TÜRKİYE ÇOK BÜYÜK SORUNLARLA BOĞUŞUYOR! (IV)

Sevgili okurlar..

Sohbet serimizin dördüncü günündeyiz!.. Ve öyle görünüyor ki “Türkiye çok büyük sorunlarla boğuşuyor?” başlığı altındaki, ülke gerçeklerine dair açtığımız pencerede, daha çok sohbetlerimiz olacak... Kaldı ki mevzu ettiğimiz, dile getirerek çözüm önerdiğimiz meselelere dair, sizlerden de yoğun istek ve arzular alıyoruz! Ne olur, ülkenin ve ahalinin kangrenleşen ve artık psikiyatrik vakıalara dönen sorun ve beklentileri daha bir gür sesle, dillendirilsin!.. Hakikatler “böyle gelmiş, böyle gidecek” cenderesinde tutulmasın...

***

Elbette ki susmayacağız, elbette ki dilimizin döndüğü, kalemimizin yazdığı, zihnimizin üretebildiği sürece, biz buradan, “hakikatlerin sesi” olarak haykıracağız!.. Ve hiçbir şekilde, “susan olmayacağız.” Ne diyoruz; “Türkiye çok büyük sorunlarla boğuşuyor” ve öyle bir sürecin içerisindeyiz ki mevcutların ötesinde yarın daha vahim hadiselerle yüz yüze geleceğimizi, göz ardı etmememiz gerekir.. Boşuna laf üretmiyoruz!..

***

Son bir asır içerisinde, katmer katmer büyüyen ve artık “mızrak çuvala sığmaz” haline gelen, sosyal, siyasal, ekonomik, teknolojik ve tabi ki ahlaki çürümüşlük, yaşamı maddi ve manevi yönde esir almıştır... Çözümsüzlük girdabında debelenip duruyoruz!.. En sıradan olumsuz hadise bile, bir bakıyorsunuz ki domino taşı misali birbirini devirerek, ortalığı alev topuna döndürüp, tozu dumana katıyor!

***

Peki çözüm!?.. Ne yazık ki, mevcut sistemin çarkının üretimi olan “milli ve yerli meseleleri” gidip yine “sorun yaratıcıdan” çözüm istiyoruz… Yani çözümü, çözümsüzden bekliyoruz! Bugün diyebilir miyiz, ister birey düzeyinde ister toplum düzeyinde, yaşam kültürü “ahlaki, insani ve vicdani” bir kimliğe sahip!?.. Maalesef... Var olan; giderek büyüyen “ahlaki çöküntü” Ki artık hız kesmiyor! Çünkü “iffet” denilen kavramı kaybetmiş durumdayız!

***

Sokağa inelim, en sıradan bir genci, ya da kişiyi çevirip soralım!.. Sizce; iffet nedir, ar, haya, edep nedir diye sorun... İnanın ki, anlamının ne olduğunu bilmez... Size verebilecek cevabı da, “o eskilerin, yaşamı geri kalmışlıktır, çağdaşlık değil” diye böbürlenip, üste bile çıkmaya çalışanlar olur... Ne inanç ne kültür ne de medeniyet denilen, tarihsel bir kimlik maalesef, ırak tutuluyor…

***

Sorumlu kim!?. Toplumu dejenere ve asimile edip, tarihinden, kültüründen ve medeniyetinden uzaklaştıran, elbette ki mevcut sistem ve tabi, eğitim ve öğretim mekanizmamız!.. Okullardaki müfredat.. Günlük hayat içerisindeki sosyo-ekonomik koşulların, “çıkar odaklı” olması!.. İşte, ülkenin ekonomik durumu!.. 1.5 asırdır, değişmiyor!.. Dün ne idiyse, bugün de aynı mekanizma işliyor... Döviz kuru..

***

Elin parası, her geçen gün bizim paramıza karşı değer kazanıyor!.. Biz ise kaybediyoruz... Ki bugü, Türk lirası, kendi coğrafyasında Dolar ve Euro karşısında en zayıf, düşük modunda!.. Hal böyle olunca da, zengini daha zengin, fakiri daha bir fakir oluyor... Eee, enflasyon denilen canavar dün nasıl idiyse bugün daha haşin ve iştahlı bir şekilde; yükselişte! Üretime, teknolojiye, tarıma ve sanayiye dayalı; işleyen bir sistem yok!..

***

Dün, Merkez Bankası Başkanını izledim! Enflasyonla ilgili raporu açıkladı.. Hafize Gaye Erkan.. Genç bir kızımız... Kendini iyi yetiştirmiş, eğitimli ve belli ki işin ehli… O bile, enflasyon denilen canavarla ilgili tahmini beyanında “yıl yıl üstesinden geleceğiz” diyor... Hedef fiyat istikrarı!.. Mümkün olur mu, onu zaman gösterecek!

