Çözüm,güven hattında

Çözümün reçetesi; Her siyasetin "güven ve samimiyet" göstermesiyle sorun tedavi edilebilinir.

Çözüm,güven hattında

Tüm ülke de olduğu gibi bu Şehr-i Azim’de de bu yıl zor olduğu kadar ironik bir Mart ayı geçirdik. Sarayda Newroz kutlandı! Hükümet/Devlet, görüşmeleri basına sızdırmakla suçladığı PKK ve Öcalan’la bundan böyle görüşmekten vazgeçtiğini ve yeni stratejisini ikircikli de olsa açıkladı. Kılıçlar çekili vaziyette dondu adeta. BDP ise kendisine yapılan parlamenter muhataplılığı kucağında buldu. Bekleneni karşılayabilir mi? Hükümet bu işi BDP’nin taşıyabileceğine güven duyar mı? KCK tutuklamaları nereye kadar ve bu gidişle hangi noktaya kadar ilerler? PKK yönetimi barışa mı, statüye mi, koşuyor? 28 Şubat… 27 Nisan… Eğitimde 4+4+4 yasal değişikliği…

Kürt baharı ne zaman? Kandil’den dönüş nasıl olmalı? Silah nasıl bırakılır? Türkiye Kürdlerinin İslami ve Kürdistani partileri kuruluyor mu? Tüm bu köşeli soruları AK Parti Diyarbakır İl Genel Meclis Üyesi, Siyasi Analist Mahmut ŞİMŞEK ile konuştuk. Her zamanki gibi dobra dobra yanıtlar aldık.

-Sayın Şimşek Mart ayı geride kaldı. Siz bu ayı nasıl tanırsınız?  

-.Mart ayı dert ayı olduğu kadar umut, sağlık ve özgürlükler içeren bir aydır. Herkes gibi ben de bu ayda üşüdüm, terledim, gönendim, gençleştim, anılarımı hatırladım. Adar bir şarkıdır ülkemde, Ramazan ayından sonra en sevdiğim aydır.

-Neler hatırlatır size?

-Neler hatırlatmaz ki; 12 Mart Askeri darbesini, Deniz Geziş ve arkadaşlarını, İlk tutuklanmamı (1975), Tıp Bayramını, gitmek bilmeyen soğukları, pisê Qes (Eynter) in hikayesini, özgürlükleri, Kürdün Ortadoğu ve uzak Asya’daki halklara armağanı olan ve bu yıl 4.612. kutladığımız Newroz’u, Doğanın ve insanın eşitliğini, Dehaqî, Kawa’yı, Qazi Muhammed(r.a) ve yine (r.a.) Mele Mustafa Barzani’yi, Unesco’nun 21 Mart’ı; “Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Günü”nü ve yine 21 Mart’ın Filistin halkıyla dayanışma; “Kerami günü” olması her defasında hatırıma gelir.

-Newroz bu yıl da iyimserlikten, umuttan çok tedirginlik günü oldu, neden?

- PKK den BDP’ye kadar iradeci (dayatmacı) “dediğim olacak” mesajlar, sivil itaatsızlığı aşan sokak çıkışları, polisin yer yer dengesiz güç kullanımı. 18, yok 21 tartışması. Tüm bunlar kasaba politikacılarının gergin ortamları yaratan ucuz, psikolojik çabaları gibiydi. Newroz ve benzeri günler artık, toplumu ayrıştıran değil, bir arada tutan hak ve özgürlüklerin tutkalı olarak değerlendirilmeli diye düşünüyorum.

Newroz demokratik hak mı?

- Elbette, demokratik haktır.

-Sizce Newrozdan nasıl yararlanılmalı?

-Yönetilenleri anlamak, öncelikle yönetenlerin görevidir. Newroz, 1 Mayıs, Kutlu Doğum Haftası gibi günleri Demokratik Açılımın yeni sürecinde, ülkenin vardığı ortaklaşma ve kucaklaşma boyutuyla, anlamak, görmek ve büyümesini sağlamak gerekir, diye düşünüyorum.

-Newroz etkinlikleri amacında kullanılıyor mu?

-Hayır. Newroz, siyaseti, partizanlığı ve fetişizmi red eder. Newroz kimsenin değil, herkesindir. Binlerce yıldır özgürlüğü ve doğal çoğulculuğu arar.

