NEREDE O ÇOK YÖNLÜ, BECERİKLİ, BİLGE İNSANLAR

Bugünlere gelene kadar evren, milyonlarca toplum yapısına şahitlik etti.

Paleolitik çağ; mağaralarda yaşayan insanlar ateşi buldu.

Hem pişirerek yeme faslına geçiş yaptılar hem ısınmada kullandılar. Böylelikle ömürlerinin 10 – 15 yıl uzamasını sağladılar.

Bugünlerde keşfedip kendimize sunduğumuz hemen her şey ömrümüzü kısaltıyor :): )

Neolitik çağ; tarım faaliyetleri hız kazandı göçebelikten yerleşik yaşama geçildi. Kısıtlı halde yine doğada bulunan üç beş buğday tanesini toprağa atıp sulamakla başladı her şey.

Yaşamlarını iyileştirmek için düşündüler ve denediler.

Antik çağ insanları mücadeleci ve çalışkandı. Yoldan geçen her insan birer bilgeydi. Günümüzde de insanlar buluşlar yapıyor ama belli bir eğitim görüp, laboratuvarlarda kendi mesleklerinden ötürü ilgileniliyor.

Geri kalanımız konfor içinde yiyip içip çalıştığını zannedip uyuyor.

Nerede konfor köle gibi çalışıyoruz diyenleri duyuyor gibiyim.

Şu an kıyaslama tarih öncesi çağ insanıyla (onlara nazaran) en ağır işi güdenimiz bile konfor içinde.

Yiyeceğimizi ağaçlardan toplamıyoruz, ısınmak için odun kırıp yakmıyoruz. Evimizin damı akmasın diye killi topraklarla çatılarda gezmiyoruz.

Basit bir örnekle, çocuğumuz hastalandığında biz gidip eczaneden ilaç satın alıyoruz bu konfordur.

Onlar ellerinde bıçkılarla doğaya çıkıyorlardı, hangi hastalığa hangi ot şifaysa (otu tanıyorlardı) kesip çeşitli aşamalardan geçirip derman kıvamına getirip faydalanıyorlardı.

Biz bırakın hangi otların ne işe yaradığını çevremizde ki ağaçların türlerini isimlerini bilmiyoruz.

Evet binlerce makineyle hayatımızı kolaylaştırdık lakin beynimizi antrenmansız bıraktık.

Maden çağları; bakırı, tuncu, demiri keşfettiler deneye yanıla hayata geçirdiler. Eşyalar, tapınaklar, silahlar ürettiler madenlerden.

Günümüzde her bireyin sadece bir mesleği var geri kalan tüm alanlarda diğer meslek gruplarına bağımlıyız.

Tabi toplum yapımızın gereği olarak. Eski insanlar her işlerini çoğunlukla kendileri gördüğünden üstlerine giyecek kıyafetlerini, kap kacaklarını, yiyecek tarım ürünlerini kendileri yapıyorlardı.

Demem o ki her bireyin birçok meziyeti, becerisi vardı.  İşleyen demir ışıldar sonuç olarak fiziksel olarak oldukça sağlıklı ve dinçtiler.

Yazının keşfedilmesiyle tarihi çağlar başladı. Konfor daha başlamadığından mücadelecilik ve bilgelik tarihi kayıtlarda da mevcut.

Yıllardır mısır piramitlerinin imkânsız teknolojisiz, nasıl yapıldığı çözülmeye çalışılıyor.

Her birinin kafası birer bilgisayar gibiydi. Çünkü zihin teknikle meşguldü. Yorulmak, uzanmak, tatil gibi talepleri yoktu çünkü kurulu dünyanın içine doğmadılar.

Onlar dünyayı inşa ediyordu. Sadece teknik ve inşai konularda da değil her alanda.

YOKLUK VARLIK YARATIR!

Toplumlarında “aç bir dizi izleyelim de vakit geçsinleri yoktu”.

“hadi kahve içmeye gidelim” durumları da yoktu. İşte benzeri yokluklar onları düşünmeye ve bugün hala faydalandığımız sayısız imge, madde ve uygulamayı keşfetmelerini sağladı.

Yaratıcılıklarını beslediler. Dünya insanının toplum grafiğinde yaratıcılık olgusu gittikçe aşağılara düşüyor.

Osmanlı padişahları koca bir imparatorluk yönetip kendileri ile baş başa kaldıklarında; ağaç dikiyorlardı, oymacılık sanatı ile tahtalardan muazzam eşyalar çıkartıyorlardı.

Birkaç müzik aleti çalabiliyorlardı. Pozitif ilimleri ve kaç dil bildiklerini saymıyorum bile.

9. Yy. yaşamış Kürt bilim insanı Ebu Hanife Dineveri; coğrafya, matematik, metalürji ile profesyonel alanda ilgileniyor. Astronomiden anlıyordu. Botaniğin babası ünvanına sahipti.

İnsanlık gittikçe köreldi, gittikçe meziyetler 2’ye 3’e tek’e düştü.

Önceki çağ insanları birbirlerine konum tarifi yaparken “güneybatı yönünde yürü, kuzeye doğru 10 fersah ötede batıya bakan ladin ağaçlarının karşısında” şeklinde anlatırlarmış.

Bugün adres soran herhangi birine yukarıda ki şekilde bir tarif yapamazsın. Zira çoğumuz ne güneydoğu yönünü biliyor nede ladin ağacını tanıyor. Yukarı aşağı, sağa sola

Diye dilimizi sadeleştirirken beynimizi de sadeleştirmişiz haberimiz yok.

 

KİTAP ÖNERİSİ: ALFRED ADLER – YAŞAMA SANATI

 

Antik kalıntılar incelendiğinde de önceki sade dünyada yaşayan insanların evreni daha iyi daha net kavradıkları görülür. Metafizik, psişik konulara daha çok rağbet daha çok inanç varmış.

Bu dünyaya yemeye, içmeye, yatmaya gelmediklerinin farkındaydılar. Günümüz insanı tüm enerjisini maddesel olgulara harcıyor. Mistisizmi, sezgileri vb. olguları bilim dışı kabul ettiği için,

Eski insanların şifacılığı, bilgeliği ruhani sırları da onlarla birlikte gömüldü