SIKINTI YOKSA SIKINTI VAR

Ömrümüz boyunca mutluluğu, refahı, rahatlığı arar dururuz. Rahat gelip bizi bulunca da batmaya başlar.

Sıkıntısız günler istiyoruz oysa tekdüze yaşamdan da sıkılmayanımız yoktur.

Yaşantımız bilgisayar oyunları gibi habire level atlıyoruz. Yetinmiyoruz, nereye varacağımızı biliyor muyuz oda meçhul.

Lise bitiyor üniversiteye, üniversite bitiyor iş yaşamına başlanıyor. Ev alalım sonra araba alalım (o kadar dar çerçeveliyiz ki bizde refahın eşiti emlak gayrimenkul falan).

Çocukları da büyütürsek rahat ederiz, çocukların sınavları keşmekeşleri onları bir yerlere vardırma çabası sonra….

Sonra ömür bitiyor zaten. Şöyle bi çantamı sırtıma alayım dünyayı gezeyim falan yok. Veyahut dünyanın ücra köşelerinde aç sefil eğitimsiz, kimselerin yüreklerine dokunayım, o da yok.

Öncelik ev-araba.

Hep bi mücadele, uğraş, kötü giden süreçleri atlatmaya çalışma.

Kızmayın hayata acılar diri tutar.

Doymuşluk ve boşluk aptallaştırır. Hani şu zengin çocukların her şeye sahip olduktan  ( resörtler de konaklamalar, yurtdışı tatili, özel helikopterler) tüm

bunlar onlar için sıradanlaştıktan sonra boşluğa düşüp depresyona falan giriyorlar ya.

Ya da daha kötüsü absürt zevkler edinip madde bağımlılığıyla hayatını noktalayanlar…

Bu sorunların sebebi mücadele eksikliğinden, doymuşluktan azıcık haklılar doyunca kalkılır sofradan. (Empati yapabilmek sanattır)

Sorunlar ve uğraşlar insan psikolojisini dinamik tutuyor.

İnsanoğlunun genel eğilimleri sürekli bu yönde, sürekli bir şeyler için mücadele ediyoruz. Sahip olunduğu anda önemini yitiriyor. Bir başka olgunun mücadelesine başlıyoruz.

Kavramları ya da nesneleri elde etme süreci genelde sıkıntılıdır. Ama öğrendikten ya da sahip olduktan sonra sıkıntı bitiyor yerine can sıkıntısı geliyor.

Rahat batması denen olay var ve gerçektir. Psikolojide de olağan bir durum olarak kabul edilir.

Araba kullanmayı öğrendiğim ilk günlerde iki adımlık markete bile arabayla giderdim. Şimdi bir benim yerime kullansa da ben etrafı izlesem diye düşünüyorum.

Hepimiz ama hepimiz sahip olduklarımızın nankörü, ulaşamadıklarımızın delisi kıvamındayız.

Şöyle düşünün dünyada hiç sıkıntı yok, ekonomik problemler yok, ülkeler savaşmıyor herkese mutluluk aşısı enjekte edilmiş, paraya ulaşmak için çalışmaya gerek yok.

İsteyen istediği yerde dilediği hayali gerçekleştirebiliyor. Sınavlar yok, siyasiler yok, kısacası problem yok.

Canlandırabildiniz mi? Sizi temin ederim dünya böyle bir yer olsaydı tımarhanelerin sayısı şuan var olan tüm kurumlardan daha fazla olurdu.

Sürekli mutluluk doğanın dengesine ters. Bunun üzerine fazla düşünmeye hacet yok zira dünya hiçbir zaman böyle olmayacak.

Sıkıntısızlık sıkıntı çıkarır. Planlar, programlar, mücadeleler, zihni çalıştırır.

Arıza çıkarmasının önüne geçer bir nevi. Oysaki boşluk korkunçtur.

Dozunu aşmamak ile birlikte ilişkilerde ki kavgalar da o ilişkinin yaşadığını gösterir. Bir yerde susuyorsa çiftler ümit kalmamıştır.

Sıkıntısız bir toplum, sıkıntısız iş hayatı, sıkıntısız evlilik, sıkıntısız ülke yönetimi düşünülemez.

Osmanlıyı hatırlayalım, sancağa çıkan şehzadelerden akıllı- çevik padişahlar çıktı. Kafes usulüne geçildikten sonra hemen hemen tüm şehzadeler akli melekelerini yitirdiler.

Ülkeyi yönetmeyi bırakın kendilerini yönetemeyecek hale geldiler.

Anlayacağınız insan zihni yaramaz çocuklar gibi, boş bırakılmaya gelmiyor. Uğraş, dozunda stres, zanaat, mücadele yoksa error veriyor.

Haydin hepimiz bir kerecik olsun sitem etmeden sevelim mücadelelerimizi.

Yola varmak değil yolda olmak güzel.