Rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayı: Ramazan

Nurlu gölgesi üzerimize düşmeye başlayan, bütün müminler ve insanlık için rahmet, mağfiret ve kurtuluş iklimi olan Ramazan ayı, 24 Nisan Cuma günü başlıyor.

Rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayı: Ramazan

Kur'an-ı Kerim'de, "(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur'an'ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah'ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir." (Bakara-185) buyruğuyla sözü edilen mübarek Ramazan ayı, 24 Nisan Cuma günü başlıyor.

"Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allah Teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin (Kadir Gecesi'nin) hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır. (Nesaî)." hadis-i şerifiyle de anılan Ramazan ayı, bütün müminler ve insanlık için rahmet, mağfiret ve kurtuluş iklimidir.

Ramazan ayı verme ayıdır; ihtiyaç sahiplerine malını, ibadet ve İslami hizmetlere vaktini ve ömrünü, Allah yolunda canını vermektir. İslâm uğruna makamını, Allah'a, Resulüne ve müminlere gönlünü, ilme, bilgiye, hikmete aklını vermektir. İnsanlara ilim, bilgi ve hikmet vermektir.

"GÜZEL AHLAKA ULAŞTIRMAYAN İBADETLER AMACINDAN YOKSUNDUR"

Ramazan ayı, insanın Rabbine yaklaşmak için yoğun bir ibadet programına girme ayıdır. Bu yoğun programda hemen hemen bütün ibadetler vardır. İbadetlerin asıl amacı ise güzel ahlaklı insan oluşturmaktır. "Namaz çirkinlik ve kötülükten alıkoyar." (Ankebut 45) "Kötülüklerden korunasınız diye size oruç farz kılındı." (Bakara 183) "Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al." (Tevbe-103) ayetleri ibadetin temelinde ahlak olduğunu ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla "Ramazan ayı, ahlak ayıdır" diyebiliriz. Ancak İslâm'da ibadetler gibi ahlakın belli bir vakti yoktur. İslâm bizden ömür boyu ve her an güzel ahlak istemektedir. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) "Kim kötü söz ve eylemlerden vazgeçmezse, yeme içmeyi terk etmesine Allah'ın ihtiyacı yoktur." (Buhari) diyerek güzel ahlak olmadan tutulan orucun sadece açlık ve susuzluktan ibaret olduğunu ifade etmiş, güzel ahlaka ulaştırmayan ibadetlerin amacından yoksun olduğunu bildirmiştir.

Allah-u Teâla, Leyl suresinde insanları amellerine göre ikiye ayırır; verenler ve vermeyenler. Verenler dünya ve ahirette kolaylığa erişirken; vermeyenler ise zorluğa erişenlerdir: "Şüphesiz sizin çabalarınız elbette çeşit çeşittir. Onun için kim verir, Allah'a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz. Fakat kim cimrilik eder, (vermezse) kendini Allah'a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz." (Leyl 5-10)

Dolayısıyla Ramazan ayı verme ayıdır; fakir ve muhtaçlara malını vermektir, ibadet ve İslami hizmetlere vaktini ve ömrünü vermektir, Allah yolunda canını vermektir, İslâm uğruna makamını vermektir, Allah'a, Resulüne ve müminlere gönlünü vermektir, ilme bilgiye hikmete aklını vermektir, insanlara ilim, bilgi ve hikmet vermektir.

RAMAZAN AYI NE ZAMAN BAŞLIYOR?

İslam âlemi, on bir ayın sultanını her yıl büyük sevinç ve mutlulukla karşılıyordu. Bu mübarek ay birlik, beraberlik içerisinde geçirilirken camiler dolup taşıyor, eller semaya yükseliyordu.

Her yıl Ramazan ayında dolup taşan camiler, bu yıl yeni tip Coronavirus (Covid-19) tehdidi ve buna karşı alınan önlemler nedeniyle boş kalacak. Dünyanın farklı yerlerindeki Müslümanlar Ramazan ayında 5 vakit namazlarının yanı sıra teravih namazlarını da evlerinde kılacak. Ramazan ayına has icra edilen etkinlik ve gelenekler bu yıl yapılamayacak.

On bir ayın sultanı olarak bilinen bu mübarek ay, 24 Nisan Cuma günü başlayacak, 23 Mayıs Cumartesi günü son bulacak. 24 Mayıs’ta ise Ramazan Bayramı'nın birinci günü idrak edilecek.

