RAMAZAN-I ŞERİF'E DAİR..

Kur'an ayındayız!.. Manevi atmosfer çok yüksek.. Duamız ve temennimiz odur ki, "bereketi, huzuru, istikrarı, dostluğu, yardımlaşmayı, insanların birbirine yakınlaşmasını!.." Ve yer küresindeki "şeytani" hadiselerin.? Kan, gözyaşı, şiddet ve savaşların "son bulması!.."

***

İslam diyarında "ümmet" olabilmek!.. Allah ile kul arasındaki "manevi duyguların" güçlenmesi.. Müslümanlığın "hikmet ve sorumluluğu" noktasında; hakikatlere ulaşabilmek!.. Küfrün, delaletin ve ihanetin "bataklığından" kurtulabilmek!.. Günlük hayat şartlarını; "insani, vicdani ve rahmani" ilkelere bağlı kılmak!?..

***

Yaşamın her anı "nefsin ve ruhun" temizliği, pak ve lekesiz halini, emreder yüce Allah!.. İşte ona layık olmak "mu"minin" görevidir… Evet, her Ramazan ayı geldiğinde, bu minvalde "oruç edebiyatı" yapıyoruz.. Lakin bunu yaparken, yaşadığımız çağ, hayatın "dikte" ettikleri karşısında; zorlanmıyor değiliz!…

***

Kendimizce "teşbihler, temsiller, maneviyat çıkarmaları" yapıyor, yapıyoruz, yapmaya çalışıyoruz!.. Tabi hakikat ölçüsü nedir, bir uyum var mı, yok mu?.. Pek önemsenilmiyor… Üstadın ifadesiyle; "biz mi orucu tutuyoruz, oruç mu bizi tutuyor?" meçhuliyetiyle, ikilem var.. Her ne kadar, bugün "Orucun ruhundan" söz eden var ise de; azdır..

***

Haftasonu münasebetiyle şöyle bir taramaya geçtim.. Yazılanlara, çizilenlere baktım.. Alimlerimiz, mollalarımız, din adamlarımız "işin ruhuna" özgü yaşamları, kalem, fikir beyanları yüksek!?. Yazdıklarıyla, söyledikleriyle, yaşadıklarıyla "fazlasıyla", havayı solumuşlardır.. İşin edebiyatı kadar, maneviyatı da, önemli!..

***

Pazar yazısı mahiyetiyle, sohbeti bu minvalde devam ettirirken!.. Ramazan'a dair, "tarihsel bir kaç" günümüze kadar gelen, yaşanmışlığı yüksek notlardan hikayeler aktarmak istiyorum!.. Orucun manevi atmosferini daha bir, huşu ve feyziyle yaşayabilelim.. Tabi; günlük hayat koşuşturmasından da zihinlerimizi, arındıralım!…

***

HACCAC'IN SOFRASI...

Haccac ve adamları Mekke ile Medine arasında yolculuk yaparlar. Günlerden bir gün, kervanla yol alırken, mola verirler.. Suyu gürül gürül akan bir şelalenin başında… Sofra kurulur.. Haccac kervandaki yaverlerine seslenir.. "Etrafa bir bakın, fakir-fukara birisi varsa, gelsin beraber yemek yiyelim" der..

***

Yaverler etrafa bakınırlar!.. Suyun aşağılarında, üzerinde sadece bir hırka olan, yaşlı birini görürler.. Giderler yanına!.. Yaşlı adam uyuyor.. Uyandırırlar.. "Haccac seni çağırıyor" deyip, onu huzura götürürler!…

***

Huzura getirilen adama Haccac seslenir…

-"Gel beraber yemek yiyelim…"

***

Adam Haccac'ın yüzüne dönüp şöyle der..

"Ben seninle aynı sofrada oturup, yemeğini yemem!.."

***

Haccac gerilir.. Ve sebebini sorar, peki neden "yemeğimi yemiyorsun" onu bi de hele!… Adam yanıt verir...

