VALLAHİ Mİ?… HE VALLAHİ?…

Aynen de öyle!..

Mevzu ilk aktarıldığındaki hal-i vaziyet aynen de böyle oldu…

Sabah çayında, karşımda oturan dedi ki..

"Önceki gün, Ali Babacan'ın canlı yayınını izledin mi?..

"Yok" dedim!.. Meraklandım.. Peki ne konuştu?..

Ooooo neler konuşmadı ki?…

"Meğer ki, Babacan da" Gezicilerdenmiş?..

Hadi ya, diye sorunca; "he vallahi" deyip, devam etti!…

"Gezi olaylarında davacı olmuşsunuz" diye gazeteci O'na soruyor?..

Babacan bu soruya ne cevap verdi biliyormusun!?..

Cevabı şu oldu?

"Ben davacı değildim.. Şikayetçi de olmadım.. Mağdur da değildim. Savcı tek taraflı, tüm bakanları mağdur olarak değerlendirip dava açmış.."

Mevzu heyecan sardı…

Merak tansiyonum da yükselince…

Eee; devam et diye karşımdakine ses tonumu yükselttim..

Gazeteci de demedi mi, "O zaman davadan çekilin diye?.."

Dedi, dedi..

Peki, cevabı ne oldu?..

Şu oldu?…

"Araştırdım, davadan çekilmek kanunen mümkün değil-miş…"

***

Hepsi bu mu?..

Yok, "hakimlere ve savcılara" buradan sesleniyorum diyerek, racon kesti?..

"Bugün buradan savcılara sesleniyorum..

Ben davacı değilim…

Silin benim adımı…"

İşte bunları söyledi, Ali Babacan!…

İlk refleksim; "vallahi mi?"

Karşımdakinin de yanıtı, "hem vallahi, hem billahi.."

***

Vay da vay!…

Şu "siyaset, hırs, koltuk, haset ve kin" ne kadar da, "karakter bozguncusu" be kardeşim, dedim!…

Karşımdaki "racon bu…"

Olmaz mı?…

Adam ben; "demokratım" diyor..

Adam ben; "liberalim" diyor..

Adam ben; "özgürlükçüyüm" diyor…

Adam ben; "batılıyım" diyor..

Yani adam ben, "dünün değil, bugünün, günün" adamıyım!..

Neyse!…

Biz de bu saatten sonra diyemeyiz ki?..

Eee be adam!..

Gezi olaylarının üzerinden koca bir 7 yıl geçti..

O gün niye konuşmadın..

O gün niye ekranların karşısına geçmedin..

O gün niye "mağdur değilim, şikayetçi değilim" narasını atmadın?

O gün niye Savcılara benim ismimi silin diye seslenmedin.

O gün niye "Gezi Olayları" masumane bir hareketti demedin.

***

Yoksa!..

Evet yoksa, karşımdakinin çayının son yudumunu alıp, söylediği gibi!…

"Koltuk tatlıydı..

Makam ve mevki vardı…

İktidar gücüydü..

Hayat toz pembe misali, her şey "emre amade" noktasında idi!…

Hükümetti, hükümet..

Onun için; "ketumdu?"…

Peki şimdi niye ketum değil…

Eee, o da "yeni koltuk" arayışıyla dile geldi?..

Netice itibariyle!…

Bu söylem değişikliği, Babacan'ı "sütten çıkmış ak kaşık" yapar mı?…

Ne mümkün?…

Yapsa yapsa; "hadi ordan seni gidi dünün kripto gezicisi yapar?"

Ki bu hal-i vaziyet de!…

"Adamın" adamlığını sorgularlar!..

Sizce!...

***

KURKUT DAVASI!…

Dün bir-kaç okurum mesaj atmış!…

Diyor ki, "Kemal Kurkut davasıyla" ilgili, neden iki kelam etmiyorsunuz?..

"Son karar içinize siniyor mu?" diye sormuşlar!…

Öncelikle ifade edeyim..

Belli ki, "müdavim" okurlar değil..

Ve yine belli ki bize, yeni yeni, aşinalar!…

Ya da farklı bir meramları söz konusudur..

Her ne ise...

Yoksa, gerek üç yıl önce "yargısız infaz" diyerek, kaleme aldığım bir çok yazı gibi!..

Söz'ün attığı manşetleri hatırlarlardı…

Dava süresiyle ilgili, yorumlarımıza; vakıf olmuş olurlardı..

Ve tabi ki, "geçtiğimiz Salı günü Uzay Haberde yayımlanan Büyüktimur'la Gündem" programının kamuoyundaki yankısını bilirlerdi

Dahası, "Hukuk reformu" başlıklı tartışmanın içerisinde, ne kadar mevzu ettiğimize de muttali olurdular?..

***

Neyse!.. "Bizi takip etmeleri" dileğiyle..

İki kelam etmeye gelince…

Malatyalı..

Üniversite öğrencisi..

Genç, delikanlı Kemal Kurkut'un öldürülmesi" sıradan bir hadise değildir!..

Kameralara da, fotoğraf karelerine de, yüzlerce kişinin gözleri önünde; vuku bulan bir olay!..

Açık ve nettir…

Hukuk, mahkeme, dava!..

Yani; yargı hangi kararı verirse versin, umarız ki "cezasızlık" çuvalına konulmaz!…

Ancak, Kurkut'un "vurulması, katledilmesi" yekûn şekilde; "yargısız infazdır.." 

Bizlerin de, kamuoyunun da vicdanında; failler noktasında verilebilecek tüm cezalar "kifayetsiz?" kalır!…

Lakin; istenilen hukukun üstünlüğü ve "adaletin tecellisidir?"…

***

SİYASİLERE DAİR TEHDİT!...

Ah ki ah!… 

Hakikatlere karşı, atılan bir slogan!… 

"Susma sustukça sıra sana gelecek?"…

Eee.. 

Hal-i vaziyet "siyasiler de" böyle olunca!..

Elbette ki, "tehditler" havada uçuşur!?.

İşte; son tehdit!.. 

Kime ve kimden geldiğine bakılmaksızın!.. 

Eğer ki, ilk gün!.. 

"Sarı inek" hikayesinde olduğu gibi; "boyun eğilmemiş" olunsaydı..

***

Seni tehdit eden benim adamım..! 

Beni tehdit eden senin adamın!.. 

Hesabı ve sahiplenilmesi, olmamış olunsaydı!..

"Siyasete" müdahale edenlere, "prim" verilmeseydi!?..

Kısacası; "tehdit kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun…"

Edenin de, edilenin de, kimliğine, siyasetine, ideolojisine, fikrine, rengine, ırkına" bakılmaksızın…

Yekûn; "karşı" durulsa!..

***

Zerre-i miskal taviz verilmezse!..

"Sen, siz kim oluyorsunuz siyaseti ve siyasetçiyi" tehdit ediyorsunuz denilse!…

"Tehdide" ab-ı hayat tanınmasa…

O kimseler "tehdit" kelimesini bile akıllarına getirmezler…

Korkarlar ve kaçınırlar…

Ve böylesi bir gaflet de vücut bulmaz!?..

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Aldığınız ürünün fiyatında saklı olan sır; O'nun GDO'suz, hormonsuz, organik olup olmadığıdır!…