ÇÖZÜM SÜRECİ, KARANLIK BİR DEVRİN KAPANMA SÜRECİDİR! (V)

Sevgili okurlar.

Bir önceki IV nolu yazı serimizin sonunu şöyle bir paragrafla sonlandırmıştık.

“Tarihi vesikalarla kamuoyuna bunları bir bir delil ve belgelerle ispat etmeye çalışıyoruz.

Evet, Başkan Hâkim Ali Çağan’ın 27.03.2003’te vermiş olduğu ifade”

Dönemin 4 Nolu DGM Başkanı Sayın Ali Çağan’ın heyetiyle derin ve detaylı araştırma neticesinde, DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar ile dönemin JİTEM’den sorumlu Subay, Binbaşı Cemal Temizöz, Başçavuş Ali Kaya’nın hakkımızda tanzim ettikleri “sahte evrak düzenlenmesiyle” PKK diliyle hazırlattıkları belgenin sahteciliğini ortaya çıkarınca hukukun, adaletin ve hakkaniyetin gereği olarak hakkımızdaki verdikleri beraattan dolayı, heyetiyle beraber tabii ki yerinden oldular.

Hem de dönemin HSYK’sı tarafından…

Yer değiştirme cezası alan hâkim Ali Çağan Aydın Asliye Hukuk Mahkemesine atanmıştı.

Başkan ve heyetin suçu (!) hakkımızda verdikleri beraat kararıydı.

Tabii bize karşı yapılan bu komplo teorisi, karanlık JİTEM ile dönemin MİT Başkanı Cemal Uzgören ve Nihat Çakar tarafından elbette ki bu da askeriyenin tüm birimlerine Jandarma emekli Albay Eşref Hatipoğlu’nun üç yıl boyunca gönderdikleri karalama mektuplarıydı.

* * *

Evet, JİTEM’in bu derin komplo teorisi o kadar derindir ki kocaman bir DGM Cumhuriyet Başsavcısına sahte evrak tanzimini meşrulaştırmak suretiyle, keyfiliğe dayalı sahte bir iddianame hazırlatmaktadır.

Tabii ki haksızlığa karşı her vatandaşın hakkını araması, Anayasal bir haktır. Bu babda, her ne kadar dönemin Adalet Bakanlığı’na, HSYK’ya gönderdiğimiz şikâyet dilekçesi neticesinde şeklen de olsa alelusul Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca gönderilen müfettişler olduysa da..

Ve göstermiş olduğumuz canlı şahitler bir bir müfettişlere olayın geçiş noktasını anlatmışlarsa da..

Tabiri caizse; “Kime anlatırsın ki”…

Ne yazık ki her şey berrak olarak su yüzüne çıkmış olmasına rağmen, dönemin Adalet Bakanlığı ve HSYK yetkililerinin bir kulağından girmiş, diğer kulağından çıkmıştır.

Cİddi bir duyarsızlık ve keyfiyetle, meseleye bakılmıştır..

***

Bakınız;

İfade sahibi Ali Çağan Aydın Hâkimi olarak o tarihte şöyle bir ifade veriyor;

“1- Bana okunan 1 nolu paragraf uyarınca Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı Nihat Çakar’ın paraya karşı zaafı olduğu hususunu bilemem.

2- Ancak 2 nolu paragrafta yazılı olan şikâyetçi Mehmet Ali Altındağ’ın oğulları S. Ve Mehmet Emin Altındağ hakkında PKK örgütüne yardım ve yataklık suçundan benim başkanı olduğum DGM’ye dava açılmıştı, olayı hatırlıyorum.

Bize dava açıldıktan sonra hatırladığım kadarıyla PKK örgütü mensuplarıyla yapılan bir çatışmada yer ve zaman gösterilmek üzere ölü ele geçirilen bir PKK mensubunun üzerinde yazılı belge çıktığı ve bu belgede müşteki Mehmet Ali Altındağ’ın oğulları Selahattin ve Mehmet Emin Altındağ’ın PKK’ya yardım ettiği bildiriliyordu.