Müslümanlar için büyük önem taşıyan, fazileti, sevabı bol, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi bu sene mayıs ayı içinde olacak. Ramazan ayının son haftasına denk gelen Kadir gecesi 19 Mayıs'ta idrak edilecek.

RAMAZAN AYININ FAZİLETİ

Kur'an-ı Kerim'de ismi açık olarak zikredilen tek ay Ramazan ayıdır. Kur'an-ı Kerim bu ayda indirilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de, "bin aydan daha hayırlı" olduğu belirtilen Kadir Gecesi, bu ay içerisindedir. Dinimizin beş temel esasından biri olan oruç ibadeti bu ayda farz kılınmıştır.  Fıtır sadakası vermek bu aya mahsus bir ibadettir. Teravih namazı da bu aya mahsus ibadetlerdendir. Ramazan ayının son on gününde itikâfa girmek sünnettir.

Ramazan ayı en faziletli aydır. Bu konuda Peygamber Efendimizden bir takım hadis-i şerifler rivayet edilmiştir: "Ramazan ayının ilk gecesi olunca Allah Teâlâ ümmetime (rahmet nazarıyla) bakar. Allah her kime (rahmet nazarıyla) bakarsa ona ebedi olarak azap etmez." "Akşamladıklarında ağızlarının kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir." "Melekler her gün ve her gece onlara istiğfar ederler, Allah'tan bağışlanmalarını dilerler."

TERAVİH VE SAHUR

Teravih, sevabı çok olan müstehab namazlardan biridir. Sahur ise oruç tutmak niyetiyle fecirden önce kalkıp bir şeyler yemek veya içmektir. Sahura kalkmak sünnettir.

Teravih için camileri tercih etmek daha evladır. Zira cemaatle kılınan namazın sevabı 25 veya 27 kat daha fazladır. Teravihin meşruiyetiyle alakalı validemiz Hazreti Aişe (radiyallahu anha), şöyle rivayet eder: "Bir Ramazan gecesinde Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem), çıktı, mescitte insanlarla birlikte namaz kıldı; onunla birlikte namaz kılanlar sabahleyin bunu başkalarına konuşunca ikinci gece daha kalabalık bir cemaat toplandı. Onlar da bunu konuşunca üçüncü gece mescit tam doldu. Üçüncü veya dördüncü gecede mescide sığmayacak kadar insan toplandığını gören Allah'ın Resulü mescide gitmedi. Ta ki sabah olunca gidip sabah namazını kıldırdı. Namazdan sonra cemaate dönüp kelime-i şahadet getirdikten sonra şunu buyurdu: 'Yaptığınız şeyi (namaz için beni beklediğinizi) gördüm; bu namazın üzerinize farz kılınıp da sonra yapamayacağınız korkusundan başka bir şey beni bundan alıkoymadı.'

Bu olaydan sonra herkes teravihini kendi evinde veya mescitte yalnız başına kılmaya başladı. Bu durum Hazreti Ömer (radiyallahu anh) zamanına kadar böyle devam etti. Bir gün Hazreti Ömer, bununla ilgili Müslümanlarda gördüğü dağınıklık üzerine Ubey Bin Kab'ı çağırdı ve tekrar teravihin cemaatle kılınmasını emretti. İşte o günden beri bu şekilde devam edegelmiştir. Yine Hazreti Ömer'in öngörüsüyle teravih namazı 20 rekât kabul edilmiş ve bunun üzerine icmâ oluşmuştur. Ancak birçok âlim, 'Gücü yetmeyenler 8 rekât şeklinde de kılabilirler. Çünkü Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem kendisi 8 rekât kılmıştır.' demişlerdir.

Sahur; oruç tutmak niyetiyle fecirden önce kalkıp bir şeyler yemek veya içmektir. Sahura kalkmak sünnettir. Gecenin sonuna doğru yani tehir ederek sahur yemek ise ayrı bir sünnettir. Sahur, aynı zamanda oruca niyetin de yerine geçer. Sahurun önemiyle ilgili birçok hadis-i şerif vardır. Bunlardan bazıları şöyledir: "Bir tas suyla da olsa sahura kalkınız zira sahurda bereket (vücutta oruca karşı bir kuvvet ve büyük ecir) vardır." (Muttefakunaleyh) "Bizim orucumuzla kitap ehlinin orucu arasındaki fark, sahurdur." (Buhari, Müslim) "Gündüz tutacağınız oruca karşı sahurla, gece kalkacağınız teheccüde karşı da kaylule'yle (gün ortasında azıcık uykuyla) kendinizi güçlendiriniz." (İbni Mace, Hâkim)

MUKABELE

Mübarek Ramazan ayı geldiğinde camiler başta olmak üzere birçok yerde Kur'an-ı Kerim okunur, dinlenilir, karşılıklı mukabelelerde bulunulur. Kelime olarak karşılıklı verme, karşılıklı okuma anlamına gelen Mukabele, bir kimsenin Kur'an'ı ezberden veya kitaptan yüksek sesle okuması ve onu dinleyen topluluğun da kendi kendilerine tekrar etmesidir. Hadis-i şeriflerde mukabele değil de Muârada veya Ardun-Nebiyyi şeklinde geçen Kur'an'ı karşılıklı okumayla ilgili İbn-i Abbas'tan şu hadis rivayet edilmiştir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) insanların en cömert olanı idi. Onun bu cömertliği Ramazan ayı girip de kendisiyle Cebrail (aleyhisselam) karşılaşınca daha da artardı. Cebrail (aleyhisselam) Ramazan ayı çıkıncaya kadar her gece Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile buluşur, Resûlullah ona Kur'an'ı arzeder, okurdu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Cebrail ile buluşunca insanlara rahmet getiren rüzgârdan daha cömert ve daha faydalı olurdu. (Buhârî)"

Mescitlerde veya diğer toplu ortamlarda Kur'an-ı Kerim mukabelelerine katılanlar hem dinleyip hem de okuyabilirler. Bu durumda hem dinleme hem de tilavet sevabı alırlar. Ancak her ikisini bir arada yapmak biraz güçtür. Kur'an okuyanları dinleyerek tilavet ve hatim sevabı elde edilmez. Zira bir fiilin sevabını elde etmek için bizzat onu yapmak gerekir.

Kur'an-ı Kerim'i dinlemenin ecri sadece canlı birinden dinleyerek değil aynı şekilde telefon, bilgisayar, televizyon gibi elektronik cihazlardan dinlenerek de aynı ecir elde edilir.

KADİR GECESİ

Yüce Allah, "Şüphesiz ki, biz onu (Kur'an'ı), Kadir Gecesi'nde indirdik. Kadir Gecesi'nin ne olduğunu sana bildiren nedir? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gece Rabbinin izniyle melekler ve ruh (Cebrail), her bir iş için (yeryüzüne) iner de inerler. Tan yeri ağarıncaya kadar o gece bir selamettir, bir esenliktir. (Kadir 1-5)" diye buyuruyor.

Ramazan-ı Şerif bu ümmetin ayı olduğu gibi, Kadir Gecesi de Hazreti Muhammed aleyhissalatu vesselamın ümmetine has bir gecedir. Sahih rivayetlerde deniliyor ki, geçmiş ümmetlerin ömrü Peygamberimiz aleyhissalatu vesselama gösterildi ve Peygamberimiz onların üç yüz, dört yüz yıl gibi bir ömür yaşadıklarını ve ümmetinin ise az ömür yaşadığını görünce üzüldü. Bunun üzerine Allah (celle celaluhu), ona ve ümmetine bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi'ni verdi.

Bu gece bin aydan yani 83 yıl gibi hep ibadetle geçirilen bir insan ömründen daha hayırlıdır. İşte Müslümanlar, diğer ümmetler gibi uzun ömür yaşamasalar bile böylesine kendilerine bahşedilen kıymetli zamanlar sayesinde onlardan daha fazla sevap kazanabilir ve daha büyük mertebeler kat edebilirler. Bu Allah'ın kendilerine ekstradan bir lütfu ve kerimidir.

Kadir Gecesi, Ramazan ayının içinde saklıdır. Sahih rivayetlere göre bu gece, Ramazan ayının son on gününün tekli gecelerindedir. Yine cumhura göre bu gece, Ramazan'ın yirmi yedinci gecesidir. Yine de Ramazan'ın tümünde bu geceyi aramak gerekir. Zaten bunun Ramazan'ın içinde saklı bırakılmasının hikmeti de budur.

Bu gece Kur'an gecesidir. Günahları için ağlayanların, tövbe edenlerin, af ve mağfiret arayanların gecesidir. Bu gece yeryüzünün en hareketli olduğu, sabaha kadar meleklerle iç içe olmanın, meleklerin müminlere şefkat kanatlarını gerdiği selam ve esenlik gecesidir. Bu gece, tövbe edip kötülüklerden arınmak isteyenlerin, kötü ihtiraslarına dur demenin, kendine yeni bir sayfa açıp hayatına çeki düzen vermenin ve kendine yeni bir yol haritasını çizmenin dönüş ve hayra yöneliş noktasıdır.

FITIR SADAKASI

Fıtır sözlükte "orucu açmak", fitre de "yaratılış" anlamına gelir. Buna "Fıtır sadakası" denir ki fıtrat sadakası, yani sevap için verilen yaratılış atiyyesi demektir. Dini bir terim olarak şöyle tanımlanır; Ramazan Bayramı'na yetişen ve temel ihtiyaçlarının dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velâyetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle yükümlü bulundukları mali bir ibadettir.

Büyük muhaddis Vakî' Bin Cerrah derki; namazdaki eksiklikler sehiv secdesi ile telafi edildiği gibi oruçtaki eksiklikler de Fıtır Sadakası ile telafi edilir. Fıtır Sadakası'nın hikmetiyle ilgili Abdullah Bin Abbas (radiyallahu anhuma) ise şunları söyler; Rasûlullah (aleyhissalatu vesselam) oruçluları gereksiz ve çirkin sözlerden arındırmak ve yoksullara yiyecek sağlamak için fitreyi farz kılmıştır. Fitreyi kim namazdan önce öderse, bu makbul bir zekât, kim de namazdan sonra öderse, herhangi bir sadaka olur. (Ebu Dâvud, İbn Mâce)

Şafi mezhebine göre Fıtır Sadakası Ramazan ayının başında, Hanefilere göre ise Ramazan'dan önce de verilebilir. Hanbeli mezhebi bayramdan önce birkaç gün erken verilmesini caiz görürken, Malikiler ancak vaktinde eda edilirse geçerli olur görüşündedir. Tüm bunlarla birlikte Fıtır Sadakası'nı bayrama yakın bir sırada vermek en iyi olanıdır. Çünkü bu sırada fakirler kendi ihtiyaçlarını karşılayarak bayram için hazırlık yaparlar.

Fıtır Sadakası'nı verirken Ramazan ayında işlediğimiz kusurları dikkate alarak vermeliyiz. Ramazan'da yapılan hayır ve hasenatların ecri daha fazla olduğu gibi Allah-u Teâla'nın şeytanları zincire vurduğu bu ayda işlenen günahların cezası da diğer aylara göre daha farklıdır. Dolayısıyla bu eksikliklerimizi giderecek olan Fıtır Sadakası'nı en güzel bir şekilde minnetten, riyadan, cimrilikten uzak duracak şekilde vermeliyiz.

RAMAZAN AYI VE ZEKÂT

Geçmişten günümüze Allah'ın farz kıldığı zekât ibadeti için özellikle Ramazan ayı tercih edilmektedir. Hatta bazı insanlar daha senesini doldurmadığı halde sırf Ramazan geldi diye zekâtını erkenden vermektedir.

Ramazan ayının faziletine dair hiçbir şüphe yoktur. Bu ayın diğer aylara göre birtakım meziyetlerinin olduğu Kur'an ve sünnette belirtilmiştir. Zekât da özellikle bu aya denk getirilerek daha fazla sevabın elde edilmesi umulmaktadır. İbn-i Abbas'dan (radiyallahu anhuma) rivayet edildiğine göre "Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) Ramazan ayı geldiğinde çok cömert olurdu. (Müslim)" İmam Nevevî, bu hadise binaen oruç günlerinde cömertlik yapmanın daha müstehap olduğunu bildirir.

Bu güzel ayın bir başka meziyeti de içerisinde barındırdığı berekettir. Öyle ki oruç nedeniyle zengin de fakir de aynı seviyede olmakta, yoksulların içerisinde bulunduğu hal daha fazla hissedilmektedir. Zekâtın ise bu aya denk getiriliyor olması bereket üzerine bereket katmaktadır. Aynı şekilde Ramazan'ın hemen akabinde gelen bayrama hazırlık, halk arasında zekâtın bu aya mahsus kılınmasının nedenleri arasındadır.

Fıkıh kitaplarında havl yani nisaba ulaşmış mal ekin değilse üzerinden kâmil bir yılın geçmesi gerektiği yazılıdır. Bir yıl şemsi olarak değil de kameri olarak hesaplanır. Bu da zekâtın her yıl oruç gibi on gün geriye doğru geldiğine işaret eder. İşte bu hesabı yapamayanlar veya farkında olmayanlar, Ramazan ayı vesilesiyle zekâtı tam vaktinde eda etmektedirler. On gün meselesi basite alınabilecek bir mesele değildir. Zira zekâtla ilgili birçok fıkhi mesele bunun üzerine bina edilir.

