MÜREBBİYE (KİTAP İNCELEMESİ)

Bu hafta Stefan Zweıg’in Modern Klasikler dizisinden olan Mürebbiye adlı   eserini inceleyeceğiz.

4 ayrı hikâyeden oluşuyor.

İlk öyküsü kitaba da adını veren Mürebbiye;

Hikâye kahramanları olan 2 çocuğun yetişkinler dünyasını hayretle izlediğini, yetişkinler dünyasında ki yalanları gözlemlediğini görüyoruz.

Yaşamdan kesitlerin çocuklardan gizlendiği, yalan yanlış anlatıldığı çocukların psikolojilerinin yok sayıldığı durumların portresini çizmiş yazar.

Ayrıca yüksek tabakanın kadınları cezalandıran, erkekleri koruyan tutucu ahlak anlayışını da vurguluyor.

Erkeklerin karakterlerinin ve tutumlarının eğitilmesi gerektiği yerde kadınların kendini muhafaza edip hayatın hep 3 beş adım gerisinde durması gerektiğini düşünen zihniyet 1900’lü yıllarda da nefes alıyormuş bunu eserden takip ediyoruz.

Kitabın ikinci öyküsü Yaz Novellası;

Burada da anlatılan adamın tekinin, bir genç kızı kandırmak için mektuplar yazdığı geyik amaçlı yazılan yazıların zamanla derin duygulara dönüşmesiyle hikâye ilginç bir hal alıyor.

Öyle dokunduğunuz ya da size dokunan her gelişme kendine bir yol açarak yürür, aynı kalamazsınız…

Yaz Novellası’ndan bir alıntı;

….” Bu yaşlarda genç kızlar için okudukları şiirlerin iyi mi, kötü mü, sahici mi, uyduruk mu? Olduğunun önemi yoktur. Dizeler onlar için susuzluklarını gideren kadehlerdir,

İçindeki şaraba dikkat etmezler. Çünkü daha içmeden sarhoşturlar.

Bir diğer öykü Geç Ödenen Borç;

Alp dağlarına gezintiye giden bir kadın… Kaderin ördüğü ağ ve işaretlerle çocukluğunun platonik aşkına rastlar.

Hayat bazen böyledir geçmişte içerde kalmışlıkları tamamlama fırsatı sunar.

Zamanında ünlü tiyatro sanatçısı kitap kahramanı, yıllar sonra başka köye taşınıp da ihtiyarlık çökünce etrafından değer görmemeye sayılmamaya başlar. Ve kadın karakterimiz devreye girerek ona hak ettiği kıymeti yeniden verilmesinde başrol oynar.

Zweıg’in kaleminin en sevdiğim yanı aktarmak istediği duyguyu kelimelere ustaca işlemesi örneğin anlatılan olayın akışında dram yoktur, dümdüz bir mevzudur ancak Zweıg durumu alegorilerle inşa ediyor ve olay size drammış gibi geliyor.

Edebiyatın gücü de biraz burada yatıyor ne anlatıldığı değil nasıl anlatıldığı çok önemli.

Eserin son öyküsü Kadın ve Yeryüzü;

Yazarımız kadın ve doğayı bir bütün olarak görür, bu bütünlüğün içinde kaybolmanın bir çeşit haz olduğunu düşünür.

Doğayı, tabiatı kadınla özdeşleştirip, doğanın arzularıyla kadının arzularını örtüştüren eser içinde eser sayılan hikâye okunmaya değer.

İklimsel kuraklığı bir türlü yağmayan yağmuru işlemiş.

Alıntı; “ ağaçların arasında mavi gölgelerin titreştiği ormana gitmek, güneşin kor gibi ısrarcı bakışlarından kaçıp orada uzanmak isterdim” diyor.

Satırlar boyunca benzetmelerle ilerlediği için artık doğayı anlatsa da siz bir kadını anlattığını varsayarak okuyorsunuz.

Stefan Zweıg; Bu hikâyelerle kendi dönemine ve kendi çalkantılı ruhuna ışık tutuyor. Bu gününün gençleri kitaptan çok tat alamayabilir çünkü popüler kültür’ün istilası altındalar.

Yazar ince ruhlu, derin düşünen düşündüklerini ustaca aktaran, eğer intihar etmemiş olsa daha nice güzel eserler bırakabilecek potansiyeldedir.