- Newroz bu yıl bir kısım Kürd işadamınca İstanbul Çırağan sarayında kutlandı. Siz nasıl karşıladınız?

-Bir kez, bu düşünceyi nereden aldıklarını bilmiyorum, ama bu arkadaşlarımızın cesaretlerini ve müsrifliklerini kutluyorum. Çünkü bu sistemde yaşamı ve özgürlükleri kullanmak hâlâ cebinizdeki parayla orantılıdır Bu arkadaşlar. “İşin ucundan tutalım mı, işin ucunda görünelim mi?” demek istediler. Anladığım kadarıyla “yeni bir ses olalım” olalım derken, sahipsiz premature’ye döndüler. Ama Çandarlı Halil paşanın torunu Sayın Cengiz Çardar dostumun köşesinde bu arkadaşlardan Beko Ewan’laşarak söz etmesini anlamadım.  

-Newroz eylemlerini nasıl okumak gerekir?

-Newroz’u “devrimci halk savaşına” dönüştürmek gayreti iradecilikti. İnatlaşma olmadan, yığınsallıkla bu Newroz’da barışa, eşitliğe ve kardeşliğe yürünebilirdi. Gün değil, amaç önemliydi. Yanılmıyorsam iki cana, onlarca yaralıya boşu boşuna mal oldu. Böyle günlerde çatışma kime yarar?

-Kime yarar?

-Caddeye çık, karşına çıkan ilk çocuğa sor, muhtemelen size; “wa, ma bilmisen, Ergenekondır abê Ergenekon.” der…

-Sahi, Ergenekon ve Jitem’in yargılanma boyutu sizce yeterli mi?

- Fırat’ın doğusundaki Kürd sayfasında olup biten karanlıklar deşifre edilmeden, “müruru zaman” kaldırılarak faili meçhuller tek tek aydınlanmadan, bu süreci yaşamış, bedel ödemiş bölge insanı olarak gelişmeleri ve Kürd siyasetlerinin izledikleri yolu yeterli bulmadığımı, söylemeliyim.

-Ne yapmalılar?

-Bilgi, belge dışında duruşmalarda, Adliyelerin önünde toplumsal duyarlılık psikolojisini diri tutabilir, çoğaltabilirler. Yargıya ve iktidara periyodik olarak yardımcı oldukları söylenemez…

Ö-B-Sizin de maddi, manevi mağduriyetleriniz biliniyor. Dönemin “sakıncalı” Kürd işadamlarındandınız değil mi?

-Doğrudur. 12 Eylül’ün göreceli mağdurlarındanım. Tansu Çiller’in de 1994 de hedef gösterip vurdurduğu, ekonomik ve siyasi ambargolar yaşattığı “193 Sakıncalı Kürd İşadamı”’ndan biriyim. O dönem, sadece okuması yazması olan partisiz bir Kürd işadamı idim.

-Ama şimdi de AKP’lisiniz.

-Hayır, Ak Partiliyim.

 Okey, AK Parti… Tahmini maddi kaybınız?

-Bugünkü parayla kaybım minimum; otuzbeş-kırk milyon tl.dir. Özbekistandaki yatırım olanağını kaçırmam hariç tabii ki ve 2000 yılına kadar da yurt dışı yasaklı olmamda…

-12 Eylül’e müdahil olacak mısınız?

- O kadar çok müdahil çıktı ki, “benim hakkım divana kalsın” diyesim geliyor…

-28 Şubat- 27 Nisan size neleri hatırlatır?

- 28 Şubat süreci, inanç unsurlarına bir darbeydi. Klasik düşünenler, dik duramayanlar, susanlar çoğalınca, ayrışmaların yaşandığını, süreç içinde yenilikçilerin örgütlendiğini ve iktidarın yüzünün ve yönü değiştiğini hatırlanan iyimser noktalardır.

Demokratik hakların yolu adım adım açıldı, açılıyor.

-Dünde kalmak istemiyor gibisiniz?

-Bu ülke halkların yarınını düşünen, eşitlik, için, barış için, Allah için düşünendir. Bakın 12 Eylül Referandumuyla 12 Eylül 1980 yargılanıyor, çözülüyor. Acelemiz yok. Bizi kuşatanları hoş görebilirz, ama fikrimizi kuşatanları kuşatırız.

