BU ŞEHRİN RİSKLERİ HA!…

Kadim kent Diyarbakır ahalisi..

Dünkü, Söz'ün "manşet" haberine hepiniz vakıfsınız sanırım!

Ve biliyorum ki okumaya başladığınız an itibariyle ilk satırlarından itibaren "zihninizde" şimşekler çakmıştır…

Gözlerinizden de ateş fışkırmıştır..

Ağzınızdan, hayatınız boyunca kullanmadığınız "cümleleri" zikretmişsinizdir....

Bu nasıl bir rezalet ve rezilliktir diye..

Diyarbakır'a bu reva görülür mü diye?

Bu nasıl bir iğrenç boşvermişliktir ki körpe beyinlere, "yaşadığı" şehri kötüleyerek, zehirleyerek zihinlerine fütursuzca enjeksiyon yapılacak noktaya gelinmiş!…

Yuh olsun size!

***

O Diyarbakır ki bağrında "33 medeniyeti" yaşatmıştır..

Peygamberler, sahabeler, evliyalar diyarı..

Her karış toprağa bu vatan, bu millet ve İslam'ın kalesi olma adına; "şehit kanıyla" yoğrulmuş bir şehir…

O şehir ki Beşinci Hareme-i Şerif olarak adlandıran, Ulu Cami'yi kalbinde koruyor..

İçkale’deki Hazreti Süleyman türbesi ve sahabeler..

Bu şehrin, İslam orduları tarafından Fethinden sonra, hiçbir şekilde "işgal edilemeyen" bir kent olarak tarihe nam vermiş iken?

Her inanca, her fikre ve her ırka "kucak" açmış bir şehir burası...

Kültüründe, yaşam ahlakında ve değer ölçülerinde, şefkat var, merhamet timseli olmuştur...

Yardımlaşma ve dayanışmanın abidesidir...

Misafirperverdir..

Asi olsa da o da asaletindedir..

Haksızlığa, hukuksuzluğa, despotizme, zulme boyun eğmediğindendir.

Yani Diyarbakır kadimdir ve "Gül" şehridir…

Binlerce yıllık kimliğe sahip, tarihi surları ve burçlarıyla, her daim kendisini hissettiren ve yaşatan bir şehir..

Ki, siyasi ve ekonomik kulvarda da, Türkiye'nin "bir kolu" vasfıyla anılırken…

***

Şimdi, özetle aktardığım..

Ve her satırına, binlerce kitap yazılabilinecek "kimlik ve vasfı" bünyesinde tutan, Diyarbakır gibi bir kenti, siz nasıl oluyor da bu şehrin "riskleri" var deyip; öcü olarak gösterebiliyorsunuz!?..

Sözde, Diyarbakır'ı tanıtan, sözde "şehrimizi tanıyalım" diyerek, "2023 Eğitim vizyonu" adıyla, hazırlayıp yayınladığınız kitapta, Diyarbakır'a çirkefçe, gayri ahlaki şekilde; "yakıştırmalarda" bulunuyorsunuz..

Ve bunu; İlköğretim Okulu'ndaki öğrencilere "Şehrimizi Tanıyalım" dersi başlığıyla okutuyorsunuz?!…

***

Bakar mısınız bunların gaflet ve delaletlerine?

Kitabın 40. sayfası; "iğrençlikle" dolu..

"Şehrin riskleri" diye açtıkları başlığın altına kullanılan cümleler..

Neymiş;

"Şehir fırsatlar sunduğu kadar bazı riskler de içerir.. Doğal afetler, şiddet, madde bağımlılığı, trafik kazaları, cinsel istismar şehirde de karşılaşabileceğiniz risklerden bazılarıdır…"

***

Sormak istiyorum; bu "ifadeleri kaleme" alan zevata!..

Geriye kalan, "karşılaşılabilinecek riskler" nedir?..

"Bu çirkin ve çirkef" ifadelerin üzerine daha ağır riskler de mi var?..

