MİLLİ İRADE HAKİMİYETİ DİMDİK AYAKTADIR.. (VI)

Ne dedik, milli irade salt bir oy vermek, ya da seçme hakkını kullanmak, veyahut da siyasi yönetimi belirlemek değil!.. Milli irade yekûnuyla,  Selçukludan, Osmanlı’ya ve günümüze kadar, İslam şuurunun hâkim olduğu tüm yüce değerlerin bütünüdür… Tekçi, ırkçı bir fikre, anlama ve anlayışa bağlı olmadığı gibi; birliği, dirliği ve bütünlüğü koruyan ana manzumedir; Milli İrade…

***

İster Türk’ü, ister Arap’ı, ister Kürdü, ister Acem’i olsun.. Her ne olursa olsun, hangi ırka mensup olursa olsun; millet olabilme mefhumu tarihiyle, kültürüyle, medeniyetiyle vardır… Ki o inanç, o iman da İslam’dır… İslamsız ne bir irade olabilir ve ne de milli birlik sağlanabilinir… Mana, değer ve kapsamı ulvi değerler içeren milli irade, her şeyden evvel geçmişe yönelik aba ecdadının yaşam tarzıdır, ana ilkeleridir…

***

İşte bu inanç düsturuyla milletin bireyinden tutun da yekvücut toplumun tüm katmanlarına kadar, hepsini kapsamaktadır ve hâkimiyeti altına almaktadır… Eğer ki toplumun inancı paralelinde, aba ecdadının misyonundan, çizgisinden, kültüründen, hayat tarzından saparsa, çizgisini bozarsa, hiçbir şekilde “milli irade” diye bir mefhum kalmayacağı gibi; milli bir felaket yaşanır…

***

Çünkü, her şey laf-ı güzaftan ibaret olur.. Kelimeler de kurulan cümleler de sözü edilen kavramlar da “balon ve boş teneke” misali, kıymet-i harbiyesi olmaz… Onu beyan eden, varlığından dem vuran, kendine libas olarak kullanan hiçbir zümreye itibar edilemez… Zerre-i miskal, güven duyulamaz…

***

Ne diyoruz, her kelimenin, her cümlenin ve her kavramın illaki temeli olmalı, içi dolu bir şekilde güven tesis etmelidir.. Ki bunu sağlayacak unsurlar da, aba ecdadının kültürüdür, temel ilkeleridir, yaşam biçimidir, medeniyet anlayışıdır… Örf, âdet, gelenek görenek ve kutsallarıdır… Ahlaktır, aile yapısıdır, toplumsal dayanışma kültürüdür…

***

Ne hazin ve ne yazık ki “milli irade” olabilme adına son 1,5 asırlık zaman dilimi içerisine baktığımızda, “siyaset dünyamız” hiç de iç açıcı, ferahlatıcı bir hal içerisinde olmadığı gibi; “milli bir duruş da” sergilemiş değildir.. Evet, milli iradeden, milli irade temsiliyetinden söz ediyor, yaldızlı cümlelerle bir dizi kavramları sıralayıp duruyor, ama iş fiili duruma geldiğinde her şey patırtı misali!

***

Hile, desise, kandırmaca, günü kurtarma, çıkar ve menfaat odaklı anlayışla; sözde milli irade temsiliyetinde bulunuyor… Ahali açık ve aleni şekilde kandırılıyor.. Çağdaşlık, modernite, laiklik, batılılaşma gibi Batı medeniyetinden ithal edilmiş, içi boş mimsiz kavramlar hiçbir zaman “milli ve yerli” olmadığı gibi; milli medeniyet de diyemeyiz..

***

Şunu herkesin açık ve net olarak bilmesi gerekir ki; bizim medeniyetimizin membaı İslam’dır… Ecdadımızdır, bize miras olarak bıraktığı, Kur’an-ı Kerimdir… Ve tabi ki Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (S.A.V)’dir... Aksi takdirde bunlar olmadan, hiçbir yönetim hiçbir zaman milli iradeyi temsil etmiş sayılmaz..

