NEREDEN KOŞUYORUZ!?..

Bilemiyorum!.. Ama koşu da, gidişatta "vahim" bir seyir içermiyor değil.. Özellikle; "inanç ve maneviyat" yönünde; peruperişan şekilde, "bitiklerdeyiz..! Çünkü yaşananlar, yaşatılanlar, muameleler, kamuda, özelde "olup-bitenler" akla ziyan… Neresinden tutarsanız çirkeflik, rezillik, aşağılık bir güruh anlayışın; inkar ve asimilasyon çürümüşlüğü var!.. Ürkütücü olan da, "toplumsal" bir duyarsızlık.. Kamusal ve idari yönden de, "zafiyetlerle" olup bitenin prim görmesi!…

***

Şu üç manzaraya bir bakın!… "Nesil" dediğimiz, yarının büyükleri olan "çocuklarımıza" neler öğretiliyor?… Eğitim ve öğretimdeki, "müfredattan" daha vahim olan, günlük hayat içerisindeki uygulamalar var ki, "pes" dedirtiyor.. Ve bunu, körpe dimağlara aşılatan, sözde eğitimcilerin ortaya koydukları, düşünce, anlayış, felsefe ve inanç, "asimilasyon" sorgulatıyor, Türkiye bir İslam ülkesi değil mi?…

***

İŞTE BİRİNCİ MANZARA… Kayseri'de bir Anaokulu.. Özel okul.. "Cumhuriyet" kutlamaları etkinliği yapılıyor.. Öğrenciler ay-yıldızlı bayrağı, vücutlarına sarmış, önce etraflarında dönüyorlar.. Sonra, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün posteri önünde yere kapanıyorlar.. Adeta bir ritüel yapıyorlarmış gibi.. "Secde" ediyorlar…

***

PEKİ İKİNCİ MANZARA… Adres İzmir… Yine 29 Ekim etkinlikleri… Atatürk Lisesi.. Okul bahçesinde, asılı Atatürk Posteri.. Erkek öğrenciler, takım elbiseli.. Kız öğrenciler de, "gece kulübü" kıyafetiyle, giyinmiş.. Kız ve erkek öğrenciler ikişerli gruplar halinde birbirlerine sarılarak; "vals" dansının gösterisini yapıyorlar..

***

VE ÜÇÜNCÜ MANZARA… Yer Kars… Bir Anaokulu.. Bu kez sahnede, sınıf öğretmeni.. Bir bayan… Önce bir çarşaf giyiyor… Yazı tahtası, yanında Atatürk posteri.. Önünde, ders verdiği öğrencilere sesleniyor, "Bakın benim neremi görüyorsunuz?. Sadece başımı göremiyorsunuz, sadece gözümü gerebiliyorsunuz. Osmanlı zamanında bazen gözlerde peçete olur, bez olur, gözünüz de görünmezdi" diyor…

***

Bu öğretmen daha sonra, üzerindeki çarşafı çıkarıyor.. Mini etek.. Gömlek.. Şapka giyiyor.. Atatürk'ü ve Cumhuriyeti "modernlikle" tanıtarak, şunları söylemeye başlıyor.. "Peki şimdi bi bakın.. Kısa eteğim var, şapkam var, çantam var, gömleğim var, ayakkabılarım çok şık. Şık mıyım şimdi? İstediğim gibi giyinebiliyor muyum?.. Peki yüzün diğer yerleri görünüyor mu?"…

***

Vaziyet bu kadar açık ve aleni vuku bulurken; kim ne yapıyor?… Ne yazık ki, kocaman bir hiç karşımıza çıkıyor.. Ki, ilgi, alaka, hassasiyet gösteren de yok!… Bir taraftan "Kemalizm" aşılamasıyla, körpecik beyinler inancından, dininden, değerlerinden, ulvi ve kutsallığından, tarihinden, medeniyetinden, kültüründen, ecdadından "uzaklaştırılıp", halk deyimiyle "batının ve batılın" putçuluğuna, "biat edici" ediliyor.

