ZİHNİYET DEĞİŞMEDİKÇE?!…

Tarihsel ve bilimsel bir gerçektir..

"Değişim ve dönüşümler" hep, zihniyet devrimiyle mümkün olmuştur..

Aynı minvalde, atılımlar da..

Kişi için de, ülkeler için de, devlet ve millet için de; kamu kurum ve kuruluşlarının yönetimsel  açısından da kural bu ve ana ilkedir…

Aksi takdirde, zihniyet değişmedikçe..

Varlığını idame anlamında, hükümransa!…

Neyi değiştirirse değiştirsin, hangi yatırımı gerçekleştirirse gerçekleştirsin, teknolojinin en üst yeniliğini dahi, kullanıma alırsa alsın; "zerre-i miskal" bir ilerleme kaydedemez!…

Çünkü, maddiyat odaklı "zihniyet" vardır..

Ve o zihniyet, tek yönlü döner..

Yani, "keyfiyet" çarkı aynen dönmeye devam eder..

İşte, Milli Eğitim Bakanlığı..

Ve doğal olarak, Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ndeki "işleyiş de" ne hazindir ki, yıllar yılıdır aynı noktada keyfiyet arzıyla seyrediyor…

***

40 yıl, 50 yıl öncesine değil!.?

Sadece, son 10 yıla bakalım!..

Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürlüğünde, kimler geldi, kimler gitti, neler değişti?..

Sormak lazım.?
Gerek kurumsal ve gerekse yönetimsel ve gerekse, eğitim ve öğretim kulvarında; "başarıya" odaklı bir değişim ve dönüşüme "imza atmış mıdır?"…

Ya da, mevcut zihniyetine odaklı, "sorunları meydana getiren anlayış ve bilinçle bir mücadele içerisine girmiş mi?"..

Ne mümkün?..

Gelen "gideni aratmıştır?" sözü hep, kendini diri tutmuştur, İl Milli Eğitim Müdürlüğündeki mekanizmada!?..

Sadece il değil, ilçeler de dahil..

"Rant çarkını" döndüren, bir eğitim ve öğretim yönetim anlayışı, yasal bir mevzuatmış gibi; "öncü" kabul görmüştür..

***

Dile kolay, Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürlüğü adı zikredildiğinde..

Eğitim camiasında, bilaistisna yolsuzluk, usulsüzlük, ihale, kantin peşkeşi, adam kayırma olarak değerlendiriliyor..

 Siyasi ve ideolojik kamplaşma ayrı bir tahribat..

Nitekim, eline silah alıp dağa giden bir örgüt üyesi, "Öğretmenimin kurbanıyım" der miydi?..

Dahası, "ideolojilerin, cemaatlerin" arka bahçesi olarak, faaliyet gösterir miydi?..

Aslında, bu travmatik hal, salt Diyarbakır'a özgü değil..

Ülkenin bir çok bölgesinde aynı, "kangren hal" yaşamaktadır..

Ama, Diyarbakır "beterin beteri" halde?…

Yaşanan ve yaşatılan olumsuzlukları dile getirip, konuştuğumuzda, neden hep "Eğitim şart" diye, okkalı cümle kuruyoruz ya!.. 

Malum, mutfak ve aşçıda arıza-i durum var..

İyi yemek ve servis kalitesi yok..

Neslin hal-i durumu da, orta yerde olduğu içindir söylenen bu cümle!…

***

Netice itibariyle… Atamalarda torpil ve kayırma devam ettiği müddetçe çark aynen döner.. 

Çünkü birilerinin omuzlarına basarak, birilerinin öne itelemeleriyle, havaya kaldırmalarıyla bir mevkie yükselenler, o birilerinin rantına odaklı, yönetim mekanizmasını işletir..

Bürokratik oligarşi dedikleri de “halka değil de, kendilerini o makama getirenlere hizmet edenler” demektir. 

Kısacası, artık "eğitim ve öğretime" diyorum ki, zihin değişikliğine giderek, kendisi "eğitime ve öğretime" tabi tutulmalıdır…

Eğer bir kenti, "riskler" noktasında, "madde bağımlısı ve cinsel saldırılar" başlığıyla, tanıtacak kadar, aciziyetin keyfiyetiyle yönetilme noktasına gelmişse…

***

Ve buna dair, "sorgulama, cezai müeyyide, hesap sorma" gibi bir mekanizma işlemiyorsa!…

"Kimin kabahati" denilmiyorsa…

"Ne olmuş yani" diyecek kadar kısır ve verimsiz akıl üstünlüğü öne çıkarılıyorsa..

Kentin, seçilmişi de, atanmışı da, sivili de, kanaat sahibi de, "ketum davranıyorsa?" vay ki vay halimize!..

Öyle ya, "sorun yaratıcıdan sorunu çözmeyi" beklemek; havanda su dövmeden öte olmasa gerek!!…

 

***

BİR İRADE ORTAYA KOYUN?..

Fikri takip noktasında, sitemli bir ifadeyle "Bir irade ortaya koyun" diye, çağrımızı yenileyelim..

Evet, kadim kentin etkili ve yetkili zevatı..

Seçilmişi, atanmışı, görevlendirmişi..

Kanaat önderi.?

Bilumum; hep birlikte güç birliği geliştirip, Bursa'daki hemşerilerimiz gibi..

Tük Hava Yolları'na, "Bursa'dan Diyarbakır'a, Diyarbakır'dan da Bursa'ya" geçmişte olduğu gibi; "uçak seferleri" başlatılsın..

***

Karadeniz illerine var da, Diyarbakır'a neden yok?..