***

Ki gelen giden iktidarlar, hal-i hazırdaki mevcut yönetimler milli iradeyi temsil etme salahiyetine sahip değil.  Onun için diyoruz ki fiilen ecdatlarımızın yaşadığı hal ne ise, örf, âdet, gelenek ve göreneklerimiz ne ise, inancımız neyi emrediyorsa, milli iradeyi onunla canlandırmak lazım…

***

Yoksa “Batılılaşıyoruz, batı medeniyetini yaşıyoruz, batıya özeniyoruz” gibi cümlelerle fevkalade bir görüntü veriliyorsa da özünde, milleti kandırma vardır ki bir arpa boyu kadar da ilerleme kaydedilememiştir… Hele hele cumhuriyetimizin kuruluşundan günümüze kadar ahlaksızlığın çoğalması, gece gündüz sokaklarda uyuşturucu çeşitleriyle müptela olunmuşluk, fuhuş, fücur, gayriahlâkî davranışlar sıradanlaştı…

***

Gençliğin içine düştüğü bir çıkmaz sokak misali, gayriahlâkî ortam herkesin malumudur.  Deyim yerindeyse bunu Hindistan’daki “Sağır Sultan” dahi biliyor.  Eğer herkes bunu biliyor ve görüyorsa, devleti yönetenler de muhakkak ki biliyorlar. O zaman neden çözüm üretmiyorlar, neden gençlik İslam ve Kur’an ahlakıyla donatılmıyor?

***

Elbette ki bunun sorumluluğu devletin yönetimini elinde tutanlardadır.. Ki bu millet siyasete oyunu veriyorsa, bunun karşılığı onun isteklerinin yerine getirilmesidir… Yoksa milleti maddeyle kandırmak, gününü gün etmek değildir milli iradenin temsiliyeti.. Hiçbir yere varılamaz. En muteber siyaset, milleti değerleriyle donatmaktır, gelenek ve göreneklerini yaşatmaktır, gençliği yüce Kur’an ahlakıyla tanıştırmaktır.

***

Bu itibarla diyoruz ki gerçekten eğer siyaset millet adına siyaset yapıyorsa her şeyden evvel toplumun yüce İslam ahlakıyla donatılması gerekir.  Yoksa “Efendim şu kadar asgari ücrete zam yaptım, en düşük memur maaşı şu kadar olur, vergileri düşürüyoruz” gibi siyasi beyanlar, toplumun birliğini, dirliğini ve bütünlüğünü teminat altına almaz…

***

Milletin talep ve arzuları tümüyle ülkeyi sanayileştirmek, teknolojiyi geliştirmek, ekonomiye çok önem vermek, fakruzarureti ortadan kaldırmak demek değildir.. Bunların yanı sıra, manevi yönden de kalkınmayı ve gelişmeyi ister… Nitekim yüz seneden beri Türkiye siyasi partilerle kalkıp oturuyor, fakat maalesef hiçbir siyasi parti memlekete iç açıcı bir siyaset yaşatmamıştır. Milletin ruhunu okuyamamıştır. Gelen de giden de “maddiyata” odaklanmıştır.. Ne varsa; madde… Sadece madde ile söz verilmiş, ama madde de getirilmemiş ve millet hayal kırıklığına uğramıştır.

***

AK Partinin ve başında bulunan Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bey’in bu millete gerçekten sahip çıkmaları lazım, milletin oyunun hakkını vermeleri lazım, CHP ile bu şekilde mücadele edilir ancak.  Yoksa kelime ve söz dalaşmalarıyla bir yere varılamaz.  Hani bir atasözü var; “Kellim kellim, la yenfa…”  Yani ha söyle ha söyle, kelimede bir şey yok. Kelimeleri, sözleri icraata dönüştürmek lazım…  İcraata dönüştürmeyen bir siyasetin içi boş olur, havada kalır ve sonu uçurum olur. Millet bir yere kadar aldanır, sabreder, sonra da sabrı tükenir ve gereken yüzlere de şamarını indirir.  Dolayısıyla millet sabırla bekliyor daima… Sonuç ne oldu, ne olacak?

***

Milletin uyanışı birilerine ağır fatura olarak döner. Millete verilen söz ne ise yerine getirilsin ki her şeyden evvel millete lazım olan ahlaktır, toplumsal ahlaksızlık uçurumundan ülkeyi kurtarmaktır.  Yoksa “ben fabrika kuruyorum, ben şehir kuruyorum, ben zam yapıyorum, şunu getiriyorum, bunu yapıyorum” gibi dolmalarla millet bir yere kadar bekler, sonuç itibariyle de beklediğini göremeyince ağır şamarını indirir.

En derin saygı ve sevgilerimle.