- 28 şubat çözüldü mü ?

-Çözüme başlanıyor. Bakın, Çevik Bir ve bir kısım şürekası gözaltında?

-Ya, 27 Nisan e muhtırası çok önemseniyor, neden?

-O gün, sivil demokrasimiz sivil cesaretli adamlarına ulaştı. O gün İskarpin ile Postal yer değiştirdi. O gün “Müesses nizam” 27 Nisan ile vesayet sınırını denemek istedi. O gün, İktidar ya emrindeki TSK ile doğrudan hesaplaşmayı göze alıp, ona kışlasındaki yerini gösterecekti ya da tırsıp diğer iktidarlara benzeyecekti. Cesaretle birincisini yaptı. Kısaca, 27 Nisan, sivil İktidarın adam gibi dik durduğu gündür,

-Ama Büyükanıt hâlâ özgür…

-Bireylerin acelesi olur. Devletin/Hükümetin acelesi olmaz. Olmamalı.

- Anladım, tamam. Peki, 4+4+4 eğitim yasasının çıkmaması için muhalefet kıyametleri kopardı, siz bu yasayı nasıl gördünüz?

-Bu yasayı demokratik bir eğitimin, inançta eğitimin, çok dilli bir eğitimin alt yapısının oluşması için, bir zorunluluk görüyorum. Bu yasa 28 Şubatın omurgasını kırdı. İmam Hatiplilere iade-i itibar görüyorum. Kürd çocuklarının anadilleriyle eğitim ve öğretim görmelerinde, bu yasanın bugün görünmeyen, etkisinin ve katkısının olacağını düşünüyorum.   

- Tam da eğitimden söz ederken genelde siz Kürt tanımını yazılarınızda ve konuşmalarınızda son harfini “ t “ ile değil “d” ile ve hep Kürd olarak kullanıyorsunuz, neden?

- Ben filoloğum (dil bilimciyim). Ait olduğum ulusun adı Kürd, coğrafyası Kürdistandır. Önemli olan bu sıfatların sıfat isim olarak doğru yazılması ve söylenmesidir. Kimse benden başka bir dile göre ana dilimin yazılışını okunuşunu, fonetiğini, sentaksını değiştirmemi beklememeli.

Son siyasi strateji rüzgarında BDP güçleniyor mu, marjinalleşiyor mu?

- Diğer Kürd siyasetleri de bunu söylüyor. Yeni stratejinin kendilerini dıştalayan BDP’nin elini güçlendiren bir süreç olduğunu dillendiriyorlar. Eğer yanılmıyorsam, BDP’nin zaman zaman marjinalleştiği görülse de asıl marjinalleşen PKK’dir. BDP, mağdur ve mazlum halkın siyasetini yaptığını söylese de, PKK’ce icazetlidir. BDP, marjinal kalmak için kendini zorlamaya gerek duymaz. Onu birileri istediği zaman zaten marjinalleştiriyor. BDP ve dünyada onun konumundaki partiler siyasi med-ceziri’in sıkıntısını da hovardalığını da her zaman yaşarlar. Beyinleri illegalitelerine, gözleri halka bakar.

-BDP’ ye ihtiyaç var mı?

-Olmaz mı, elbette ihtiyaç var. Hem de çok

-BDP’nin misyonu nedir?

- BDP, PKK ideolojisine endekslenmiş bir kısım Kürdün siyasi sığınma evidir. Varlığı ve gerekliliği sivil demokrasinin yararınadır. Bu süreçte bu böyledir.

-Demokratik özerklik talebine ne diyorsunuz?

-Zamana ve değişimlere bakılmadan Demokratik Özerklik adına PKK-KCK arabası atın önüne konulunca her şey tıkandı ve sıkıntı yarattı. Özerklik taliplileri demokratik gelişmeleri, demokratik kamuoyunun uyumlulaşmasını, yeni Anayasa için çıkış yollarının netleşmesi gereğini ve ulus devletin bitmeyen leş kargalarını adeta unuttu. PKK, KCK yapılanması ile iktidarı, giderek devleti yönetmek konumunu aldı.

-PKK yanlışta mı?

