YA KAFADA ÖRÜMCEK VARSA?
Bundan yıllar önceydi.
Fakültemdeki odamda kitap okurken, kapı çalındı.
“Buyrun” dedim.
Baktım, içeriye fikirlerinden hiçte haz etmediğim bir meslektaşım girdi.
Girdi, oturduk. Sohbete başladık.
Tam bir kafatasçıydı.
Dönüp dolaşıp konuyu “Kürt sorunu”na getiriyor.
Kürt diye bir ırkın olmadığını söylüyordu.
Daha önce, dağlardaki “kart kurt seslerinden türeyen ırk” söylemini duymuştum,
Ama bir akademisyenden bunu işiteceğim hiç aklıma gelmemişti.
Aynı hayreti ve şaşkınlığı, İstanbul’da Avukatlık stajını yapmış olduğum avukattan duyduğum zamanda hissetmiştim.
Kafatasçı söylem o zamanlar pek modaydı.
Anlattı. Dinledim,
Anlattıkça coşuyor, adeta uçuyordu.
Ben ise ağzım açık bir şekilde vatandaşı dinliyordum.
Mümkün oldukça odama gelen bir misafire gereken ikram ve hürmeti göstermeye çalışıyordum.
Her zaman, esas kadar usulün önemli olduğunu,
Hatta usulün birçok olayda, davada esasın önüne geçtiğini görmüşümdür.
Haklı olup ta, süresi içerisinde davada itirazlarda bulunmayan, dilekçe vermeyen insanların davaları kaybettiğine şahitlik etmişimdir.
***
Ama adeta, içim içimi kemiriyordu.
“Ya sen yanlışsın, sen nasıl insansın, sen nerede yaşıyorsun, bu ne biçim düşünceler” diyesim geliyordu.
Ama söyleyemiyordum.
Kendimi tutuyordum.
Tutuyordum ama nereye kadar?
Sonra,
Hocaya dikkatli baktım. O da bana baktı.
Yüzümdeki ifadenin değiştiğini fark etmiş olmalı ki, sustu ve sonra;
“Hocam, neden konuşmuyorsunuz, neden yorum yapmıyorsunuz ?”diye sorunca,
Hemen cevap verdim:
“Hocam sizin kafanızda örümcek var”
Cümleyi duyan misafirim ayağa kalktı.
“Ne demek istiyorsunuz?”diye sesini yükseltti.
Ben de;
“Bunda kızacak ne var?”
“Sizi dinlerken dikkatimi çekti, sizin kafanızda örümcek var.”
Dedim.
Misafirim, bu defa sesini biraz daha yükseltti.
“Bana hakaret edemezsiniz.”
“Bana örümcek kafalı diyemezsizin”
Deyince,
“Yok, hocam, gerçekten kafanızın üzerinde dolaşan bir örümcek var, isterseniz elinizi kafanıza götürün, hemen yakalarsınız” dedim.
Gerçekten,
“Fikirlerinde olduğu gibi gerçekte de örümcek, hocanın kafasında yer etmiş, dolaşıyordu, dolaşıyordu ama kendisi bir türlü fark edememişti.”
Örümceği eline aldı ve sinirle onu “ezdi”.
Tabi, hocanın ziyareti bu olay ile sona ermişti.
Hoca, çay… demeye kalmadan.
Hoca, odayı terk etti, daha sonraki zamanda da şehri…
İyi de oldu.
Allah’ıma bir kez daha şükretmiştim o gün…
Öyle ya, kafasında örümcek olana, “kafanda örümcek var” deme fırsatını yakalamıştım.
****
Eleştiriyi hep yüze karşı yapın, insanların arkasından konuşmayın, derler.
Doğrudur…
Bu ülkede “doğru söyleyeni dokuz köyden kovsalar”da
Onuncu köy mutlaka vardır.
Yıllarca, ailede, sendikada, siyasette.
“Kral Çıplak” diyemediğimiz için,
Bir arpa yol alamadık.
***
Maşallah, herkes iyilik meleği, demokrat, yardımsever, adil.
Öyleyse;
Bu kadar ahlaksızlık, yolsuzluk, hile hurda ne?
Cezaevlerimizde neden yatacak yer kalmadı?
Gazetelerdeki cinayet, vahşet, intihar haberleri de nerden çıktı?
Bu nedenle , “Aynesi iştir kişinin lafa bakılmaz.”,
Demokrasiden, insan haklarından bahseden baba, sendika başkanı, siyasetçi, öğretmen, doktor.
Parayla İş takipçiliği yapıyor mu?
Okuldaki öğrencisini özel derse zorluyor mu?
Mirasta çocukları arasında fark yapıyor mu?
Bıçak parası alıyor mu?
Dayak atıyor mu?
Soruları çoğaltabiliriz.
Yani, yaptıkları ile söyledikleri çelişiyor mu?
Önemli olan bu, diğerleri boş laf.
AYDIN BAKIŞ: “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovsalar”da,
“onuncu köy” mutlaka vardır.