Sanırım, bu riskler "zihinlerindeki" çürümüş ahlaki değerlerle, kendilerini idame edip, makam ve mevki sahibi olarak görebilme düşüncesi olmasın mı?

Diyarbakır'ı tanıtmak, "risklerle mi" olur, yoksa "fırsatlar ve güzelliklerin" sunumuyla mı olur?..

***

Daha önce de, kaleme almıştım, Diyarbakır Milli Eğitim İl Müdürlüğü "yönetimdeki" zihniyet, "eğitim ve öğretimden" çok çıkar "rant" merkezli faaliyet içerisinde bulunuyor!..

Ama, her zamanki gibi; "birileri yine" sorumluluk ve yetkisinde; "üç maymuna" odaklanıp, görmedim, duymadım, bilmiyoruma yatmıştı..

Şöyle ki…

Bu kitap, sandığınız gibi "iki üç ay içerisinde" kaleme alıp, Milli Eğitim bakanlığına gönderilip, "onaylandıktan" sonra yayına verilen bir hafta önce, yapılmış değil!…

Kitabın, kaleme alınıp, dizayn, kullanılan metin ve diğer figürlerin zaman süreci, iki sene öncesine dayanır?..

Kitaba pür dikkat bakılırsa, 2020 diyor..

O günün, İl Milli Eğitim Müdürü Feysel Taşçıer'di..

Nam-ı değer, Felsefeci..

Ve yine nam-ı diğer, Çüngüş'te "Pandemi döneminde" hijyenik kursuyla ilçenin nüfusunu katlayan şekilde kurs açıp, kursiyerle milyonlarca liranın, vurgunuyla kendini, hissettirendir…

***

Yani, kitabın hazırlanış evresinde, Taşçıer dönemi ve kadrosu sorumlu!..

Tabi ki, o günkü kentin üst yönetimi de..

Ve Milli Eğitim Bakanlığı..

Ki, Taşçıer'in Bakanın yakınlarıyla, ilişkileri de herkesin, dilinde!…

Birinci, sorumlu ekip ve kadro o dönem!…

Gelirsek, bugüne!..

Yani, ikinci sorumlu yönetim ve kadro..

O da, hal-i hazırdaki yönetimdir..

Nedeni de, bu kitap hazırlanıp-geldiğinde "bir gözden geçirilmesi" gerekmez miydi?..

Ne var, ne yok, neler yazılmış bakılmaz mıydı?

Belki önceki dönemin düşüncesi, siyasi fikri ve tabi ki felsefi anlayışının, bir zuhur ediciliği olabilir diye; irdelenmesi merak saikasıyla da olsa, bakılması gerekmez miydi?..

Ama kimin umurunda; bakılmamış!..

***

 

Ve ne gariptir ki bu kitapların İlköğretim okullarına dağıtılması "Şehrimiz Diyarbakır" dersi Eğitim Materyali olarak, kaymakamlıklar aracılığıyla okutulması önerisini, resmi belgeye döken, Vali adına ve İl Milli Eğitim Müdürü Yardımcısı olarak, imza atan şahsın, önceki yönetimin kadrosundan biri olması da manidar!…

Ve Diyarbakırlı oluşu da…

Ah ki ah; değil mi?…

***

Birileri, "işi çok abarttığımı" hadisenin de bu kadar büyütülmemesi gerektiğini söyleyebilir?..

Ne olmuş yani, "o riskler" denilen vakalar yaşanmıyor mu yani, diyebilir?..

İşgüzarlık deyip, kitap zaten "ders yayınından" kaldırıldı..

Okutulması durduruldu…

İlgili yetkililer; "yeniden gözden geçirilecek" diye beyanat verdi..

Daha ne istiyorsun..

Yetmez mi?..

Hayır yetmez!..

Yetmemeli, sorgulanmalı, irdelenmeli ve her kim sorumlu ise, makam, mevki, isim ve şahsiyetine bakılmaksınız; "niyet" sorgulamasına tabi tutulmalıdır?..

Ve gerekli işlem uygulanmalıdır…

Ne bir kurum..

