"Memurun Başı Yanmasın!"
20–21.04.2012 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi’nde “TOPLUMDA ŞİDDET: NEDENLER VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ “ konulu bir çalıştay düzenlenecek.
Üniversite Genel Sekreter Sn. Sabri İYİGÜN, bizi bu çalıştayda görüşlerimizden istifade etmek istediğini beyan etti. Şiddetle ilgili olarak söz konusu çalıştayda sunacağım tebliğde ve çalışmalar esnasında görüşlerimi belirteceğim.
***
Ancak, şiddet, kavramı üzerinde dururken “at gözlüğü” ile olaylara bakmamak gerektiğini düşünüyorum. İnsanlar, yaşadıkları toplumun bir yansımasıdır. Ne görürlerse onu tatbik etme eğilimindedirler.
Ailede şiddeti gören erkek çocuk, onu kurduğu ailede de uygular, kız çocuğu da girdiği ailede bunu kanıksamak zorunda kalır. Çünkü annesi buna katlanmak zorunda kalmıştır. Bu davranış modeli, adeta genlerde mutasyona yol açmış gibi, sürekli olarak nesilden nesile aktarılmıştır. Tabi, buna bir “dur” demenin zamanı gelmiştir. Yasal anlamda son dönemlerde birtakım çalışmalar yapılmışsa da, uygulamanın da en az yasal tedbirler kadar önemli olduğunu ortaya koymak gerekmektedir.
Gerek görsel –işitsel iletişim alanında gerekse, yazılı iletişim alanında; şiddet görüntüleriyle dolu, diziler, haberler, karelere rastlamak mümkün.
Öyle ki, şiddet çizgi filimlere dahi girdi.
Eskiden çizgi filmlerde de (Heidi, Polyanna, şeker kız candy...) ve dizilerde(örnek olmak üzere; küçük ev)erdemli davranışlar, iyilik, doğruluk değerleri ön palanda iken bugün, çocukların dünyasında da şiddeti körükleyen çizgi filmlere rastlamaktayız. Adeta, bir "pazar" haline gelen oyuncak sektöründe de lazer silahlar, bıçaklar, akıl almaz araçlar ekmek su gibi tüketilmekte.
Birden bire 80’li yıllarda meşhur Jr.’ın bulunduğu Dallas, her türlü hilenin, kötülüğün adeta dünyaya yayılmasına öncülük etti. Flamingo Yolu, şahin Tepesi. Ve diğerleri bunu izledi.
Artık, Emperyalizm yalnızca ekonomide, siyasette değil, sosyal ve kültürel alana da el atmıştı.
Ondan sonra da olanlar oldu.
***
Ha….sahi,
Eski Türk filmlerindeki duygusallığı, espriyi, güzel ifadeyi, romantizm, eski kitaplardaki roman kahramanları, şiirlerdeki heyecan coşku nerede?
Türkan Şoraylı, Filiz Akınlı, Tarık AKAN’lı, Ediz Hun’lu, Kadir İnanır’lı, Kemal Sunal’ın bize sunduğu iyilik, doğruluk, duygusallık, kahkaha nerede? Şimdi neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayabilmek mümkün değil,
Gülüyoruz, ağlayacağımız halimize veya ağlayacağımız şeylere gülüyoruz.
Kurtlar Vadisi, Behzat Ç.fatmagülün suçu ne? Bilmem başka hangi dizi, hangi film, şiddeti körüklemiyor mu?
Çocuklar gençler kendilerini dizi kahramanlarına benzetip, rol kesmiyorlar mı?
Uzun zamandır. Eski filmlerdeki duyguları yaşatan bir dizi, film izlemedim.
Yine, eski filimlere talim ediyoruz ne yazık ki.
On kere izlediğiniz halde, nasıl oluyor da onbirinci kez izlediğiniz filmi tekrar izleyebiliyor, ilk kez izlediğiniz gibi keyif alabiliyorsunuz?
Ben cevap vereyim, Çünkü onlar size “insanlığınızı” hatırlatıyor.
Gerçek sevgiyi, dostluğu, kahkayı özlediğinizi “haykırıyor”
***
Peki, bunları bırakalım, kim kitap okuyor, kim şiirle ilgileniyor?
Teknolojinin gelişmesi ile insanların daha fazla mutlu olacağı sanılırken, tam tersine olmaya başladı.
Teknoloji ile birlikte insanlar daha çok yalnızlaştı. İçine kapandı. Artık, sanal âlemde yaşamaya başladılar.
Yolda yürüyen insanlara bakın; herkesin elinde bir telefon, kulağında MP5,eski zamanlarda olsaydı yolda yürürken kahkaha atan, bağırarak konuşan, kafasında boynunda kablolar dolanan insanlara deli denirdi.
Şimdi “moda”ya uymayanlara “deli” deniliyor. Elinizde son madel bir cep telefonu yoksa 1–0 maça yenik başlamışsınız. Eskiden Nesrettin Hoca “Ye kürküm ye derken” bugün yaşasaydı “ye cep telefonu ye” derdi herhalde.