Yüzlerce öğrenci, binlerce hemşeri, ekonomik sosyal, kültürel yönde ve yaza da girildiği evrede, turizmi de, eklersek!..

Ki, Anadolu Jet'in istatistiklerinde mevcuttur, uçuşlarda "doluluk oranında" en yüksek ilin Diyarbakır olduğu görülmektedir..

Neden, Diyarbakır "göz ardı ediliyor?.."

***

 

MARMARAYI AYRAN YAPMAK?…

Mümkün mü?.. Niye mümkün olmasın ki, "Yeterli yoğurt bulursanız, Marmara Denizi'nden ayran yapmak mümkün?.."

Pek tabii Karadeniz ve Akdeniz'den de?..

Daha da, ilerisi Hint okyanusundan da ayran yapabilirsiniz!?…

Yeter ki, "Yeterli yoğurt bulursanız?"…

Biliyorum!.. Diyeceksiniz ki, bu ayran, yoğurt, deniz, okyanus muhabbeti de nerden çıktı?…

Kafa mı buluyorsun?..

Kimin ihtiyacı var bu kadar "ayrana ki" dillendiriyorsun?…

Ayranı ve denizi mevzu edip, zihnimizi neye yoruyorsun  ah be Ömer diye..

Haklısınız vallahi!…

***

Ama velakin, "Deniz ve Ayran" muhabbetinin bir de yanına "Montrö sözleşmesini" eklediniz mi; gel de çık işin içinden?..

Neyse, mevzuya muttali olmanız için, aktarayım?..

Malum, İstanbul Sözleşmesini Cumhurbaşkanı Erdoğan inisiyatif kullanarak fesih etti ya!…

***

İşte bu fesih üzerinden, Meclis Başkanı Şentop'a sormuşlar.. 

"İstanbul Sözleşmesinden Cumhurbaşkanı imzası ile geri çıkılabilir mi?".. 

Şentop "Olabilir" deyip, nokta koymak ister..

Ancak, suyu bulandırmanın gayretinde olanlar Şentop'a tuzak kurma adına soruyu, "İnsan Hakları Ve Montrö sözleşmesine" odaklı geliştirerek sorarlar!

***

Denir ki, "Bir Cumhurbaşkanı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden çekildim, Montrö'yü tanımıyorum, feshettim diyebilir mi?…"

Şentop hukukçu kimliğiyle, teorik bir bakış açısını ortaya koyarak, yanıt veriyor?..

Ve aynen şöyle diyor;

“Yapabilir. Mümkün-muhtemel arasında fark var. Yeterli miktar yoğurt bulursanız, Marmara Denizi’ni de karıştırırsanız ayran yapmak mümkündür.”

***

Tabi soruya gelen yanıtı, "anlama" kısırlığı çeken bazı siyasiler, "sazan balığı" misali işe yüklenince, Şentop "Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kastetmedim, ama "Bir gün başka bir Cumhurbaşkanı teknik olarak yapabilir bunu" demiş!…

Aslında, her şey açık ve net!..

Eee; İstanbul Kanalı da var ya?.

Karşı çıkıp, "Montrö Sözleşmesi" kapsamına sıkıştırma gayretiyle..

Ama gel de, "karşı mahalleye" anlat bunu?..

Maalesef, ne mümkün?

***

Bakıyorum anlamada sıkıntı yaşayan CHP'liler ve İyi Partililer var..

Bir de kelli, felli emekli amiral ve paşalar dahil!…

Ekran ekran gezinen "ileri gidenler" kulvarındakiler…

En sıradan kişinin dahi anlayabileceği kadar açık ve net olan, "ifadeye "biçtikleri" libas, e be yuh dedirtiyor…

Neyse, "Montrö Türkiye'nin tapusudur" diyebilecek kadar kısırlaşan, Lozan hezimetini "zafer" diye lanse edenlere, aslında cevap vermek, abesle iştigaldir.. Çünkü, ne espriden, ne tevazudan, ne de hakikatin ifadesinden, "anladıkları" bir şey yok.. "Eleştiri" aklı da yok…

***

Yoksa, "Marmara Denizinden ayran yapmak mümkündür" sözünün eki olan, "Eğer ki Yeterli yoğurt bulursanız mümkündür?" ifadesini "en kalın kafalarına" sokarlardı.. Ama nerdeeeee?…

***

Tabi, Montro sözleşmesine de, "Türkiye'nin Tapusudur" diyen, emekli general ve büyükelçiler de, şunu bilmeleri, ya da anlamaları gerekmez mi?..

Sözleşme, Türkiye'nin haklarının korunup, kollanması ve genişletmesi gerekmez mi?. Ne gezer..

Tam aksine, Türkiye coğrafyasında, devletlere haklar tanıyan bir sözleşme!?..

***

 

KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ!…

Heyecan yüksek, beklenti daha bir yüksek!..

Kim olacak, kim değişecek, kime yeni görev verilecek, kaydırma olacak mı?..

Bir düzine soru, inşa ediliyor..

Ama hepsi, ancak "Kabine açıklandığında" cevap verir?..

Bir ayrıntı, söz konusu!..

O da, "eskilerden" bazı isimlerin, "Kabinede yer alabileceği" yönündeki, kulis yoğunluğu…

İşte buna dair, yanıtım var..

"Eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı?"..

Neyse, arif olan anlar!….

***

GÜNÜN SÖZÜ

Bir insanın yaşayıp yaşamadığını anlamak istersen, nabzına değil onuruna bak, duruyorsa yaşıyordur...