AMCANIN RÜYASI (KİTAP İNCELEMESİ)

Fyodor Dostoyevski… Edebiyatla hiç ilişiği bulunmayanların bile tanıdığı Dostoyevski’nin ‘amcanın rüyası’ isimli romanına ışık tutalım.

Roman çarlık Rusya’sı dönemlerini, taşrayı, köylü toplum bilincini, bugünlerde bize uzak gelen tavır ve davranışları ince ince işleyerek anlatıyor.

Dostoyevski sanırım başarısını biraz deli oluşuna, biraz da gözlem yeteneğine borçlu. Tüm romanlarında tasvirleri çok kuvvetli dolayısıyla kitaplarını okurken film sahnesi gibi göz önünde canlandırmak hiç zor olmuyor.

Amcanın rüyası romanının başkarakteri prens; çapkın, önceleri zengin har vurup harman savurmasından öte meteliksiz kalan, sonra tekrar bir mirasa konan,

Fiziksel özellik bakımından; saç sakal ve saçları takmaydı. Pudrasız allık sız odadan adımını atmazdı (Rusya’da da tıpkı İngiltere de olduğu gibi soylu kesim erkekler makyaj yapardı o dönemlerde) kaburga kemiği kırık ve bir seferinde çapkınlık yaparken pencereden atlamak zorunda kaldığından sol ayağını kaybettiği söylenir ve sol bacağı takmaydı.

Dişleri de takmadır. Yaşı da oldukça geçkindir.

Prens K. ya biçilen karakter tipi her söyleneni yapan, konuştuklarının şaka mı ciddi mi olduğu anlaşılmayan, nereye çekerseniz o tarafa gidecek bir tipleme.

Prensten sonra çokça adı geçen Marya Aleksandrovna, hikâyenin geçtiği Mordasov şehrinin jet sosyetesinin bir numaralı kadınıydı.

Dosteyevski marya’ ya dedikoduya düşkün, kibirli, güçlü, konuksever bir profil çizmiş.

Ve söz konusu yaşlı prensle evlendirilmek istenen Marya Aleksandrovna’nın kızı zina.

Prensin akrabaları prense kalan mirası bu seferde tüketip perişan olmasın diye akli dengesinin yerinde olmadığını öne sürerek vasi atamak istemişlerdir.

Ve marya evine kadar prens K. Yı bu durumdan kurtarmayı kendine vazife edinmiştir. İşi kızı Zina’yı prensle evlendirmeyi düşünmesine kadar varmıştır.

Otoriter karakteri ile kızını ikna etmiştir prensle evlendirmeye bu durumda kızı prensin servetine konacak, prens te vasi ataması kararından kurtulup servetini istediği gibi kullanabilecek.

Bu klasik bir hikâye diye düşünebilirsiniz ama günümüzde klasik kabul ediliyor. Dostoyevski bu romanı yazdığında bu konuları (insanların para ve servet uğruna yaşlı insanlarla evlenebilmeleri ) dile dökmelerin başlangıcıydı.

Zina’nın esasen evlenmek istediği çocuk aktif değil pasif karakter.

Marya nın kocası Afanasy, marya’nın kudretinden gölgede kalmış zavallı bir adam. Hatta aynı evde değil köye yakın bir yerlere yerleştirmiş marya onu.

Hikayenin sonunda prens K. Vefat eder.

Prensin Marya’nın evine gelişini hemen haber alan kasabalıların konuştuğu her tür dedikodu çarlık Rusya’sının taşra toplum yapısını gözler önüne seriyor.

Zaten çarlık Rusya’sı toplum yapısını merak edenlerin bilimsel kitapları karıştırmasına gerek yoktur Dostoyevski okumaları yeterlidir.

(Amcanın rüyası Dostoyevski’nin sürgün dönüşünde yazdığı kitaptır.)

Dostoyevski sosyete ile açık açık dalga geçmiş ve kirli çamaşırlarını, bozuk karakter biçimlerini ortaya sermiştir. Karakterlerin birbirlerini aşağılama her biri diğerinin kuyusunu kazma peşinde olduğunu romanda vurgulamış.

Dikkat çeken başka olgu romanda hesap yapan, yöneten, işleri başkalaştırıp çıkmaza sokan, tüm karakterler kadın erkekler sanki bu romanda sadece piyon. Dostoyevski erkeleri piyon olarak mı görüyordu.

Bu ayrıntıyı bilerek mi vermek istedi bilinmez.

Dünya kadınların etrafında dönüyor bu kurguda. Prensin de bu hallere çapkınlığından düştüğü vurgulanıyor.

Hayat hep böyle değil miydi zaten erkekler uçkurundan, kadınlar kalbinden çeker. çağlar ilerledikçe kadınlar kendilerini geliştirdiler kalpten hayır görmediklerini anlayınca rotalarını cüzdanlara çevirdiler.

Ama erkeklerin rotası hâlâ aynı :)  Tamam tamam romana devam.

Amcanın rüyası sitcom havasında yazıldığından tiyatroya uyarlanabilir bir kitap.

Zamanın eleştirmenleri tarafından prens K.’nın takma bacak, takma göz yarı var yarı yok görünen ölmüş ama gömülmeyi unutulmuş havası veren tiplemesinin çarlık Rusya’sına gönderme olduğu düşünülür.

Kitabın sonunda düşünmeden hırslar uğruna verilen yanlış kararlarla insanların kendi sonlarını kendi elleriyle hazırladıkları bir kere daha görülüyor.