UZLAŞMA KÜLTÜRÜ..

En büyük nimet ve kazanımdır.. Devletlerin de, toplumların da, "olmazsa" olmazı olmalıdır; "uzlaşma" kültürü.. 

Hem kurumsal, hem de toplumsal "dirliğin" lokomotifiyle; "işlem" sahibi, olması gerekir…

"İcrası" tüm dinamiklerin, "birliğini ve dirliğini" temin eder..

İstikrar yönünde "can suyu.."

***

Barışın da, kardeşliğin de, huzurun ve birlikteliğin; "koruma" kalkanıdır…

Ekonomik, sosyal ve siyasal zenginliğin de "temel" kazanımlarında "koruyucu ve kollayıcı" sihirli anahtarıdır…

Ve bu anahtar her sorunun "çözümsel" yönde kilidini açandır…

***

İşte, Diyarbakır'ımızın özeline ilişkin bu "anahtar", dün olduğu gibi bugün de şart diyorum..

Ki, her seçim, her atama, her kurumsal değişiklikte, "en hassas" duygularla, bunu ifade ediyorum..

Şehrimizin özeline ilişkin "uzlaşı ve kent  milliyetçiliği" perspektifinde, kurumsal bir "uzlaşı" kültürü daha bir dinamik şekilde, faal olması şart..

***

Bu kültürün, somuta ermesi için de; özellikle "ortak aklın" misyon alması lazım..

Sac ayakları; bellidir..

Valiliktir.. Belediyelerdir.. Kumu kurumlarıdır.. Sivil Toplum Örgütleridir.. Kanaat önderleridir.. Yazılı ve görsel yönde fikir beyan edenlerdir.. 

Yani özetle, kentin tüm dinamikleri "ortak aklın" masasında olmalı ve etrafında buluşabilmeleridir…

***

Bu "uzlaşı kültürü" kurumsal bir kimlik kazandığı her coğrafyayı "ihya" etmiştir.. 

Kent adına, kentteki yaşayanlar adına; "çözülmeyen" sorun yoktur, ki kalmaz da..

Çünkü eldeki o "uzlaşı kültürü" sihirli anahtar misali, her kapıyı açar…

Denir ya, kendi göbeğini kendisi keser…

Diyarbakır’ımızın bu minvalde; "kendine has" bir süreç başlatmalıdır…

***

İstişare..

İstişare..

İstişare..

Ve yine istişare!…

Denmeli, demeliyiz!

***

İl Valimiz Münir Karaloğlu'nun bu minvalde, efor sarf edici, "öncü" isim olacağına inanıyorum..

Ki olmalıdır da…

Ve, bir önceki Vali Hasan Basri Güzeloğlu'nun bıraktığı bir miras var..

***

Karaloğlu devir aldığı Valilik ve Belediye Bayrağını, daha bir yüksek katmanla, dalgalandırmalıdır…

Sokağa sahip çıkmak ve sokağın nabzına vakıf olmak için; "halk buluşmalarına" özellikle önem vermelidir…

"Demli çay sohbetlerini" icra etmelidir..

 

***

Çünkü Şehrin "kısır döngü" girdabı olan, "siyasal gündemiyle" artık boğdurmamak gerekir..

Onun için de, seçim mi, siyaset mi, politika mı, hükümet mi, muhalefet mi, dış politika mı, siyaseti mi, "o Ankara'nın" gündemi, diyerek şehrin kendisine has "mevzularını" içeren gündemler oluşturmalı, yaratmalı ve bu gündemlere odaklı; "Uzlaşı kültürüne" misyon yüklenmeli…

***

Ki o gündem de, şehrin ekonomisidir, şehrin gelişmesidir, şehirde istihdam alanlarının yaratılmasıdır, şehrin yoludur, suyudur, elektriğidir, kaldırımdır, park ve bahçesidir..

Şehrin planıdır, imarıdır, turizmdeki alt yapısıdır…

Vatandaşların bunlara ulaşmada yaşadığı sıkıntılardır..

***

Sağlık ve Eğitim başta olmak üzere; "kurumlara" işlerlik kazandırmak..

İdarecilerini, kent ahaliyle "aşina" edip, diyalog geliştirmesi lazım!!….

Şehirde yaşayanın "hayat standarttını" daha bir yükseltebilmektir…

Yaşam alanlarını çağdaş ve modern bir yapıya kavuşturabilmektir..