-Her gerçek ve tüzel kişinin yanlışı kendi doğrusudur. Düşüncede radikalleşmekle, pratikte “ben yaptımsa olur”, demekle olmaz. Toprak talebi olmayan bir hareketin silahlı kalmadaki ısrarı ne olabilir? Derin devlet kadar olmasa bile PKK’de şiddetten nemalandı. Demokrasi ilerledikçe ve kurumsallaştıkça derin devlet için deniz, PKK için bahane bitecek. Lakin bir süre sonra PKK den ziyade KCK şehirleşecek ve kendini yeniden dayatacak, diye düşünüyorum.

- İktidarın BDP ile “evet”, radikalleşen PKK/KCK ile “hayır” moduna geçmesi ne ifade eder? Sizce BDP bu işi kotarır mı?

-Ben bu sohbete parti sözcüsü olarak gelmiş değilim, ama birey olarak ve bu partinin bir seçilmişi olarak diyebilirim ki; BDP’nin adı da, siyaseti de mahlaslı. Onu öncelikli kılan parlamento çatısı altında oluşudur. BDP’nin Kürd haklarını, PKK vesayetinden kurtulmadan savunabileceğini, muhatap alınırsa bile ciddi bir ilerleme kaydedilebileceğini sanmıyorum.

-Bu görevi kotaramaz m?

-Bana göre bu görevi kotaramayacağının onlarca örneği var. Ama ortamı yumuşatabilir. Parlamento içi ve dışı tüm legal siyasetlerle diyalog en doğru olandır. PKK legalleşmeden bu yol doğru dürüst tutmaz.

-Neden?

-PKK’nin Habur ve Oslo süreçlerini es geçip en son Silvan da Devlet-iktidar yönetimini zaafa uğratma taktiği, o çok istekli olduğu siyasi demokrasi haklarına giden yolu da tıkamadı mı?

-Nasıl?

- Anladığım kadarıyla PKK yarınını ve iktidarını BDP ve TDK’ya göre değil, KCK ya göre ayarladığını ve şiddete dayalı(devrimci halk savaşı) pratiğiyle kendini devlete dayatıyor. Kurtarılmış bir tek köyü, beldesi olmadan ulus devlet ile dil, kültür, siyasi hakları paylaşmaya demokratik çerçeve ile değil, silahla yöneliyor.

-PKK ne yapak istiyor?

Bu iktidar, ulus devletin Kemalist vesayetinden (politikasından) uzaklaşıp sivil demokratik adımlar atmak istedikçe; PKK demokrasi ve Kürd Haklarından ziyade Yöneticilerinin statüsünü dayatıyor ve radikalleşiyor.

-Yani?

- Yanisi şu; PKK yönetimi barış ve demokrasiye değil, Yönetim kadrolarının siyasi statüsüne koşuyor.

-Devlet/İktidar ne yapıyor?

-Devletin ve iktidarın bunu görmesi ve gardını alırken kimi uygulamalarının da çok sert olduğu, göz altıların ve tutuklamaların yatay genişlediği ve bu taktiğin süreci uzattığı doğru.

-12 Eylül yasaları ve bu pratikler varken bu iş böyle uzar gider mi?

-Hayır. Bu ülkede 12 Eylül ve 28 Şubat yargılanmaya başlandıysa gerçekten “iyi şeyler” yakındır ve olacak.

-Ustadım bu işin çıkış yolu yok mu?

-Olmaz mı? Tüm siyasalar ve Kürdler şu tabloyu görmeli ve birleşmeli; “henüz bölgede temizlenemeyen ve deşifre edilemeyen Ergenekon ve Jitem, faili meçhuller, zindan, kan, firariler… Evet, bu tablo Kürd halkının dışında acaba kime zarar?” Kaç bin Kürd’ün katili hâlâ gizli, saklı duruyor. Yeni bir Anayasa için BDP parlamentoda ve sokakta ortamı yumuşatmalı. CHP ve MHP ye demokrasi için birlik çağrısı yapmalı. Her fırsatta İktidara saldırıp, yönetim zaafı yaratacağına, barış ve eşitlik için, siyasi demokrasinin kirini, pasını görüp temizliğinin iyi yapılmasına birlikte el atmalı.

Devam edecek

Kaynak: Diyarbakır Söz