DEMOKRASİ SINAVI VE 1 NİSAN SONRASI?..

En çok konuşulan, tartışılan ve fikir üretilen ana ikmal sorusu bu!.? Demokrasi Sınavı ve 1 Nisan sonrası?.. İki ekseninde durum; ne olacak?!..

Doğrusu, 2. Yüz yılın rotasında, değişim ve dönüşümler trafiğinde, çok yoğunluk olacağı düşünülüyor?..

Ki ben de öyle düşünüyorum!..

Ama bu şıp diye olacak, sihirli değnekle, kısa zamanda her şey olup-bitecek değil!?..

Uzun ve sağlıklı bir soluk almanın neticesinde, ancak bir şeyler ikmal olabilir?..

Lakin, mevcut konjonktür şimdilik bir şey değişmez diye haykırıyor?..

O da, Çarşamba’nın gelişi, Perşembe’den bellidir sözüyle, vücut buluyor!?.

***

24 saat sonra, yapılacak seçimlere bakıyorum!..

Tartışılan, konuşulan, seçmende yarattığı heyecan, yarınlara dair beklentiler?..

Hepsi yekün şekilde nerde o eski seçimler, siyasi akslar ve aktif dönemler dedirtmiyor değil.. Bir yıl dahi dolmayan, genel seçimler ve önceki yerel seçimleri bi hatırlarsak!..

Yani son iki seçimde olup-bitenler?..

Film şeridi gibi, gözümüzün önüne getirelim neydi o seçimler demeyen var mı?!..

***

İttifaklar mı, gizli pazarlıklar mı, ıslak imzalı protokoller mi, devletin ve milletin bekası üzerinde, ulusal ve uluslararası, diyaloglar mı?..

Hele ki, üretilen sloganlar!..

Vaatlar..

Bol keseden yapılan harcamalar mı?!..

Seçilen, seçilmeyen, yenilenen, yenilenmeyen seçim ve sandık hesapları?.

Türkiye siyasetini psikolojik vakıaya dönüştüren o meşhur kasetler mi?..

Çarşıda, pazarda, orda burda patlatılan bombalar mı?!

Suikast organizasyonları mı?..

***

Haşin peşin, provokasyonlar!..

Yumruklar mı, tekmeler mi, adalet ve adaletsizliğin kimliğiyle, yürüyenler mi?..

Ahali doğal afetlerle boğuşurken, siyasilerin ve idarecilerin keyfiyet içerisinde, tatil beldelerinde, kayak gezilerinde, rakı balıkla kafa bulmalar..

Büyükelçilerle vals ve dans…

Otel lobilerinde, çanta dolusu, para transferleri?..

Adrenali yüksek seçim ve seçimlerin aktörleriyle hemhal olunup, durulurdu?..

***

Peki bugün!…

Ne var ki, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal mevzuların yorgunluğuyla oluşan psikolojik çöküş, seçim neyime diye hayali haykırıyor?..

Heyecan yok, coşku yok, beklenti yok..

Hatta ve hatta yarınlara dair umut besleyecek bir potansiyel geliştiren öngörüler dahi, seçmende vücut bulabilmiş değil?..

Olabilme adına, misyon ve görev üstlenen de , sinerji yaratan da yok!?.

Kimi siyasilerimiz de, aynı dozajı soluklamıyor?!.

***

Neden derseniz?

Her şey ama her şey, İstanbul’daki seçim sonucuna endekslendirilmiş..

Sanki, Türkiye 81 İl’den oluşmuyor, sadece İstanbul var!..

Vaki olan bu hakikat ölçesinde, seçim sonuçları ne olursa olsun, ülkenin ve milletin mevcut siyasi aksında, yol seyrinde kısa dönem mahiyetiyle kimi siyasi yapılara kazanım sağlar..

Amma velakin, ahaliye bir değişikliğin, yeniliğin, dönüşümün olabileceğini söylemek mümkün gözükmüyor? 

Millet açısından beklemek de abesle iştigal olur?!..

***

Nedeni de, beklentileri minimize eden, varsa yoksa, İstanbul seçimleri olmasına, odaklanan siyasilerin, kendi menfaatlerine binaen inşa ettikleridir.

Şunu açık ve net bir şekilde ifade etmek isterim ki, ister Ekrem İmamoğlu kazansın, Murat Kurum kaybetsin..

İster Murat Kurum kazansın, İmamoğlu kaybetsin..

Hiç bir şey ülke ve millet için değişmeyecek, güzellikler de, ikmale gelmeyecektir?…Değişen ne olursa olsun zat-ı muhteremlerin, makam ve koltukları olacaktır, siyasi hesapları olacaktır?!

***

İster iktidar, ister muhalefet denir ya yok birbirimizden farkımız noktasındaki söylemleri boşuna değildir?!..