***

Hep ifade ediyorum!.? Ki bunu, mevcut AK Parti iktidarına özgü söylemiyorum... Zaten, AK Parti iktidarı döneminde; ülke ve millet belli bir “iyileşme” içerisinde. Kastım, bir asırlık zaman dilimi içerisinde gelen-giden tüm iktidarlardır... Her seçim döneminde halktan belli vaatler sıralayıp, oy istemişlerdir. Seçmen de onlara inanarak, salt çoğunlukla oyunu verip iktidara getirmiştir... Amma velakin, meclise gidince ve o geyik derisinden yapılı koltuklarına oturduktan sonra; bir başka âleme dalarak, “millete sadra şifa verebilecek, çözüm sağlayıcı” siyaset ortaya koyabilmiş değiller!

***

Her seçim döneminde ve her iktidarda, insanlarımız, yönetimlerden çok şeyler beklerken hep hayal kırıklığına uğrayıp durmuşlardır?!.. Dedik ya ne teknoloji var ne ekonomiksel güç var, gittikçe de ekonomi zaafa düşüyor.  Çünkü üretici ve ihraç edici değiliz, hazıra kon, ithal da ithal!..

***

Peki, ekonomik alanda yapılması gereken nedir?! Çare açık ve net... Bize göre, el ele verilerek, milli gücü tamamen, “teknolojiye” yönelip, üretime dayalı bir ekonomi mekanizması işletilmelidir… Eğer ki siz üretirseniz, para kazanırsınız. Eğer ki üreten değil tüketenseniz, o zaman siz para ödemek zorunda kalırsınız… Ama yok... Çünkü siyasi mekanizma, hile ve desiseden ibaret bir politikayla; “kendi rantına, çıkarına ve geleceğine” odaklı!

***

Sonuç!.. “Kellim kellim la yenfa” misaliyle “Benim oğlum okuyor ama ebcede kadar gelmiş.”

Ebcedi geçmiyor bir türlü. Bu eski bir deyimdir.  Demem o ki; orta yerde bir anayasamız var ki; devleti kutsayan, milleti dışarıda tutandır… Laiklik anayasasına sarılıp durmuşuz.. Hiçbir şey de yapamıyoruz.

 

* * *

Sistem, siyaset, gelen giden iktidarlar “üzüm üzüme baka baka kararır” misali... Aynı çarkta dönüyorlar... Tıpkı, TBMM’deki 600 milletvekili gibi... Tabiri yerindeyse “Salla başı al maaşı...” Başka da ürettikleri bir şey yok!

***

Hal böyle olunca da?.. Ne teknolojimiz teknoloji, ne ahlakımız ahlak ve ne de ekonomimiz ekonomi olabiliyor?!. Ama tüm bunlara ulaşabilmemiz için, üreten, gelişen, büyüyen olabilmemiz için; “ehil ve liyakat ölçüsüne sahip, insana sahip olmamız” gerekir?! Önce insani ve vicdani ahlakın temel ilkelerine sarılmak lazım… Ahlaklı, mazbut, muntazam bir gençliği yetiştirmemiz gerekir! Bunun yolu da Milli Eğitimden geçiyor.

***

Milli eğitim ise dün de ifade ettiğimiz gibi materyalist bir sistemle eğitim veriyor.

Gençliğimiz bu eğitimle yetişiyor. İnanç olmayınca, aile terbiyesi olmayınca, bin senelik aba ecdadın kültürü de olmayınca gençlik çok büyük bir boşlukta kalıyor... Bu boşluk içerisinde materyalizm ile dinsizlik cehaletiyle karşı karşıya kalıyor. Milli eğitim, sadra şifa verecek bir eğitim şekli içermiyor.

***

Demin de söylediğim gibi... “Benim oğlum okuyor, okuyor ama sadece ebcede geçebildi.”

İnsanlarımız hep ebcedi mi okuyacak? Biraz da kitaba geçsin daha güzel şeyler okusunlar diyoruz… E yok, hep aynı.  Mevcut Milli Eğitim sistemiyle “diplomalı cahil” yetiştiriyoruz ancak.

***

Laiklik, Kemalizm, cumhursuz bir cumhuriyet.  Peki bu şekilde nereye gidecek bu millet? Millet bunu hep soruyor, sorguluyor, ama cevap da alamıyor. Çünkü sistem, yanıt verecek değil... Günlerdir dile getirdiğim gerçekte mevcut sistemin, artık ülkenin ve milletin bütünlüğüne hitap etmiyor, sorun çözücü hiç değil... Onun için sistem değişmeli…

***

Hani bir vecize söz var.. Deriz ya “Denenmiş, denenmez” diye... Böyle bir sistemi yüz yıldan beri bu millet denemiştir, gelen giden iktidarlar hep milleti kandırma yoluna gitmiştir...

“Ben ekonomiyi düzelteceğim” diyen var, “Ben sizi kalkındıracağım” diyen var. 

“Ben sizi Batılılaştıracağım” diyen bile var. Ama velakin, bir adım ileriye gitmişliği yok!

***

Velhasıl!

Aldatmacalarla karşı karşıya kalan bu milletin sonu kargaşadır, terördür, kavgadır ve eğitimsizliktir.

Başka da bir şey olamaz.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar…