BEN “DÜNYADA AHDE VEFA KALMAMIŞ” DEDİRTMEM!

Dün, Cumhuriyet'in "bir yaş daha almasını" kutladık..

98 yaşında..

Nice "Cumhur'un" arkasında olduğu, faziletiyle "müşerref" bulunduğu, Cumhuriyetli asırlara!..

İki kelamımızı, dün yapmıştık..

Cumhur'un varlığı ile yokluğu, "Cumhuriyeti" nasıl bir ruhla, "ikmale" getirir diye..

Zaten ülkenin, devletin, yönetimlerin ve milletin hal-i durumu, orta yerde "seyirlik.."

Çok da, "laf" üretmeye gerek yok..

Çünkü, "Cumhuriyet'in fazilet" ruhunu, yaşatan ve yaşatılması için mücadele eden ile, bu ruhu batıla, batıya, emperyalizme "kul köle" etme gayretinde olanlar, herkesin malumudur.. Ki tarih de sorguluyor..

Onun için, "Söz Cumhur'un" hep olmalı ilkesinden taviz verilmemeli!..

***

Neyse dünü konuşmayacağız..

Malum bugün, haftasonu..

Dün de, Cumhuriyet Bayramı nedeniyle "tatil" idi..

Yani, herkes evde bugün!…

Diyorum ki şöyle "Ahde Vefa" noktasında, kendimizi bi sorgulasak mı?..

"Adalet" denilen kavramı da "vicdan terazimize" alıp, bizim "Adalet" ölçümüz, ağırlığımız nedir diye baksak mı?

Ne diyor, Adalet'in yeryüzündeki timsali, abidesi, ruhu, ilkesi ve nizamı olan, Hz. Ömer (r.a)..

"Adalet Mülkün Temelidir.."

Hiç kuşkusuz ki, Hz. Ömer'in "Adalet" medeniyeti, salt İslam'da değil, yeryüzünün bütününde, "kabulü" şayandır..

İşte bugün, Hilafet Döneminde, yaşanan ve yaygın bir şekilde de, ders-i ibret noktasında anlatılan bir meseleyi aktarmak istiyorum!…

***

VİCDANİ ADALET ve AHDE VEFA...

Hz. Ömer Ashab-ı Kiram ile beraber meclisinde otururlarken, 3 gencin karşıdan geldiğini görürler..

Gerginlik var..

Biri ikisinin elinden, kendini kurtarmak istiyor..

Belli ki, iki genç de onu huzura çıkarmak istiyor..

***

Gençlerden ikisi öne çıkıp, der ki;

- Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin ki, Adalet yerini bulsun.

Hz. Ömer suçlanan gence dönerek, "Söyledikleri doğru mu" diye sorar..

Suçlanan genç "Evet, doğru" cevabını verir!.

Hz. Ömer "Anlat bakalım nasıl oldu" diye sorar.

Suçlanan genç başlar anlatmaya..

Ve der ki;

"Ben bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanım, ailemle beraber gezmeye çıktık, kader bizi bu arkadaşların bulunduğu yere getirdi.

Affedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki gören bir defa daha bakıyor.

Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım.

Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı, atım oracıkta öldü.

Bu durum bana ağır geldi.. Ben de bir taş attım, babası öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, buraya getirdi."

***

Hz. Ömer, "Söyleyecek bir şey yok" dedi.

"Madem suçunu da kabul ettin, cezan idam..."

Suçlu delikanlı "Efendim bir özrüm var" dedi..

"Ben memleketinde zengin bir insanım. Babam bana epeyce altın akçe bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah indinde sorumlu olursunuz. Bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim. Bu üç gün için de yerime birini kefil bırakabilirim."

***

Hz. Ömer merakla sordu..

"Sen buranın yabancısı bir gençsin. Senin yerine idam cezasına kim kefil olur ki?"

Genç adam etrafa baktı, birini gösterdi..

"Bu zat benim yerime kalır."

Gösterdiği, Peygamberimizin en iyi arkadaşlarından, Amr İbni As'tı.

Hz. Ömer "Ey Amr, delikanlıyı duydun" dedi.

"Evet, ben kefilim" dedi..

Amr İbni As ve genç adam serbest bırakıldı.

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzereydi, ama gençten bir haber yoktu.

Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çıkarak gencin gelmeyeceği, dolayısıyla Amr İbni As'a verilecek idam cezası yerine maktulün diyetini ödemeyi teklif ettiler. Ama gençler razı olmadı, "Babamızın kanı yerde kalamaz" dediler.

***

Hz. Ömer kendisine merakla bakan Medinelilere döndü ve "Kefil babam olsa fark etmez" dedi.

"Ceza infaz edilecektir."

Amr İbni As da dimdik durdu..

"Biz de sözümüzün arkasındayız."

Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma oldu.

Genç kalabalığı yararak geldi.

Diz çöktü.

Hz. Ömer "Delikanlı, gelmesen hayatın kurtulacaktı, neden geldin" diye sordu.

Genç doğruldu "Ahde vefasızlık etti, demeyesiniz diye geldim" dedi.

***

Hz. Ömer bu defa Amr İbni As'a sordu..

"Ey Amr, sen bu delikanlıyı ilk defa görmüştün, nasıl oldu onun yerine idama kefil oldun."

Amr İbni As da vakarla cevap verdi..

"Bu kadar insanın içinden beni seçti!.

'İnsanlık öldü mü' dedirtmemek için kabul ettim!."

Hz. Ömer "idam" işaretini verecekken gençler Halife'nin önüne gelip, dediler ki..

"Biz davamızdan vazgeçiyoruz."

Hz. Ömer, "Ne oldu, biraz evvel babamızın kanı yerde kalmasın diyordunuz. Şimdi neden aniden caydınız" diye sordu.

Gençler de cevap verdiler..

"Merhametli insan kalmadı, demeyesiniz diye..."

***

HZ. ÖMER'İN ALDIĞI ÜCRET!

 

Devam ediyoruz, Hz. Ömer'in "adalet" timsalini bize aktaran, hayata dair, ders-i ibret ihtiva edici notlarını, sizinle paylaşmaya!..

Hz. Ömer, halife seçildiğinde, Hz. Ebubekir kadar ücret alıyordu.

Bilahare, Hz. Ömer'in, geçim sıkıntısına düştüğünü gören yakınları "maaş artışını" düşünürler..

Toplanıp, durumu görüşürler..

Zübeyr bin Avvam, "Maaşını arttıralım ama kendisinden de izin alalım" der…

Hz. Ali der ki; "Bu teklifi kabul edeceğini zannetmiyorum. İnşallah kabul eder. Gidip teklifi bildirelim…"

Hz. Osman söz alır…  "Ömer'in hak ve adalette ne kadar ödün vermez olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bu teklifi biz yapmayalım.  Kıramayacağı birine söyletelim.  Kızı Hafsa götürsün" der..

***

Hafsa, babasına teklifi bildirir..  Ama, Hz. Ömer çok kızar. Hafsa'ya sorar…

"- Sen Resûlullah'ın evinde iken, Allah'ın Resulünün giydiği en kıymetli elbise neydi?"

"- İki tane renkli elbisesi vardı.

Elçileri onlarla karşılar, cuma hutbelerini bunlarla okurdu."

"- Peki, yediği en iyi yemek neydi?"

"- Yediğimiz ekmek, arpa ekmeği idi."

"- Senin yanında kaldığı zamanlar, yerde yaygı olarak kullandığınız en geniş, en rahat yaygı neydi?"

"- Kaba kumaştan yapılmış bir örtümüz vardı. Yazın dörde katlar, altımıza yayardık.

Kış gelince de, yarısını altımıza yayar, yarısını da üstümüze örterdik."

***

Hz. Ömer bunları duyduktan sonra kızına şöyle seslenir…

"- Ey Hafsa, seni bana yollayanlara söyle!

Resûlullah efendimiz kendisine yetecek miktarını tespit eder, fazlasını ihtiyaç sahiplerine verirdi.

Kalanı ile yetinirdi.

Vallahi ben de kendime yetecek olanını tespit ettim.

Artanını ihtiyaç sahiplerine vereceğim.

Ve bununla yetineceğim.

Resûlullah efendimiz, ben ve Hz. Ebubekir, aynı yolu takip eden üç kişi gibiyiz.

Onlardan ilki nasibini aldı ve yolun sonuna vardı.

Diğeri de aynı yolu takip etti ve ona kavuştu.

Sonra üçüncüsü yola koyuldu.

Eğer o da öncekilerin takip ettiği yolu takip eder, onlar gibi yaşarsa, onlara kavuşur ve onlarla beraber olur. Eğer öncekilerin yolunu takip etmezse, başka yoldan giderse, onlarla buluşamaz."

***

ÖZETLERSEK..

Bizim kültürümüz, inancımız, medeniyetimiz, "iman" ettiğimiz kudretin gücünü şu cümleyle özetlenmiştir..

 "Yaradılanı hoş gör, Yaradan'dan ötürü…"

Bu ifade; engin ve yüce bir gönülle evrene bakmak demektir.

Çünkü, İnsan kalbini ve umudunu kırmak hiçbir zaman "kabul" görülmezdir, rıza da gösterilmezdir…

***

ECZANE KUYRUĞU..

Bu resim dün akşam saatlerine bana ulaştı.. Diyarbakır'ın Sur ilçesinden, çekilmiş.. Uzun uzadıya bir kuyruk.. Hava da yağışlı biraz da soğuk.. Tabi insanların bekleyişi, oluşturdukları kuyruk, sorgulayıcı!… Ne "emekli maaşı" için, banka önünde bekleşmedir, ne de, "bedava" dağıtılacak bir yiyecek, giyeceğin sırası?. Ve ne de, herhangi bir bağış..  Ya da, "iş kuyruğu..!"…

***

Kuyruk "Eczane" kuyruğu.. Bekleyiş, "ilaç" alımına ilişkin.. Malum dün, Cumhuriyet Bayramı idi.. Resmi tatil.. Eczaneler de resmi tatile özgü, "nöbetçi" uygulamasına geçmiş!.. Yani sayılı eczane açıktı dün.. İlgili ve yetkili bir kimseye ulaşamadım.. Sonuç, benim garipsediğim durum, hastaneler de dün "resmi tatil" yönünde pek de, poliklinik yapmadı.. İnsanların bu kadar yoğun bir şekilde "ilaç alımı için, eczanelere akın etmesinin" izahı ne?!…

***

Grip salgını mı?.. Yoksa, Diyarbakır'da "Eczane nöbetçi" sayısı ve piyasada ilaç teminine dair yaşanan sıkıntıların sonucu mu?. Her ne ise; dünkü manzara, eczane önündeki kuyruk sağlık politikası açısından, "ayıplı" bir hal-i durum içerdiğini ifade ederek, mevzuyu ilgili ve yetkili makamlara atfediyorum..  Umarım Eczacılar odası da, "mevcut nöbetçi eczane sayısını" gözden geçirir!…

***

GÜNÜN SÖZÜ

Ey dilim… Sen benim hem servetim, hem felaketim… Beni bahtiyar eden de sensin berbat eden de…