***

Diğer taraftan, nesli yetiştirmekle görevli sözde öğretmen, muallim, kendi siyasi, seküler, ideolojisini, "çağdaşlık ve modernite" kisvesi altında, "zehir" enjekte ediyor.. Hiçbir ahlaki, "değer ölçüsü" olmayan, maneviyatı değil, maddiyatı "kutsayan" bir ahlakla, nesli şeytanlaştırıyor… Satanist bir zihniyetin üremesine, zemin oluşturuyor.. Ateist ve dinsiz bir öğretmenin yetiştireceği; nesil bugün buhran içerisindeki gençlikten öte olmaz…

***

Netice itibariyle!.. Peş peşe vücut bulan bu ahlaksızlıklara karşı, Milli Eğitim Bakanlığı, İl Milli Eğitim Müdürlükleri "suspus" içerisinde oldukları gibi, ülkenin idaresinde bulunan zat-ı muhteremler de, aynı kodun içerisinde… Ki, Diyanet İşleri Başkanlığı da, iki kelam edici değil.. "Ülke ve millet" nasıl oluyor da, bu kadar "kutsallarına" duyarsız ve fransız takılıyor diyemiyor!..

***

Peki, konuştuğumuz ne?… Roma'da, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden görüşmesi "kaç dakika…" 20'mi, 30'mu, 45'mi, yoksa 65 mi?.. Ve bu görüşmelerin süresine odaklı; "zafer mi, hezimet mi", sorgulaması yapıyoruz… Biri hazır bekliyor, "dişlerimi nasıl bileyebilirim" diğeri, ben avucumu nasıl ovabilirim, hesabında!… Hazin olan da şudur; "Biz bu durumu çağdaşlık" seviyesiyle, değerlendiriyoruz!?..

***

Hal-i duruma, söylenecek söz net!… "Bizi bizden ettiler, bizim bizden haberimiz yok!..?" Şu "sarı inek" hikayesi var ya; geldiğimiz aşamanın en bariz, tefsiridir aslında.. Çünkü, "inancımıza, kültürümüze, medeniyetimize, aba ecdadımıza, tarihimize" yani ümmet kimliğimize "el uzatıldığında, laf edildiğinde, inkarı ve asimilasyonu" dayattıkları ilk adımda; "Osmanlı sillesini" vuracaktık.. Yapmadık.. İçimizdeki "devşirmelerin" suyuna, dümenine "takılınca" dizgini kaptırdık!.. Şimdi dövünüyoruz!.. Ama, ne fayda!..

***

Yoksa, Türkiye'de "cadı bayramı" kutlamaları yapılıyor, yapılacak diye; "ulu orta" keyfiyet arz-ı içerisinde olanlar, olur muydu?.. Ve bunları manşetlerine taşıyan medyanın "batıl kölesi" kalemşorları, İslam Araştırmalar Merkezi'nin bütçesinin artırılmasına "kin ve nefret" duygusuyla, saldırabilir miydi?…

***

Sonuç itibariyle gözleri de, zihinleri de, kalpleri de, ruhları da "körleşmiş" İslam ve Din düşmanlarının "sözünün" muteber edildiği bir zamanın "yıkımındayız!.." Allah sonumuzu hayreylesin!..

***

DİYARBAKIR CADDELERİNİN İSMİ..!

Kaç gündür kent gündemi… Şu isim veya bu isme takılmadan, benim söyleyeceğim şu… Bu kadim şehrin, yetiştirdiği onca değerli şahsiyet ve bu kente değer biçilemez hizmeti olan, nice insanlar var iken?.. Neden onların isimleri yaşatılmıyor?.. İşte bu soruya yanıt alabilirsek, sanırım "verilen ismin" sırrını çözmüş oluruz!.. Sizce…

***

HANİ FİKRİ BEYAN ÖZGÜRDÜ!…

Meğer ki değilmiş?.. Olmuş olsaydı, bu ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı, siyasi lideri.. Bakanı, milletvekili, oda başkanı.. Ve tarihteki bir gerçek olan, hakikati!…

***

Siirt'li bir vatandaşın, "hiç bir siyasi ve ideolojik" kutuplaşma doğurmadan, terör örgütü propagandasında bulunmadan, İyi Parti Lideri Akşener'e, "hissiyatını, fikrini, düşüncesini" yaşadıklarıyla, anlatmasına!…

***

"Kürt" kimliğinden ve bu coğrafyanın da, "Kürdistan" diye geçmişte tanımlandığından söz etmesine; gösterilen "prangalama" hiç de fikri beyanın özgürlüğüne yakışmadı, yakışmıyor?!…

***

Nitekim ne diyor AK Parti MKYK üyesi eski Vekil Abdurrahman Kurt.. "Herkes konuşmalıdır, düşüncesini rahatlıkla şiddet olmadığı ve şiddeti övmediği sürece dile getirmelidir. İnsanları konuşturmazsanız terörü teşvik edersiniz, insanları konuşturursanız, terörle mücadele etmiş olursunuz”

***

GÜNÜN SÖZÜ

Şiddeti teşvik eden, insanların dillerine ve fikirlerine vurulan prangadır!…