KUR’AN’DAN BAŞKA ÇARE ARAMAK MI?! (V)

Sevgili okurlar…

Haftanın ilk günü, sohbet serimizin de beşinci faslını bugün icra ediyoruz... Ve diyoruz ki; beşeriyetin yegâne kurtuluş çaresi ve reçetesi, Kur’an-ı Kerim’dir... Huzuru, istikrarı, güveni, barışı, kardeşliği, birliği ve dirliği tesis edebilecek tek bir ilahi çaredir! Pek tabi ki maneviyatın da üstünlüğünü sağlayandır… Hem fani dünya için hem de ebedi dünya için kurtuluşa erdiren, ilahi bir nizamnamedir!

***

Kur’an-ı Kerim tüm müştemilatıyla, içerdiği tüm hükümler, yer alan tüm ayet-i kerimeler, beşeriyetin âli menfaatine yöneliktir. Zerre-i miskal, tek bir harf bile insanlığın aleyhine değildir... İşte bundan dolayıdır ki hem Kur’an-ı Kerim, hem de İslam âlimleri uyarmaktadır... Ey İslam âlemi, Ey Müslümanlar sakın ola Kur’an hükümlerine sırtınızı dönmeyin!

***

Eğer ki dönerseniz, eğer ki hükümlerini bünyede tutmaz ve yürürlüğe sokmaz iseniz bilin ki akıbetiniz meçhuldür.. Büyük bir uçuruma düşmektesiniz... Yani esfel-i safiline mahkum kalırsınız... Sen istediğin kadar kendi kendine lafızda kalarak, “ben Müslümanım” de ya da öyle görünmeye çalış… Bilesin ki nafiledir… Hiçbir şekilde hükmün yoktur!

***

Bu minvalde, Kur’an’dan birçok ayet örnek verebiliriz!.. En bariz örnek, bir önceki hafta buradan paylaşmış olduğumuz Nisa suresinin, 65. Ayeti!.. Ayet bir bütünlük içerisinde, çok düşündürücüdür! Açık, net ve kuşku götürmez bir gerçekle haykırıyor, uyarıyor, “Ey Müslüman kendine gel” diyor… İşte Ayet-i Kerimenin meali.

***

Ayet der ki;

“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”

***

İşte hakikat, işte sahih söylem! Başka da bir tutum, ifade ve beyan hiçbir şekilde beşerin inisiyatifinde değildir… Ki olamaz da... Çünkü Kur’an, insanlığı “imanın ve nurun” yoluna davet ediyor… İslam Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V)’in yoluna davet ediyor. Ve diyor ki; “Sen bu yola devam edersen kurtuluşa erersin. Eğer bu yola devam etmezsen, kendini boşlukta görmek zorundasın.” Yani, rotanı değiştirirsen, tabiri caizse kaygan zemine mahkûm kalırsın.

***

Sevgili okurlar…

Nitekim, Maide suresinin 44, 45 ve 47. Ayetlerinin hükümleri de bu minvalde açık ve net şekilde beşeriyeti ikaz ediyor… Evet, elimizde yüce ilahi kelam olan ve Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak inmiş bulunan, Kur’an-ı Kerim var iken. Ki bu Kur’an, insanları huzura, güvene ve istikrara dayalı dizayn etmek istiyor… Ki bu Kur’an, insanları doğru yola yönlendirmek, toplumları kaygan zeminden uzak tutmak için vardır… Ki bu Kur’an haramı bıraktırmak, helali tanıtmak ve onunla yaşamını sürdürmek isteyen insanlığın, nurlu kapısıdır…

***

Kur’an’ın ana çizgileri ve ana hususu; insanları kötülüklerden alıkoymak, kıyamet gününde de cehennem ateşinden uzak tutmak için var olmuş bir hükümler silsilesidir. Bu hükümler silsilesi elbette ki Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak inmiş olan Kur’an-ı Kerim’le kamildir... İnsanlık ancak ve ancak, Kur’an’la, Peygamber Efendimizin hadisleriyle hidayete erebilir... Aksi bir durum felakettir…

***

İşte bugünkü İslam dünyasının hal-i pür melali, “bu felaketin” yaşandığına dair delildir... İslam ülkeleri, Kur’an’a sırtını çevirmiştir… Dev ülkeler ve milletler iken, bugün her alanda cüceleşmişlerdir… Küçüldükçe küçülmüş! Siyonizm’e, emperyalizme boyun eğici duruma gelmiştir… Korkunç ve vahim şekilde; kurtuluşu da bu küfür dünyasından beklemektedir…

***

Hal-i âlem meydanda. Bir Osmanlı devleti ki 624 sene boyunca hükümran oldu yeryüzüne! Tümüyle Kur’an’ın gölgesinde bu hükümranlığını sağlayabilmiştir... Kur’an’a sımsıkı sarılarak bu başarıyı elde etmiştir. Ne zaman ki İslam ümmeti Kur’an hükümlerine sırtını döndü, Kur’an da onlara sırtını döndü, işte o zaman insanlık küçüldükçe küçüldü.

***

Mevcut hal hiç de iyi bir hal değil… Akıbet meçhulü gösteriyor… Duamız ve beklentimiz şudur ki böylesine bir halden Allah İslam ümmetini korusun, kollasın ve uzak tutsun. Hiç kuşkusuz ki İslam dünyası da gaflet ve dalalet uykusundan artık uyanmalıdır, “iman meşalesini” eline alıp, Kur’an’ın hükümlerini, Peygamber Efendimizin rehberliğinde, dirilişe sokmalıdır…

Demem o ki; Kur’an’ın içeriği ne ise İslam ümmeti kesinlikle onu tavizsiz ve firesiz şekilde bünyesinde tatbik etmelidir... Ona uymalıdır, onu yaşamalıdır. Kur’an’ın hükmü İslam toplumlarının içinde yürürlükte olması gerekir. Hem de kesintisiz yürürlükte olması gerekir. Aksi takdirde gösterilen çaba boşunadır.  Hal-i durum havanda su dövmenin ötesine gitmez!

En derin saygı ve sevgilerimle.