilir. BÇG tarikata karşı olabilir ama, Kalkancı Tarikatı gibi bir tarikat örgütleyebilir. SP’nin genel başkanının çocukları da, mevzu tarikat olunca o tarikatın Halifesi olabilir.

Yakışır da hani! Siz LGBT’ye karşı olabilirsiniz, ama bugün haham olduğunu söyleyen biri ve Travesti Sisi size tarikat örgütleyebilirler, hem de Beyoğlu’nda bir Gay Club’da.

Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.

Bunlar tamam da, bizimkiler nasıl bunların peşine takılıyor.

Sadece bizimkiler mi, bizim liberaller solcuların hali de bundan pek farklı değil, birileri birilerini işletiyor. Bir yalan rüzgârı insanları işte böyle savurup gidiyor. DAEŞ tekbir sesleri ile kardeşlerini katletmiyor mu?

PKK, YPG ne yapıyor!

Kafkaslarda Türk dünyası için mücadele ettikleri sananların birçoğu Ruzi Nazar’ın oyununa gelmediler mi. Birileri ağuyu bala karıştırıp altın tas içre sunuyor biz de içiyoruz.”

En derin saygı ve sevgilerimle.