SİSTEM VE SİSTEMİN ANA KUMANDASI!?

Evet, sevgili okurlar.

Değişik başlıklar altında bu köşede sizinle yaptığımız sohbet, ettiğimiz hasbıhaller, “ülkemizin, milletimizin, devletimizin varlığını sağlam tutmaya yöneliktir”

Yayın ilkelerimiz de tavizsiz olarak bu kulvarda kendini idame ediyor...

Vatan, devlet ve millet!...

Yüz yıllardan beridir ecdadımızın, geçmişimizin yeryüzüne yaydığı medeniyet ve toplumları aydınlatan, İslam bayrağı altında tutan, tevhit inancı paralelinde bir araya getirip kardeşçe yaşama hürriyetine kavuşmanın mücadelesi verilmiştir...

Verilen bu mücadele tamamıyla cihad ruhunu ihya etmeye yönelik olmuştur...

O ruhtur ki beşeri ayakta tutan!?..

Özellikle Türkiye'yi ve İslam dünyasını canlı tutan ecdadımızın ruhudur ve dirilişidir.

Ama ne var ki mevcut sistem ve bu sistemin ana ve lokomotifi İttihat Terakki Cemiyetinin anlayışıdır.

Ve o anlayışın hala da canlı tutulmasıdır.

Bunun gerçek lokomotifi de CHP anlayışıdır.

***

Tartışma götürmez bir gerçek vardır ki. O da şudur...

İslam’ın yeryüzüne dağılarak yayılması, büyümesi ve tebliğ edilmesi, Cenab-ı Allah’ın Kur’andaki hükmüdür ve emridir.

Vazgeçilmez ilahi bir hükümdür...

Ama tüm bunlara rağmen Türkiye'de bu emir yasaklanmıştır.

O da mevcut sistemin ve CHP'nin sayesinde.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Maide suresinin 67. Ayeti bunu bize açıkça ifade etmektedir...

İsterseniz, beraber inceleyelim.

Ayetin, okunmasıyla şereflenelim.

Ayet-i celile Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimize yönelik bir emri hükmediyor..

Ki olmazsa olmazdır.

İslam’ın yeryüzünde hükümranlığının temel dayanak noktasını teşkil ediyor bu Ayet-i Celile!...

 67. Ayet mealen aynen şöyledir;

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni olduğu gibi tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, onun elçiliğini yapmamış olursun. Görevini yaparsan Allah seni inanmayan insanlardan koruyacaktır, doğrusu Allah inkârcılar topluluğunu istemedikleri için zorla doğru yola iletmez.”

İşte bu ayet-i celilenin bünyesine taşıdığı İslam’ın ana hedefi, temel taşı, İslam gerçeklerini tebliğ etmektir, bildirmektir, insanları kötülüklerden alıkoymaktır.

Beşeriyet, yani insanoğlu tarih boyunca İslam’la tanıştıkları müddetçe huzur ve mutluluğu bulmuştur.

İslam’a sırt çeviren milletler daima geri düşmüşlerdir, sonuçsuz kalmışlardır.

Bereket, uğur, mutluluk ve müreffeh bir hayatla hiçbir zaman tanışamamışlardır.

Dünya tarihi buna şahittir.

Gerçekten, şuradan buradan ithal edilen, insanları kendi sistemlerine köle etmeye çalışan batı dünyasının ucube medeniyeti, insanlara bir şey verememiştir ve bundan sonra da veremez.

Hele hele olup bitenleri doğru dürüst okuyabilirsek, her şey kendini zaten ele veriyor.

Merhum Âkif’in dediği gibi;

“Doğrudan doğruya Kur’andan alıp ilhamı

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı”

Bu ifade istiklal marşımızın banisi, müellifi merhum Mehmet Âkif Ersoy’un ifadesidir ve boşuna da söylememiştir.

Mevcut küresel sistem olarak bilinen, çağdaş teknolojiye sarılan bir dünya, ne yazık ki masum insanların kanının akıtılmasının önüne geçememiştir..

Bilakis körükleyen olmuştur..

Toplumu ahlaki çöküntülerden alıkoyamamıştır.

Aile çürümüşlüğünün önünü alamamıştır...

Huzurlu, mutlu, istikrarlı bir aile ortamı sağlayamamıştır...

Bütün varlıklar içerisinde insanlık için en büyük sermaye; “ümmet” olarak bir arada yaşayabilmektir...

Huzuru, refahı ve mutluluğu sağlayabilmektir...

Pek tabi ki ekonomik, müreffeh bir yaşam teminidir...

Hiç kuşkusuz ki bunların var olabilmesi ve sağlayabilinmesi için, insanlığın birbirini sömürmesinden vazgeçmesi gerekir...

Tevhit inancı paralelinde yol alınması lazım...

Hz. Muhammed (S.A.V)’in getirmiş olduğu hakikatler silsilesine birer halka olunması gerekir.

Hz. Muhammed (S.A.V)’in getirmiş olduğu o nurani silsileye halka olmadığımız müddetçe, paslı bir demir haline gelir ve çürümeye yüz tutarız..

Mahkumiyet yıkım olur...

Nitekim hal-i âlem meydandadır.

İki gün üst üste sohbetimize başlık olarak yazmış olduğumuz “BU BÖLGEDE DEVLET İMKÂNLARIYLA MUHALEFET PROPAGANDASI MI YAPILIYOR?!” ifadesi, bu minvalde çok önemliydi. ..

Bu ifade kirlenmiş bir siyasetin gölgesinde kılık kıyafet değiştirerek, bukalemun gibi renkten renge giren münafık tıynetli insanlarla ilgilidir...

İktidar partisinin önemli nimet ve imkânlarından faydalanarak kendine parti yandaşı olarak görüntü veren münafık tıynetli anlayışların varlığı da inkâr edilemez.

Bu itibarla tarih boyunca bu tür münafık ruhlu insanların bırakın insanlığa fayda vermeyi, zarar vermekten başka işleri güçleri yok.

Bu zarar da sıradan sayılabilecek zararlar değildir.

Nice nice kanlar dökülüyor, medeniyetler söndürülüyor.

Hem de masum insanların kanının dökülmesiyle, mal ve canlarının tehlikeye düşürülmesiyle gerçekleşen bir mezalim hali var.

Bu mezalim rastgele bir mezalim değildir.

Dinsizliğe yönelen, Atatürkçülük anlayışı gölgesinde nice istismarcılar, bu kavrama sarılarak mühim adımlarla ilerleme sağlamışlar.

Ve nerdeyse her iktidar döneminde mutlu bir yaşam şeklini biçimlendirebilmişler.

İşte bu itibarla diyoruz ki;

Toplumların ve insanların yegâne mutluluk ve yaşama şansını elde edebilmesi için mutlaka İslam’ın tebliğ hükümlerine uyarak o yüce İslam Peygamberi ne demişse öyle yapması ve davranması gerekir.

Aksi takdirde havanda su dövmekten başka bir yere varamadığımız gibi kirli ithal malı olan siyasetlerin gölgesinde, huzursuzluğa, mutsuzluğa, fakru zarurete gark olmaya devam ederiz..

Onun için, bizim en önemli temennimiz, istek ve arzularımız;

Devleti yönetenlerin daima  “ehil ve liyakat” ölçüsünde, maneviyatı önceleyen bir akılla yol yürümeleridir...

Özellikle münafık tıynetli, kirli ruha sahip bencil insanları devletin kilit noktalarından uzak tutmaları gerekir diye düşünüyoruz.

Kamuoyunun istek ve arzuları da bu paraleldedir...

En derin saygı ve sevgilerimle.