-"Beni senin sofrandan daha iyi bir yere çağırdılar."

Haccac daha bir gerilir… "Nereye ve kim seni çağırdı" diyerek, Adama'a çıkışır… O da der ki;

-"Allah'ın misafirliğine çağırdılar. Ben oruç tutuyorum.."

***

Haccac diklenir!.. "Böyle sıcak günde oruç mu tutuyorsun?" der.. Aldığı yanıt şöyle;

-"Evet, bu sıcak günde oruç tutuyorum ki kıyamet gününün sıcaklığından kurtulayım..."

***

HZ. EBUBEKİR ORUÇ AÇARKEN!...

Hazreti Ebubekir (r.a) kavurucu bir yaz günü oruç tutmuş.. Hava da hayli sıcak.. İftar sofrasında da bir tek "soğuk su" var.. İftar vakti gelir, ezan okunur… Orucunu açmak üzere, içi su dolu tası alıp, içmek üzere ağzına götürür…

Tası ağzına götürmesi, yere bırakması bir olur.. Ve "hıçkırıklara boğulur" Hz. Ebubekir.. Çevredekiler ne olduğunu anlamaya çalışırlar.. Bir süre sonra Ebubekir kendine gelince, sorarlar.. Ne oldu da, "hıçkırıklara" boğuldun, de hele derler…

***

Hz. Ebubekir'in cevabı şu olur..

Bir gün Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ile otururken eliyle hareketler yapıyordu. Sanki karşısında birisi varmış gibi ona git diyordu..

*-Ya Resullailah elini iter gibi hareket yapıyordunuz?" neden diye sormuştum..

***

Cevabı şöyle olmuştu..

Dünya yanıma geldi kendini bana kabul ettirmek istedi, git dedim kendini bana kabul ettiremezsin dedim.

-Yeminler olsun sana, sen benden kaçıp kurtulsan senden sonrakiler benden kurtulamayacaklar kendimi onlara kabul ettiririm.

***

Hazreti Ebubekir:

- Ben de bu soğuk suyu içerken dünyayı kabul edenlerden mi oldum diye ağladım?.

***

O soğuk su içerken bunu düşünüyorsa biz soframıza inip kalkan yemekler için ne demeliyiz? Dünyanın kullarıyız dersek doğru olur mu?

***

MECUSİ'NİN AFFI

Kur'an ayı, Ramazan'ın ilk günleri.. Müslüman mahallesinde oturmakta olan ateşe tapan bir Mecusi'nin küçük çocuğu, "sokakta ulu orta yerde elinde ekmek, bir şeyler atıştrıyor?.." Çocuğun babası, durumu fark edince uyarır…

***

-Oğlum Müslümanların arasında yemek yenir mi? Onlar bu günlerde oruç tutarlar?.. Onlarca muhterem günlerdir..

***

Bu uyarıyı yapar, azarlar ve hadi evine git der!?..

***

Her faninin başına gelen ölüm O'nu da alıp götürür.. Vefat eder.. Şehirde bulunan Allah dostlarından birçoğu, Mecusi'yi rüyalarında görürler.. Ama "cennet bahçesi" içerisinde.. Hayatında, Allah diye ateşe ibadet eden bir kimsenin, cennete girmesi adli ilahiye mugayirdir.

***

-Nasıl oldu da bu nimete eriştin?.. Biz seni imansız bilirdik. Hatta öldüğünde cenaze namazını bile kılmadık.

Dediklerinde O şu cevabı verir..

-Evet! Doğru söylüyorsunuz. Ben Mecusi idim. Fakat bir gün küçük oğlum Müslüman mahallesinde, onlar oruçlu olduğu halde ekmek yiyordu. Ben çocuğun onların gözleri önünde ekmek yemesine müsaade etmedim.