Bu davanın yargılanması sırasında operasyonu yaptığı beyan edilen birlik komutanlarına olayın geçtiği yer Cumhuriyet Savcılığı ve güvenlik birimlerine ayrı ayrı yazılar yazıldığı, yazıda geçtiği şekilde olay yeri ve zamanda böyle bir operasyon ve çatışmanın olmadığı ve ölü ele geçirilen terörist olmadığı bildirilmekle bu belgenin mahkemece inandırıcı bulunmaması nedeniyle bu sanıkların beraatlarına karar verildi.

Bu dosyayı Başsavcı Nihat Çakar özellikle takip ediyordu.

Ancak bu dosyadaki sanıkların cezalandırılması için benim şahsıma karşı bir talebi olmadığı ancak davayı takip ettiğini biliyordum.

Hatta duruşma sonunda sanıkların beraatına karar verildiğinde, aradan 10 dakika geçmeden mübaşir gelerek, biz daha duruşma salonundayken dosyayı başsavcının istediğini söyledi, alıp götürdü, iki sayfadan uzun bir temyiz dilekçesi ve bazı gazete küpürleri ekleyerek temyiz etti.

Ancak Yargıtay tarafından bizim verdiğimiz karar onandı.

Mehmet Ali Altındağ kendisi hakkında daha önce açılan ve yine benim 4 Nolu DGM’de yargılandığı dosyada sanık Mehmet Ali Altındağ’ın ceza alması için Nihat Çakar odama gelerek, bana söyledi hatta Mehmet Ali Altındağ’ın çok şımardığını, burnunun sürtülmesi gerektiğini bana söyledi.

Ben o sırada başsavcıdan bunu beklemediğim için şaşırdım, kendisine bir şey söylemedim.

Ancak daha sonra bunun beraatına karar verildi.

Mehmet Ali Altındağ’ın kendisi hakkındaki davada beraat kararı verildikten sonra bu sefer, burada bahis edilen Selahattin ve Mehmet Emin Altındağ hakkında dava açıldı.

Bu davanın beraatından sonra, ben pek hatırlamıyorum.

Yine Mehmet Ali Altındağ gözaltına alınmış, daha sonra evrak DGM Savcılığına gelmiş, hatta Abdurrahim Yaman birgün bana gelerek sinirli bir şekilde Başsavcı ile aralarının bozulduğunu, Mehmet Ali Altındağ’ın dosyasının kendisine geldiğini, kendisine Mehmet Ali Altındağ’ı tutuklama talebiyle yedek hakimliğe sevk edilmesini istediğini, başsavcım bunda tutuklanacak bir yön görünmediğini söylemesi üzerine (tutuklamaya sevk edeceksin, seni şikâyet ederim, sicilini bozarım) diye bir şey söylemiş.

Hatta (Altındağlar hakkında açılan davalarda 4 Nolu DGM hep beraat kararı veriyor, onları da şikâyet edeceğim.

Para karşılığı beraat kararları veriyor) demiş.

Abdurrahim Yaman da şikâyet edersen et, elbette bizim de söyleyeceğimiz bir şeyler vardır, diyerek bana gelerek dert yanar şekilde anlattı.

Bundan bir iki gün sonra DGM Savcısı Abdurrahim Yaman tekrar bana gelerek, başsavcının bu sabah tekrar geldiğini, kendisinden özür dilediğini, sen haklıymışsın, suç oluşmazmış, biz arkadaşlarla görüştük, diye söylediğini yine bana anlattı.

Bundan birkaç ay sonra Abdurrahim Yaman bana anlattığı şekilde bizim hakkımızda müfettiş geldi, arkadaşlardan öğrendiğime göre Mehmet Ali Altındağ’ı para karşılığı beraat ettiği şeklinde sorular sorduğunu öğrendim.