Ne bir kişi..

Ve ne de herhangi bir makam…

"Bir kenti sapık ve şiddet" odaklı risklerin kulvarı olarak gösterebilme hakkına sahip olmadığı gibi, haddi de değildir..
Hele ki devlet eliyle bunu yazamaz!

Yoksa, kadim şehrin hal-i durumu "Sarı inek" hikâyesiyle, bir dönem sonrası bugünkü virane edilen hal-i perişanlığından daha bir beter hale gelerek sahipsizleşir, kervansız kalır!?

***

Eleştiri "dozunu" yüksek tutmamdaki ruh halime gelince!…

Okurlarım ve şehrin ahalisi bilirler, bu şehrin bir evladı olarak "tavizsiz bir kent milliyetçiliğim" var?…

Yıllar yılıdır bu misyondan şaşmadan yürümüşümdür?

Ve savunduğum tez de bu kentin sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel yönü kadar yaşam biçimine dair de "en büyük" eksik ve zafiyeti "kent milliyetçiliği" ruhunun göz ardı edilmesidir…

Siyasi ve ideolojik değil; bu kent milliyetçiliği..

Bu milliyetçilik; "kentine sahip çıkmadır, sorumluluk üstlenmektir?"..

Eğer ki o kent milliyetçiliği bir bütünlük arzıyla Diyarbakır'ın havasında solunmuş olunsaydı, bu şehri "terörle, şiddetle, cinsel tacizle" anmayı düşünenlerin alnını karışlardı?..

Ve tabi ki kenti böylesi bir havanın içerisine sokma gayreti içerisinde olan "şer güçlere de" prim verilmezdi?

Sözün özü, "bizi bizden olmayanlar temsil ediyor…"

***

Not.. Yazıyı gazeteye gönderdiğim sıralarda, Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürlüğünden yazılı açıklama geldi..

"İfadelere" kendi cephelerinden masumiyet karinesi oluşturma adına, "bazı illerin de" benzer durumla alakalı "yazılımların" olduğu beyan edilerek; bu işi "Bakanlık yaptı ya" getirilmesi?..
Denir ya "Şüyuu vukuundan beter" bir hal..

Bir de bakanlığa rapor yazıp, düzeltme istemişler..

Düzeltilmesi istenilen de; "cinsel saldırı" kelimesi çıkarılsın, diğerleri kalsın…

Ayıp ya!…

***

MECLİSTEKİ TABLO!

İki yönüyle de; hoş değildi..

Ne demokratik siyasete yakıştı?..

Ne de hukuk devletine?..

***

BİRİNCİSİ.. Ömer Faruk Gergirlioğlu'nun, dokunulmazlığı kaldırılmış, sade bir vatandaş kimliği kazanmış olması münasebetiyle, Meclis çatısı altında "direniş eyleminde" bulunması tasvip edilmez, kabul de görülemez..

Ki böylesi bir eylem azıcık "çocukça" olduğu gibi; "sonuca dair siyasi kasıt da söz konusu.."

***

İKİNCİSİ.. Bir hukuk devleti olarak..

Bir dönem milletvekilliği yapmış bir kişi, milli iradenin odak merkezi olan Meclis'te, sabah ezanında yaka-paça polis tarafından gözaltına alınması da, tasvip edilemez, kabul de görmez..

Hiç ama hiçte, "hoş olmayan" bir tablo, çizdirdiği gibi "toplumsal" tepkiye de neden oldu?..

***

Sonuç ne derseniz?.. İki yanlış bir doğru etmeyeceğine göre?..

Al birini vur ötekine, der çekiliyorum…

Ve temennim odur ki; "sertlik" fikriyatını öne çıkaran süreç, geçmişin hiç ama hiç tasvip edilmeyen, dönemlerini hatırlatan, yaşatan, hallere evirilmez!..

Çünkü, ülke ve millet olarak bu dönemlerde çok kaybeden olduk!…

 

***

GÜNÜN SÖZÜ

Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin. Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin...