STRESSİZ YAŞAM MÜMKÜN MÜ?

Stresten kaçabiliyor muyuz? Üzerimizde ki etkilerini bertaraf etmekte ne kadar başarılıyız.

Dilimize sonradan giren STRES sözcüğünün bizdeki karşılıkları:

Gam, keder, dert, kahır, üzüntü, şok, travma, beklenmeyen olaylar, yaşamda ki soyut somut kayıplar, zamanı yettirememe, bütçeyi yettirememe vs.

Saydıklarımdan üç beş tanesinden kaçsanız bile illa ki birine yakalanıyorsunuz dönem dönem.

Yaş alıp az biraz olgunlaştıkça kişi daha kolay baş edebilir hale geliyor stresle.

Özellikle şu soruyu sormak lazım; “ben mi yönetiyorum hayatımı yoksa dış etkenler mi?”

Uzun süreler veya ard arda sürekli stresli iseniz siz yönetmiyorsunuz hayatınızı demektir.

Çünkü stres dışarıdan gelir ve içeride eritilir. Eritemiyorsanız birikerek mutsuz ruh hali yaratır.

Kumandayı elinize almanız gerekecek. Stresli olmanın birincil kaynağı (anlık felaketler veya şoklar dışında)  anı yaşamamaktan gelir.

Gün içerisinde zihnimiz ya geçmiştedir ya da gelecekte. Yaşanılan o ana odaklanmak nadir zamana aralığındadır.

Geçmişin pişmanlıkları, 3 gün öncenin ertelenmiş işleri, geçmiş aylada yaşanmış sıkıntıların zihindeki tekrarı, daha önce olmuş bitmiş ama biz kafamızda evirir çevirir, döndürürüz.

Sıyrılamayız, atlatmak zor iştir vesselam!

Geçmişin hatırlanmasının tek faydalı yanı geçmişte edindiğimiz tecrübeleri gelecekteki doğrultular için bir malzeme olarak kullanmak (kullanabilirsek)

Ya da gelecekteyiz, planlar programlar, gidilecek yerler, yapılacak ödemeler, arzulanan hayaller, gelecek sınavlara çabalamalar, yarın ne yiyeceğim – ne giyeceğimiz…

Gelecekte olabilecekleri beyninde canlandırabilen tek canlı biziz. Çoğu vakit ilerleyen günlerde karşımıza çıkabilecek (henüz olmamış)

 sorun ve problemleri bile kafamızda yaratabiliyoruz.

“ya ters giderse” yine ölümünden sonrasını merak eden tek canlı türü insan.

Doğada ki diğer canlılarda stres ya da depresyon yoktur. (kafese kapatılıp, işkence görmedikleri müddetçe)

Av konumundaki bir hayvan avcının kokusunu aldığında ‘kaçma’ refleksi tetiklenir. Koşmaya başlar yakından bakılırsa göz bebeklerinin kocaman olduğu gözlemlenir.

Avcı hayvanda da kaslarına giden kan akımının normalden kat be kat arttığı görülür. İki tarafından otonom sinir sisteminde ciddi reaksiyonlar olur ve biter.

Olay noktalanıp tehlike geçtiğinde 2 hayvanında sinir sistemleri dakikalar içinde normal olağan hale gelir.

Ertesi güne yaşanan olay çoktan unutulmuş olur. Ama insanoğlu fıtrat gereği böyle bir vaka yaşasa, 7- 8 sene konuşur, düşünür, anlatır, masaya yatırır, keşkelerini dile getirir,

Konunun kapanmasına izin vermez.

Bugün yan gelip yatıp, avare, biçarece gelecek silinsin öğütlenmiyor tabi ki.

Hayat meşakkatli, rota belirlenecek, lakin olmamış dert yaratmanın manası yok veyahut işin can sıkıcı kısımlarından zihni arındırmalı.

İnanın doğanın size göre değil kendine göre bir dengesi var. Çırpınışlar ve hırslar boşuna su akıp yatağını buluyor.

Günlük streslerden ziyade tehlikeli olan çok önceden yaşanılan farkına bile varılmadan bugüne taşıdığımız travmalardır.

Hemen herkesin geçmişinde seviyesine göre hafif-orta-şiddetli sayılabilecek patolojik deneyimleri olmuştur.

Hassas karakterler daha zor atlatır. Olaylar bazen paspasın altına süpürülmüştür tetiklenecek başka sıkıntılı durumlar yaşanınca tekrar ortaya çıkar.

Travmaları aşamamak, kabullenmemek, hayat kalitesini düşürdüğü gibi sağlığı da olumsuz yönde etkiler.

Kendiniz travmaları atlatamıyorsanız psikolog eli gerekebilir.

Bunların yanı sıra ‘anda kalabilme şimdiyi yaşayabilme stresi önemli ölçüde azaltır. Sizi normal insan kategorisine dahil eder.

Gün içinde ki yüzlerce iş ve eylemimizi düşünmeden ezberden yapıyoruz.

 Kahvaltı ederken ağza atılan peynirin tadına odaklanmıyoruz çünkü o anda ya bişey izliyoruz, ya sohbetteyiz, ya da düşünüyoruz.

Basit diş fırçalama eylemini gerçekleştirirken kaçımız diş fırçasının şekline ya da macunun kıvamına bakıp inceleriz?

O sırada zavallı zihnimizi bir yerlere taşımakla meşgulüz.

Araba kullanırken yine otomatik pilot devrede. Gaza bas, vitesi değiştir, dikiz aynalar kontrol edilirken bile bizim aklımızda deli sorular.

Kimi zamanlar insanlarla iletişim halindeyken bile sadece bedenimiz orada aklımız farklı mecralarda.

Âna odaklanmıyoruz ya geçmişin derdinde, ya geleceğin (2 saat sonrası bile gelecektir) kaygısındayız.

Bu beyine yazık değil mi o da arada dinlenmesin mi. Aklı dinlendirmenin yolu ya anda kalarak ona az efor harcatmak (geçmişten verileri geri çağırmak çok efordur yada geleceğe çare düşünmeler yaratıcılığa girer oda çok efordur).

Ya da meditasyonla zihni boşaltmak. Faaliyetleri durdurmak. Tabi biliyorum bizim toplumun geneli için meditasyon entel ve gereksiz görülüyor.

Zaten ne zaman kafamızı bilime çevirdik ki? Meditasyon – yoga deneylerle kanıtlanmış zihni rahatlatmanın bilimsel yöntemlerinden biridir.

Tasavvuf da ve dahi İslam da vardır adına çakra denilir. Su sesi ile dinlendirici müziklerle sessiz sakin ortamda, tercihen gözler kapalı hiçbir şey ama hiçbir şey düşünmemektir.

Kendi zihnini rahat bırakma alanıdır özetle meditasyonu belli periyotlarla tekrarlamak zihni dinlendirmek stresi önemli ölçüde azaltır.

Hastalıklar, kuru kalabalıklar, emeklilik problemleri, ölümler, ayrılıklar, kayıplar hep var olacaktır. Derdimizi de yaşayalım ama takılıp kalmayalım.

Aksi takdirde kronik stres; hiper tansiyona, uyku bozukluğuna migrene, reflüye, özgüven eksikliğine, bağışıklık sisteminin zayıflamasına metabolizmanın yavaşlamasına,

Sürekli düşmanlık ve şiddet hissi barındıran bir bünyeye davetiye çıkarır.

Gülen gözlerle kalın.