Bunları duyunca benim hakkımdaki şikâyetin de Nihat Çakar tarafından yapıldığını anladım.

Ayrıca Mehmet Ali Altındağ’ın oğulları Selahattin ve Mehmet Emin Altındağ hakkında 4 Nolu DGM’de dava açılmasına sebep olan ve ölü ele geçtiği belirtilen PKK mensubunun üzerinde çıktığı belgenin itirafçı olan bir sanık tarafından sahte olarak Başsavcı Nihat Çakar’ın EMRİ ÜZERİNE YAZDIRILDIĞI şeklinde duyumlar aldım.

Ancak bunun ne derece olduğunu bilemem.

Ama gerçekler ortada.

3 nolu bentte yazılı olduğu şekilde olayı haricen duydum.

Ancak Başsavcının evraka bakan DGM savcısına baskı ve tehdit edilip, edilmediğini bilemem.

4 nolu bentte yazılı olay da haricen duydum, ancak bunun nasıl geliştiğini hatırlayamam.

5 nolu bentte yazılı olduğu şekilde Başsavcı Nihat Çakar ile Mehmet Ali Altındağ arasında hukuk mahkemelerinde birden fazla tazminat davaları varmış.

Mahiyetini bilmem ancak duyduğuma göre Nihat Çakar bu tazminat davalarından vazgeçme karşılığı beş milyar lira para aldığını ve bununla Ford Mondeo araba aldığını duydum, hatta araba kapının önünde duruyordu.

Pazarlığın nasıl geliştiğini bilmem, dedikodu şeklinde duydum, her yerde konuşuluyordu, ayyuka çıkmıştı.

Bu beyanlarım karşısında benden sorulan yukarıda açıkladığım hususlar dışında başka bir bilgim yoktur.

Daha fazlasıyla, geçmiş süreç içerisinde hatırlamam bugün artık mümkün değil. 27.03.2003”

* * *

İşte 28 Şubat manzarası ve Türkiye’nin hali ve inim inim inletilen bir milletin hali pür melali.

Ve sözde bir hukuk devleti ve yargısı…

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten özellikle üye hâkim Tarık Senkeri’nin vermiş olduğu şikâyet dilekçesi hakikatten dudak uçuklatan bir ibret levhası.

Peki, 3 büyük klasörden ibaret olan bu şikâyetlerimiz…

Tüm bu olup-biten vakalar Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında tam beş sene meşhur Başsavcı Durdu Kavak’ın direktifleriyle bekletilerek, nihayet büyük bir keyfilikle takipsizlik kararının verilmesi…

Bize göre Adalet Bakanlığının tarihi bir ayıbıdır ve hukukun yüz karasıdır, denilebilir bir ifadeyle bugün de yazımıza son veriyoruz.

Evet, sevgili okurlar.

Türkiye’nin anayasal olarak bilinen bir hukuk devletinin manzarası böyle mi olacaktı?

Militanca çalışan, ideolojik, ne idügü belirsiz bir DGM Başsavcısının böylesine suç işlemesi ve o dönemin HSYK Başkanı Kadir Özbek’lerin ve üye Ali Suat Ertosun’ların atadıkları ve korudukları böylesine savcı ve hâkimler, maalesef Türk yargısına ve nice değerli hâkim ve savcıların vicdanlarına müdahale etmesi, bir ibret levhası olsa gerek.

Dünkü Zaman Gazetesinin “YARGITAY ERTOSUN’U HAKSIZ BULDU: BU FOTOĞRAFI YAYINLAMAK BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ” başlıklı haberi birkaç günden beri yazdıklarımızın birer kanıtlayıcı delilidir.

O yazıdan da faydalanmak üzere yarın, yine bu köşede sizinle paylaşacağız.

Saygılarımızla.

Diyarbakır Söz.