****
Bir gün kapıma bir çocuk geldi.14–15 yaşlarındaydı. Hocam, ben hırsızım” dedi, ağlayarak.
“Anlamadım” dedim.
”13 defa hapse girdim, çıktım. Artık bu işi yapmak istemiyorum.”dedi.
Sordum, hayat hikâyesini anlattı. Babası köyde çok zenginmiş,8 kardeşlermiş, annesi öldükten sonra, bir genç kızla evlenmek istemiş. Kız evlenmesini diğer bir konular yanında önemli diğer bir şarta bağlamış.”Çocuklarını istemiyorum”
Babası da buna razı olmuş ve çocuklarını sokağa atmış ve onlara da bakmamış
Sokaklarda dolaşan Ahmet sonunda bir hırsızlık çetesinin eline düşmüş, düşüş o düşüş.
Hayat hikâyesini anlatırken de ağlıyordu.
Çok üzülmüştüm “Peki ben ne yapabilirim “diye sordum.
“Benim sorum babama karşı dava açabilirmiyim” oldu.
”Tabi,”dedim ama bir yandan da doğru söyleyip söylemediğini merak ediyordum.
“Ahmet” dedim.
“Adliyede sabıka kaydını çıkartsana”,”tamam” dedi.
Yarım saat sonra sabıka kâğıdı ile geldi, baktım. Sabıkası tertemiz.
Kızarak “Neden yalan söylüyorsun, hani 13 defa girip çıkmıştın?”diye sordum.
”Abi, vallahi söylediklerim doğru, bir yanlışlık var… Aman oradaki memurun başı yanmasın, gidip belgeyi düzelteyim ”dedi.
Ne demişti? “Memurun başı yanmasın?”
Bu suçlu bir insanın diyeceği bir söz müydü? Kafam karışmıştı.
Koşarak çıktı. Ben de “Ne insanlar var ya?” diye düşünürken elinde düzeltilmiş sabıka kaydı ile geldi.”Bak, abi, say kaç mahkûmiyetim varmış?” dedi.
Baktım, söyledikleri gerçekti. Ne oldu diye sordum:
”Abi, memur bana sarıldı, öptü, memuriyetimi kurtardın, diyerek teşekkür etti”
Profesyonel hırsız bir memuru düşünüyordu: “Memurun başı yanmasın!”
Sonrasında, yazın çalışmak üzere Bodruma gitti. Bir yıl sonra telefonum çaldı. Ses tanıdıktı:
”Hocam, kusura bakma arayamadım. İçerdeydim, yeni çıktım “dedi
“Ne oldu?” diye sordum:
“Valla hiç kimse iş vermedi, sabıka kaydını görenler de kovdular, bende kendi işimi yaptım!”
Sonra, sonra bir şekilde elini tuttuk. İş sahibi oldu, evlendi, şimdi namuslu vatandaş olarak yaşıyor.
Yazarken o sözleri tekrar duyar gibi oldum “Memurun başı yanmasın!”
Düşünmüştüm o zaman Sabıka-sabıkasızlık !”belgesini alıp, gidebilirdi, işte bulabilirdi. Ama o namuslu bir vatandaşın yapması gerekeni yaptı.
***
Nedemişti rahmetli Prof.Dr. Faruk Erem “Bir Ceza avukatının Anıları” başlıklı kitabında?
“Suçluyu Kazıyın altından insan çıkar”
Psikolog Doğan Cüce loğlu ne diyor?
“İçinizdeki çocuğu öldürmeyin”
***
Bir de sezen Aksuyu dinleyelim “Aşkları da vururlar” şarkısında;
Gel bana kalbini göster ne olur
Sen değilsin bu sudaki aksin
Hadi gel kader değil
Hepimize öğretilmiş öfkeler
Ne olur teslim olma gel
Bu kızgın, bu kalp kiran eller
Bir zaman bebektiler
Hadi gel aslini göster
Suretin çok zalim
Çok mu üzdüler seni
Sahiplenme, senin değil bu dikenler
Sözlerin hançer
Yareler gülüm
Sür gözlerinin namlusuna
sür beni, aşktan olsun ölümüm
Aşkları da vururlar
Şarkıya şiir olur
Adanır sonsuz anısına
Kanayan sevdanın
Eyvah şiirler azalmış, günümüz perişan
Yaniyor içimizdeki koskoca orman
Eyvah şiirler azalmış
Yanıyor içimizdeki koskoca orman aman
Sonra, yine Sezen Aksu, kulaklara mırıldanıyor “Masum Değiliz” şarkısında;
…
Anneni daha sık anımsıyorsan hatta anlıyorsan
Kalbini bir mektup gibi buruşturulup fırlatılmış
Kendini kimsesiz ve erken unutulmuş hissediyorsan
İçindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır
Eller günahkâr
Diller günahkâr
Bir çağ yangını bu bütün
Dünya günahkâr
Masum değiliz hiç birimiz
AYDIN BAKIŞ: Peki, siz masum musunuz?