İslami devlet anlayışında zekâtın sabit bir ayda olması, farklı aylarda olmasından çok daha isabetlidir. Zira zekât memurlarının sabit bir zamanda bu işle meşgul olmaları devlet, zekât verenler ve fakirler açısından değerlendirildiğinde sosyolojik olarak birçok faydayı içerisinde barındırmaktadır.

İslami hizmetlerde bulunan medrese, STK, vakıf ve benzeri yerlere Fıtır Sadakası ve zekât verilir mi?

Hayır kuruluşları, mal sahibinden aldıkları zekâtı hak sahiplerine verdikleri durumda kendilerine zekât ve fıtır sadakası verilebilir. Fakat bunu çok iyi araştırmak gereklidir. Acaba kişinin Fıtır Sadakası'nı verdiği bu kuruluşlar gerçekten İslam adına hizmetlerde bulunuyor mu yoksa bulunmuyor mu diye. Fıtır ve zekât bir sorumluluktur. Sadece maldan çıkarmak yetmez. Kuran'da geçtiği üzere zekâtı hak edenlere vermek icap eder.

Zekâtın verilmesi gerektiği kişilerin zikredildiği Tevbe suresindeki ayette "Allah yolunda olanlar" kısmı Peygamber (aleyhissalâtu vesselam) zamanında Allah yolunda cihad eden kimseler için geçerliydi. İslam âlimleri genel bir mana ifade eden bu ayetteki maksadın sadece cihad değil, hayırlı hizmetlerde bulunan vakıflar, İslami sivil toplum kuruluşları, içerisinde ilmin okunduğu medreseler ve Kur'an kursları gibi yerlerin de bu kısma dâhil edilebileceğini beyan etmiştir.

İtikâf ibadeti

Hazreti Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem vefat edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde itikâfa girer ve derdi ki; 'Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde arayın.' Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'dan sonra, zevceleri de itikâfa girdiler." (Buhârî, Müslim, Muvatta, Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbnu Mâce)

İtikâf, kitap, sünnet ve icma ile sabit olup nafile bir ibadettir. Ramazan'ın son on gününde ise müekked sünnettir. Sadece nezredilmek suretiyle vâcib olur. İtikâf senenin her ayında olabilir. İtikâfta oruç şart değildir. Ancak oruçlu olmak itikâfın adabından olup sünnettir. Hanefîlere göre vâcib olan itikâf için oruç şarttır ve beş vakit namazın kılındığı yerlerde olmalıdır. Şafiilere göre bütün mescidlerde itikâfa girmek caiz kabul edilmiştir.

Kadir Gecesi'ni aramak için Ramazan'ın son on günü de itikâfa girmek müekked sünnettir. İtikâfa girmek için cami veya mescid şarttır. Şartları yerinde olsa kadınlar da itikâfa girebilirler. İçinde cemaatle namaz kılınan camide kadınların itikâfa girmeleri mekruhtur. İtikâfın azı ve çoğu için belli bir müddet yoktur. Nezredilen itikâfı yerine getirmek gerekir. Zaruri ihtiyaç olmadan camiden çıkmamak gerekir. İtikâfta olan kişiyi ziyaret caizdir. İtikâfta olanın mubah şeylerle meşguliyeti caizdir. Ziyaretçilerle konuşması, onlarla kalkması, onları uğurlaması gibi.

Ramazan ayında sevaplar gibi günahlar da katlanır mı?

Bir kimse Ramazan ayı gibi şeytanların zincire vurulduğu, insanların daha fazla Allah-u Teala'ya yakın olduğu zamanlarda haram bir davranışta bulunursa bunun günahı diğer aylara göre daha fazla olur. Mübarek mekânlarda, gün ve gecelerde yapılan hasenelerin fazlasıyla ecirlendirileceğiyle ilgili şüphe yoktur. Aynı durum yapılan günahlar için de geçerlidir. Bir kimse Ramazan ayı gibi şeytanların zincire vurulduğu, insanların daha fazla yüce yaratıcıya yakın olduğu zamanlarda haram bir davranışta bulunursa, bunun günahı diğer aylara göre daha fazla olur. Aynı şekilde normal yerlerde işlenen günah ile Mekke ve Medine gibi mübarek şehirlerde işlenen günahın seviyesi bir değildir.

Kaynak: Diyarbakır Söz