***

Sanayisini.. Turizmini, doğasını, kültürünü, medeniyetini, tarımını, hayvancılığını daha aktif ve zengin bir portale taşıyıp onu "pazarlayabilmektir" gelişimini sağlayabilmektir..

Şehrin, buna dair zenginliklerine yeni zenginlikleri katabilmesi için aktif şekilde "uzlaşı kültürünü" kurumsallaştırması gerekir..

İşlerlik kazandırmalı..

***

Ortak akıl, ehil, liyakat, hakkı hak, batılı batıl görüp, helalini bilen, harama el uzatmayan, kentin "dinamikleriyle" kent milliyetçiliği medeniyetiyle; bütünleşmesinde öncü olmaktır!..

***

DOĞRU OLMAMIŞTIR?..

"Savunma Yürüyor" fikriyatıyla, yola çıkan Baro Başkanları önceki gün, Ankara'ya ulaştılar..

Ama, şehre "girişlerine" izin verilmedi?..

Yani sokulmadılar, itişme-kalkışma hiç de yakışmayan görüntüler oluştu!...

***

İki gündür, "yollar yürümekle aşınmaz" diyerek, mevzuyla alakalı, yazıyorum!..

Ki dün, "fol yok, yumurta yok, bu ne tava" diyerek, eleştirmiştim.. "Baroların" bu alel-acele, telaşlarını sokağa döktürmeleri!… Hele ki pandemi döneminde…

***

Ancak, "demokratik" bir hak olan yürüyüş, "ideolojik ve siyasi" bir hasımlığa dönüşmedikçe, herkes için icrası, özgür olmalı da demiştim.. Serbestçe yapabilmelidir..

Baro Başkanlarının, "yürüyüşü de" böyle görülmeliydi..

***

Eğer ki, Baro Başkanları, her ne kadar "niyetler" farklı mülahazalar içeriyorsa da, "bir demokratik" hakkın kullanımı olarak, Ankara'ya sokulmuş olsalardı, müdahaleden daha akılcı, bir tavır olurdu?..

Ki yankısı da bu kadar meşru olmazdı?…

***

Hem barolar açısından, hem hükümet açısından, hem de demokrasi açısından; "uzlaşı kültürü" bir kez daha, "üstün medeniyet" olduğuna, inanılmış kendini gösterecekti?….

Tarafların çıkarı, "bir noktada" uzlaşıyı ikmale getirirdi.

Kimin art niyeti de var idiyse o da "kursağında kalmış" olurdu?..

***

Sonuç itibariyle; müdahale, polisin engellemesi "doğru" olmamıştır…

***

Neyse, dün "o müdahale" gördüğü tepki üzerine "sona" erdi.. Yürüyüşe izin verdiler.. Avukatlar da cübbeleriyle, Anıtkabir'e gidip, Ata'larının "huzuruna" çıktılar...

***

Bakalım, önümüzdeki günlerde ne olacak?.. Nasıl bir tasarı, taslak hükümet tarafından Meclis'in gündemine getirilecek?. Ve bu taslağa Baro başkanları neler söyleyecek?. Azıcık soluklanalım mı?…

***

KABİNE İKİ YIL'A TAKILDI?..

Selvi'nin dediğine göre; "Kabine revizyonu", Bakanların sosyal haklarına kavuşabilmesi için zorunlu olan "iki yıl'a" takıldı..

Yani, kabinede değişiklik yapılacak isimlerin, "Bakan olarak emeklilik hakkı kazanabilmesi" için, iki yıl bilfiil bakan olması gerekir..

Malum vekillerin statüsü bu minvalde ya!…

***

Görünen o ki.. Kabinede olası değişiklik var ise; "kabinede iki yılını" tamamlamış olanlara bu toto vuracak..

Ulaştırma Bakanı'nı emsal vermeyin, değişiklik ve iki yıl zaman dilimini hatırlatarak..

O Erdoğan "gördüğü lüzum üzerine" idi..

Ki bugün de olabilir..

Ama; kulislerde iş "sosyal haklara" kavuşabilme yönünde mülahaza ediliyor…

***

GÜNÜN SÖZÜ..

"Kendi dışkımı yedim, tadı acıydı, insan dışkısını yedirmek işkence değil" diyene Prof diyecek noktaya gelmişsek…