İşte CHP ve İmamoğlu’nun aksiyonları?.

Kim kimlerle neyin pazarlığı içerisinde?.

Ki AK Parti de aynı merhalede, dövüşüyor.. 

İki tarafın hesabı İstanbul’u alalım, sonra ülkeyi kendimize egemen alanı yaparız?

 Küçük partiler de, bu seçimde haşinleşenler kervanı oluşturdu.?

Kim kimden neyi tırtıklarsa, ya da kimin nam-ı hesabına ne koparırsa!..

***

Sorulursa, yerel yönetim sistemine ilişkin bir değişikliğe gidilecek mi, ya da konuşuluyor mu, tartışılıyor mu ya da vaadi var mı?

Yok?.

Yeni bir model, tartışılıyor mu hayır?.. 

Kayyımlarla ilgili yasal bir mevzuattan söz eden var mı?..

Beri yanda, Anayasa değişikliği?.

Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminde yeni bir seyir yaratılacak mı?..

Daha da önemlisi, anadille alakalı veya Kürtlerin taleplerine çözüm sağlayıcılık olacak mı?..

Ortadoğu..

Türkiye’nin diğer mevcut sorunlarıyla ilgili; milli birlik ve dirliğin tesisine gönül birlikteliği ve toplumsal mutabakat sağlama gayesi var mı?..

Ne gezer?..

***

 

Diyeceksiniz ki, tüm bunlar yerelin değil de genelin seçimi ve dönemine aittir..

Öyle de, Türkiye ilkel, uzun soluklu, beş yıl gibi bir zaman dilimi için; “seçim, seçtirme” atmosferinde olmayacak..

En yakın seçim; 2028..

Birileri şimdiden erken seçim söylemini seslendiriyorsa da, bu iş çok zor!..

Dün de ifade ettim, Erdoğan’ın siyaseti seçmen isterse yürütür, istemezse durdurur..

Ki o da pek yakın gözükmüyor?!

***

 

81 İl’i gözardı eden, her şeyi İstanbul’a endeksleyen 31 Mart seçimlerinin elbette ki kazananı ve kaybedeni olacaktır!?..

Günün sonunda, biri koltuğu oturacak..

İnanın ki, İmamoğlu ikinci kez kazansa sürpriz olmaz..

Murat Kurum parti aksında yetkiyi yeniden alırsa da, sürpriz ve olağanüstü bir durum gelişmez!..

Özetle siyasilerin hiç birinin bir kaybı olmayacak?!..

***

Türkiye’nin siyasi tarihinde şu bir gerçektir!..

Hangi seçim olursa olsun; seçen halk olsa da, sandığın sonucunda kazanan siyasiler, kaybeden ise seçenler olmuştur?..

Çünkü, ilkesi fırsatçılık, konusu rantsal bölüşüm, hedefi punduna getirip kazanmaktan ibarettir. 

Bugün; İstanbul değil, ülke seçimlerini genel olarak, masaya alıp emeklilerin tercihi kimden yana olursa, o kazanır deniliyorsa mevcut hal, bizi derinden derine düşündürmelidir?!..

Ve umut edici olması gereken, ülkemizde Siyasetin bağımsız, hür ve müstakil bir düzlemde, tüm siyasi partiler kimlik bulsun..?

Eğer ki, böylesi bir süreç gelişirse, inanın ki, tabandan, tavana tüm örgütsel yapılar sorunlu olarak; ideolojik ve politik bir çözülmenin içerisinde; kendilerini özgürleştirebilirler?.

***

İşte bu derin düşünce ikmaliyle, sandığa gidildiğinde son sözü söyleme yetkisiyle ülkenin, bölgenin ve ilimizin, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal hayatını, geçmişle kıyaslayarak, değerlendirip, oy zarfını sandığa atalım!..

Bilelim ki, oy kullanmak için gerekli olan kimlik ve seçmen kağıdı değildir, tercihi ikmal eden neticeyi doğuran, hayatına kazandırılan ve kaybettirilendir?..

***

 

Korkunun değil, ferahın rüzgarına meyil edelim!..

En önemlisi de, uzun soluklu zaman tüneli içerisinde, mevcut seçim girdabından çıkarak, milli ve yerli sorunlarımızın çözümüne odaklanıp, gaza basalım!..

Kazanan birileri değil, kazanan ülkemiz ve milletimiz olsun!..

Tabi ki, Diyarbakırımız da!..

Hakikatin parlayan yüzünü güçlendirirsek bence bir şeyler güzel olur, ya da güzel olmaya meyil eder?!…

Umarız ki, önümüzdeki seçimsiz 4 yıl “çareler, çözümler, değişim ve dönüşümlerin” dominosu olur..

Sizce..

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Bilelim ki, korkunun hiçbir ecele ve yaşayana faydası yoktur, zarardan başka!..