Müslümanların hürmet ettiği bir şeye ben de hürmet ettiğim için Cenabı-ı Allah benim ruhumu bir Müslüman olarak aldı.

Ölüm anında başıma biri geldi.

Bana "Eşhedü enla ilahe illalah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulühü." dedirtti..

Kelime-i şehadeti getirdikten sonra "ruhumu teslim ettim.."  O sebepten bu gördüğünüz mükafata kavuştum" der…

***

Hikayenin işaret ettiği hakikat şudur… Bir Mecusi Ramazan ayına gösterdiği hürmetten dolayı imanın tadını alırsa, inanarak oruç tutan ve dilini dudağını bağlaması, şehveti nefsaniyeyi gemleyen bir mümin ve Ramazan ayına hürmet edenin durumu nasıl olacaktır..?

Yai Allah-u Teala'nın "mükafatının"  ne olacağını gayri siz düşünün…

***

ONLAR ORUÇ TUTMADILAR…

Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed (s.a.v) bir gün ashabına oruç tutmalarını emreder.. Ve der ki;

- "Ben izin vermeden kimse orucunu açmasın.."

***

Herkes orucunu tutar. Akşam olunca, teker teker müracaat edenlere, iftar müsaadesi verir.

Bu arada bir adam gelerek:

- Ya Resulullah! İki genç kız oruç tuttu ve yoruldular. Zat-ı alinize gelmeye utanıyorlar. Müsaade buyurursanız iftar etsinler" der…

***

Resul-i Ekrem (s.a.v.) müsaade etmez.. Adam iki defa daha gelir..

Sonunda Resulullah (s.av.)

- Onlar oruç tutmadılar. Bütün gün insanların etini yiyenler, nasıl oruçlu olurlar?

Git onlara söyle:

Oruç tuttularsa, istifra etsinler bakalım…

Adamcağız gider ve gerekeni söyler.. Onlar da denileni yaparlar.. İkisi de, "kan parçaları" kusarlar…

Adam Resülullah Efendimize dönerek vaziyeti bildirir..

***

Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.):

- Nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki; "eğer kusmayıp bu kan parçaları midelerinde kalsaydı, onları cehennem ateşi yerdi…."

***

SABRIN ZİRVESİ…

Allah dostlarından Hazreti Rabia Hayatını ibadete adayan bu yolda evlenmeyi dahi düşünmeyen yüce kametin hayatında orucun yeri bambaşkaydı.

Sık sık nafile oruç tutardı.. Bir defasında yiyecek bir şey bulamadı..  Sekiz gün böyle geçmişti.. Yiyecek iftarlık kuru bir ekmeği bile yoktu.

Açlık iyice şiddetlenmiş ve kendi kendine acaba nefsime zulüm mü ediyorum diye düşünüp dururken, kapı çalınır.

Komşusu bir tabak yemek getirmiş.

***

Ortalık karanlık..

Onu alıp yere koyar.

Işık aramaya gider.

Işığı yakınca kedinin yemeği döktüğünü görür.

Ne yapayım bari iftarı su ile açayım diye düşünür.

Bu sırada ışık söner ve bardağı alıp su içecekken bardak düşüp kırılır.

***

Elini açar:

-Ya Rabbi! Bu zavallı kulunu deniyorsun, fakat acizliğimden sabredemiyorum"

Diyerek bir ah çeker.

Bu sırada gaybden şöyle bir ses duyulur:

-Ey Rabia! İstersen dünya nimetlerini üstüne saçayım. İstersen üzerindeki dertleri kaldırayım. Fakat bu dertler ile nimetler bir arada bulunmaz.

Bu sözü işitince Hazreti Rabia:

-Ya Rabbi beni kendin ile meşgul eyle ve senden alıkoyacak işlere bulaştırma diye dua" eder.

GÜNÜN SÖZÜ

Dürüstlere değer ver onları çarpıkların üzerinde tut, böylelikle çarpıkların düzelmesini sağlayabilirsin.